Konu: Tarihe adını yazdıran liderler  (Okunma sayısı 952 defa)

0 Üye0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

#0 - 23.02.2020 03:14
Konuya pek katılım sağlanacağını sanmıyorum ancak tarih meraklısı birisi olarak tarihe adını geçirmiş bazı liderlerin hikayelerinden bir kaç kesit atmayı planlıyorum bu konu altında. Dilerseniz siz de üç-beş bir şeyler atarsınız.
« Son Düzenleme: 17.11.2020 18:11 idcwur »
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#1 - 23.02.2020 03:23
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#2 - 23.02.2020 03:38
EMIR TIMUR

"Onun aksaklığı, yolunda aksayışı değil, başarıya giden yolda çektiği çilenin yadigârıdır."






"Ben, kısa sürede yaptığım büyük seferler ile, insanlık âleminin büyük bir kısmını tebâm haline getirdim. Üstelik bu daha evvel görülmemiş işi, tek başıma yaptım. Sizin gibi atadan babadan kalma topraklar tevarüs etmiş değilim. Sakın bana karşı çıkmaya kalkmayınız. Bunu daha evvel deneyen hükümdarlara neler olduğunu duymuşsunuzdur. Siz de o mağlup hükümdarların arasına girmekten sakının."
                                                                 
                                                                                                                          Sahibkıran Emir Timur



"Timur, tarihin yetim bıraktığı şahsiyetlerden biridir. Koskoca hanların hanı, bir Emir ünvanıyla yetinmiştir."
                                                                 
                                                                                                                                                                                                                                                                         Prof. Dr. İlber Ortaylı



Emir Timur, kazandığı ganimetlerin yarısını ordusuna harcamış cömert bir komutandır. Ankara Savaşı sonrası Kütahya'ya gelen ve Osmanlı Paşası Türkmen Timurtaş Paşa'nın hazinesine el koyan Timur, "Bu hazineni saklamak yerine orduna harcasaydın, şimdi belki de bu duruma düşmeyecektin" demiştir.





Timur bir çarpışmada askerlerine, düşmanın kendininkinden kat kat üstün olan güçleri etrafındaki tepelerde yüzlerce kamp ateşi yaktırarak, onları dört bir yandan kuşatıldıklarına inandırmıştı. Hasımları kaçarken, onları kovalayan askerlerinin eyerlerine bol yapraklı ağaç dalları bağlatmış, böylece kalkan toz duman içinde dev bir ordunun gelmekte olduğu sanısını uyandırmıştır. Bu aldatmacalar çok işe yaramıştı. Moğolları kaçırmış, Maveraünnehir'i* kurtarmış, Şehrisebz'i kendisine kazandırmıştı. "İşte hep yaver giden talihi onun bu kez de bir orduyu ateşle yenip, bir şehri toz dumanla ele geçirmesini sağladı."



Emir Timur, İzmir'in Kadifekale tarafını yani Haçlıların kontrol ettiği bölgeyi kuşatmıştı. Burası Çaka Bey'in fethedemediği Gavur İzmir bölgesiydi. Yıldırım Bayezid, Niğbolu'dan önce 7 sene gaza etmesine rağmen, denizle çevrili olmasından dolayı kaleyi düşüremiyordu. Aynı şekilde Aydınoğulları'da iki defa kuşatmadan boş dönmüştü. Timur, kaleyi kuşattığında derhal üzerinde çalışmaya başladı ve fetih için 15 gün öngördü. Komutanları dahi bu kadar kısa sürede fethe imkânsız gözüyle bakıyordu. Timur, ilk iş olarak süvari ordusuna sahip olduğu için, denizin taşla doldurulmasını istedi. Çünkü bu sayede süvari birlikleri kale çevresinde rahat manevra alanına sahip olacaktı. Daha sonra kaleye sürekli Constantine'den destek geldiğini fark etti.Bu kısımdan kaleye ulaşımın süresini bir hafta uzattı. Bu süre onun için yeterli olacaktı. Daha sonra İzmir kalesini üç günlük saldırı neticesinde düşürdü. Yedinci gün Constantine'den gecikmeli olarak gelen destek donanması, Kadifekale limanına yanaşmak isterken kalede öldürülen Hospital şövalyelerinin kelleleri mancınıklarla gemilerin içine atılmaya başlandı. Bu durum karşısında neye uğradığını şaşıran Bizans donanması, korkudan geri dönmek zorunda kaldı. Kadifekale yani Gavur İzmir denen bölge ilk defa fethedilmiş oldu.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#3 - 23.02.2020 03:48

Yarın da bi' Cengiz Han postu atarım.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#4 - 23.02.2020 05:38


Efsanelere göre hayatı:
Kendiyle ilgili bir saga olan Ragnar çok tanınan bir Viking kahramanıdır. Başarılı bir komutan olan Ragnar Fransa ve İngiltere içlerine başarılı askeri seferler düzenlemiştir. Danimarka tahtına çıkmak için mücadele ederek başarılı olmuş hem Danimarka hem de İsveç kralı olmuştur. Odin'den geldiğini öne sürmüş, ünlü kadın savaşçılar Lagertha ve Aslaug ile evlenmiştir.[2] Sagalarda oğulları başarılı savaşçılar İvar ve Björn'ün şöhreti gerisinde kalacağı korkusunun olduğu yazılır. Özellikle Fransa'da nehirleri kullanarak çok geniş çaplı bir bölgeyi yağmalamayı başarmıştır. Çok hareketli olduğundan güçlü Frank süvarisinin istediği meydan muharebelerinden kaçınmış, beklenmedik cesur seferlere girişmiştir. 9. yüzyılda çok sayıda muharebeden galip çıktıktan sonra İngiltere'de kral Ælla'ya esir düşmüş ve aşağılayıcı bir şekilde yılanların olduğu bir çukura atılarak öldürülmüştür. Hayatına dair anlatılan çok sayıda efsane birbirinden çok farklı ayrıntılara sahiptir.

Geleneksel kaynaklara göre
Sagalara konu olan kişinin birden fazla tarihsel kişiliği kapsadığı düşünülmektedir. Gerçekteki Ragnar'a benzetilenlerden bir tanesi olan Vikingli korsan ve savaşçı Ragnar özellikle Fransa'ya saldırmakta ün yapmıştır. Hristiyan şehirlerine saldırırken kullandığı en önemli taktik kentteki tüm savaşçıların kilisede ayinde olduğu pazar günlerini saldırı için seçmesidir. Genellikle yüklü bir kefalet sonrasında kurbanlarını serbest bırakır, aynı yere sürekli olarak yeniden saldırarak zenginlikleri talan ederdi.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#5 - 23.02.2020 14:13
GAIUS JULIUS CEASER

"Barış istiyorsanız savaşa hazır olun."
Bu posttaki yazılar, tarafımca pek çok kitap ve internet bağlantılı kaynaklardan edinilip tarafımca yazılmıştır.


             

Gaius Julius Ceaser, Roma tarihinin en ünlü askerî dehası ve politik liderlerinden birisidir. Henüz 19 yaşındayken ailesi bir iç savaş nedeni ile katledilmiş, kendisini askeriyede bulmuştur. Gözü yükseklerde olan Sezar, her Romalı lider gibi kendisinin de askerî başarı elde etmesi gerektiğini, bu şekilde yükseleceğini biliyordu. 29 yaşındayken Roma'yı kasıp kavuran Spartacus tarafından başlatılan köle ayaklanması, Sezar'ın bulunduğu dönemde büyük bir sarsıntı yaratmıştı. Öylesine bir ayaklanmaydı ki, bütün generallerin askerleri olan 150.000 Romalı Leyjonere karşı yaklaşık olarak 100.000 kişilik bir köle ordusu bulunuyordu. Romalı generaller, sürekli övgüyü kendisi almak istediği için yalnız başına hareket ederler ve bu olaydan daha ciddi bir durum gelmediği sürece birleşmezler. Ayaklanmayı durdurursa büyük bir itibar kazanacağını bildiği için ayaklanmayı sonlandırmaya çalışan generallerden birisi olan Marcus Licinius Crassus'a, yani kendi generaline ayaklanmayı durdurabilecek stratejiler hakkında kendi fikir ve önerilerini sunmuş, önerileri sayesinde ayaklanmayı sonlandırmayı başarmıştır. Ayaklanmayı sonlandırıp Roma'ya dönerken fırsattan istifade Gnaeus Pompeius Magnus, bu ayaklanmayı kendisi sonlandırdığını Roma'da öne sürerek bütün övgüyü kendisi almıştır. Spartacus'un savaş alanında ölü bedeni bulunamadığı için Crassus asla kendisini Senato ve diğer Romalılara kendisini kanıtlayamamıştır.

Bu nedenden ötürü Crassus ve Pompey arasında çıkan çıkar çatışması tekrardan büyük bir iç savaş çıkmasına alevlendiriyordu. Herhangi bir içsavaşın kendi itibarını zedeleyeceğini bilen Sezar, ikilinin de ortak yönlerini bulup aralarındaki çıkar çatışmasına son vermiş, uzun zamandır hayalini kurduğu Konsül olması şartıyla ikilinin ortak kararlarla kendi isteklerini yerine getireceğini söylemiş ve aralarındaki bu çatışmaya bir son vermiştir. Crassus ve Pompey'in birleşmesiyle ve Senato kararıyla Roma'daki en güçlü, en sözü geçen bir ünvan olan "Konsül" ünvanını Sezar, 29 yaşında almıştır. Bu genç başarının ardında askerî ve politik bir zeka yatıyor. Tarihte bu üçlü arasındaki anlaşmaya Triumviratus(Triumvirlik) denir.

Bir süre konsül olarak devam eden Sezar, gözünü fazlasıyla hırs bürüdüğünden ötürü hem Senato hem de Crassus ve Pompey tarafından bir tehdit olarak algılanmış, elindeki Konsül yetkisi Senato tarafından alınmıştır. Konsüllük döneminde tanıştığı politik bağlantısı Roma'nın dışına kadar çıkan Servilia Caepionis ile bu konuyu tartışmışlardır. Üstte de belirttiğim gibi, her Romalı lider gibi kendisinin de askerî bir başarı elde etmesi gerektiği için konsüllükten valiliğe atanacağı zaman büyük bir sefer yapması gerektiğini belirtmiştir. Servilia, aynı zamanda Sezar'ın suikastinde payı olan Marcus Junius Brütüs'ün annesidir.

Sezar, valiliğe atandıktan sonra 20.000 kişilik bir ordu toplayıp Roma'nın kuzeyine doğru seferler düzenleyip Senato'nun herhangi bir izni olmadan toprak genişletme ve şan uğruna fetihler düzenlemiştir. Fetihleri günümüz İtalya'sından Fransa, hatta bilhassa İngiltere(Britanya)'ye uzanan seferlerin hepsinde başarılı olmuştur. Fransa'nın güneyinde kalan Galya bölgesi, yıllardır Romalılara en fazla zorluk çıkartan en pis barbar askerlerin bulunduğu bir bölgedir ve sayıları da bir o kadar fazladır. Kabile olarak ayrılan Galyalılar, her ne kadar birlik olmayı başaramasalarda ileride Sezar'ın bir seferinde devasa bir ordu kuracaklar.

Pompey ve Sezar'ın gerisinde kalan Crassus, askerî bir başarı elde etmek için Orta Doğu'ya sefer alır. Crassus, Orta Doğu'da zafer peşindeyken, Sezar, Galya'yı fethetmeye devam etmekteydi. M.Ö 53'e kadar 400.000 kilometre karelik bir bölgeye hakim olur. Bölgenin tamamına hakim olmak için "Gergovia" adındaki bir Galya bölgesi kalmıştır. Sezar ve askerleri bölgeye seferini sürdürürken bölgenin en gaddar generali Vercingetorix tarafından, Galya seferleri sırasında ilk bozgununa uğramıştır. Sezar, Galya'daki başarısının çoğunu, bölgedeki bir lideri olmayan kabileye borçludur. Vercingetorix'in gelmesiyle bu durum akışını bozmuştur. Üstelik olarak Vercingetorix, Roma Cumhuriyeti'ne karşı süren savaşlarda bütün Galyalıları birleştirebilen tek Galya lideridir.

Vercingetorix, asker sayısının Sezar ile çarpışmak için yetersiz olduğunu bildiğinden ötürü Sezar'ın sefer sırasında kaynak desteği aldığı bir köyü talan eder. Sezar, gerektiğinde gaddar olan birisi olarak bu durumu Vercingetorix'in aleyhine çevirip Alesia'ya 17 kilometre boyunca, kasabadakilerin dışarıya çıkışını kapatacak ve aynı zamanda içeriye girişleri de bilhassa kapatacak şekilde askerlerine duvar ördürmüştür. Alesia, bu kabilenin erzak kaynağıdır. Sezar'ın ördürdüğü bu duvar, Vercingetorix ve askerlerinin ya teslim olmasını ya da açlıktan ölmesini sağladı. Vercingetorix bu oyunun farkına varıp, aynı şekilde Romalıların da açlıktan öleceğini düşünerek teslim olmayı reddeder ve bir Galya Federasyonu kurar. Kurduğu bu federasyonda yaklaşık olarak 250.000 civarında devasa bir ordu birikmiş ve Alesia'ya doğru ilerlemeye başlamış. Sezar bunu öğrenmesine rağmen bölgeden ayrılmaz, aksine hiç kimsenin beklemeyeceği bir şey olan bir duvar daha yaptırır. 60.000 kişilik Romalı Lejyonerlere karşı 260.000 kişilik Galyalı Barbarlar var. Sezar'ın güvendiği tek şey ise yaptırdığı duvarlar oldu. Savaş sırasında ikinci batı duvarın aşınmasından dolayı savaş başlamadan önce dış bölgeye konuşlandırdığı Romalı Süvari birliklerini takviye için çağırması için sinyal verdi ve batı kanadındaki Galyalı Barbarların çoğu öldürüldü, kalanlar ise dağıldı. Jül Sezar'ın en büyük askerî zaferi, iki orduya karşı verdiği bu savaşta oldukça uzun süre dayanarak M.Ö 52 yılındaki Aleisa Savaşı oldu. Üstelik olarak Roma tarihçesinde Sezar'ın bu seferi, Roma'nın en büyük askerî fetihi olarak belirlenmiş ve Roma yaklaşık 500.000 kilometre kare topraklarını genişletmiştir.

Bu savaş sırasında Crassus, Orta Doğu'daki seferinde büyük bir başarısızlık sağladı. Yaklaşık 25.000 Romalı Lejyoner yaşamını yitirdi ve Crassus esir altına alındı. Bir rivayete göre Crassus, esir alındığı bölgedeki generallerin, Romalı Lejyonerlerin kasklarını eritip(altın da olabilir, kesin bir bilgi yok bu konu hakkında), Crassus'un ağzına doldurup ölümüne sebep oldukları belirtilir. Bu şekilde Crassus ve onun askerî zafer ve şan arayışı burada son bulur. Crassus'un ölümünden haber alan Pompey fırsat bilip, konsüllüğe aday olup Konsül ünvanına sahip olur. Karşı çıkacak hiç kimse kalmadığı için kolayca kazanır.



Devam edecek. Eğer yazdıklarım arasında hatalı bir bilgi varsa ve biliyorsanız durumu belirtmeyi unutmayın.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#6 - 23.02.2020 15:44



HANNİBAL BARCA

"Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız." Aut viam inveniam aut faciam.



Hannibal Barca (Hanibal, Anibal), MÖ 247 ile MÖ 183 yılları arasında yaşamış Sami ırkından gelen Kartacalı politikacı ve general.

Hannibal; tüm zamanların en büyük askeri dehalarından biridir. Hannibal, Scipio ve Philopoemen ile birlikte çağının üç büyük generalinden biriydi. Scipio onu şimdiye kadar yaşamış en büyük generallerden biri olarak kabul eder, Epirli Pyrrhus'u ikinci sıraya yerleştirir, kendisini de üçüncü olarak kabul eder. Aynı sıralama Hannibal'a sorulduğunda o, Büyük İskender'in en büyük general olduğunu söyler. İkinci olarak Pyrrhus'u gösterir, kendisini de üçüncü sıraya koyar.Askeri tarihçi Theodore Ayrault Dodge Hannibal'ı "Stratejinin Babası" olarak nitelendirir ve en büyük düşmanı olan Roma'nın bile onu yine kendi taktikleriyle alt ettiğini belirtir.

Roma'nın en büyük düşmanı olarak II. Pön Savaşı'ndaki başarılarıyla tanınmıştır. Filleri içeren ordusuyla İber Yarımadası, Pireneler ve Alpler'den kuzey İtalya'ya girmiş ve Romalıları birkaç önemli savaşta yenmiştir.
Spoiler: GösterGizle
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#7 - 23.02.2020 16:07



HANNİBAL BARCA

"Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız." Aut viam inveniam aut faciam.



Hannibal Barca (Hanibal, Anibal), MÖ 247 ile MÖ 183 yılları arasında yaşamış Sami ırkından gelen Kartacalı politikacı ve general.

Hannibal; tüm zamanların en büyük askeri dehalarından biridir. Hannibal, Scipio ve Philopoemen ile birlikte çağının üç büyük generalinden biriydi. Scipio onu şimdiye kadar yaşamış en büyük generallerden biri olarak kabul eder, Epirli Pyrrhus'u ikinci sıraya yerleştirir, kendisini de üçüncü olarak kabul eder. Aynı sıralama Hannibal'a sorulduğunda o, Büyük İskender'in en büyük general olduğunu söyler. İkinci olarak Pyrrhus'u gösterir, kendisini de üçüncü sıraya koyar.Askeri tarihçi Theodore Ayrault Dodge Hannibal'ı "Stratejinin Babası" olarak nitelendirir ve en büyük düşmanı olan Roma'nın bile onu yine kendi taktikleriyle alt ettiğini belirtir.

Roma'nın en büyük düşmanı olarak II. Pön Savaşı'ndaki başarılarıyla tanınmıştır. Filleri içeren ordusuyla İber Yarımadası, Pireneler ve Alpler'den kuzey İtalya'ya girmiş ve Romalıları birkaç önemli savaşta yenmiştir.
Spoiler: GösterGizle
Africanus(Scipio), Zama Muharebesi'nde Hannibal amcamızı büyük bir bozguna uğratmıştı. Hannibal'ın sevdiğim bir sözü vardır. "Ya bir yol bulacağım ya da onu kendim yaratacağım/yaratacağız." Babası Roma'ya karşı nasıl gammazladıysa Hannibal'ı, ölümü bile dolaylı yoldan Romalılar yüzünden oldu. Sürgün edildiği sırada sürgün eden topluluğun(tam hatırlamıyorum kim olduklarını) Romalılara teslim edeceğini duyar duymaz yüzüğünde taşıdığı zehri içip ölmüştür. Kartaca'nın Muhafızı olarak da adlandırılan Hannibal, hiçbir şekilde Romalılara teslim olmamış, gururuyla şerefiyle ölmüştür. Çok saygı duyduğum bir liderdir. Hatta Atatürk, Hannibal'ın mezarının bulunup ona dair bir anıt yapılmasını istemiştir. Mezarı her ne kadar bulunamasa da anıt yapılmıştır. Anıt, şu an Kocaeli/Gebze civarındadır.

« Son Düzenleme: 27.02.2020 22:54 idcwur »
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#8 - 23.02.2020 16:28
Şah İsmail, mahlaslarında kullandığı adıyla Hatayi, 1487'de doğmuş ve 1524'te ölmüştür. Venedik'li bir tüccar sarışın ve bıyıklı olduğunu kaydetmektedir. Çok kısa olan hayatına onlarca savaş, yüzlerce şiir ve nicesini sığdırmıştır. Dedesi Şeyh Cüneyt girdiği siyasi mücadelelerde, babası Şeyh Haydar da Şirvanşahlar ile yaptığı savaşta ölmüştür. Abisi Sultan Ali ise Akkoyunlu hanedanının entrikaları arasında ölmeden önce, tarikatı daha bebek olan İsmail'e devretmiştir. Kızılbaş(?) reisleri ise en ufak bir karşılık vermeden İsmail'e bağlanmışlardır. İsmail'i şehir şehir kaçırmış ve gizlemişlerdir. Daha yedi yaşında iken Gilan bölgesinde sığındığı vakitlerde yerli bir alimden Alevi'lik ve Bektaşi'lik öğretileri almış ve hafız olmuştur. Kaçak hayatı sürerken Akkoyunlu tahtında çıkan karışıklıklar üstüne reisler, Şeyh'lerini Şah yapma zamanının geldiğini düşünmüşlerdir. Bunun üzerine dört bir yana haber salınmış  ve dipdedesi Şeyh Safiyüddin zamanında Anadolu, İran, Halep civarlarına gönderimiş müritler dalgalar halinde onun himayesine girmeye başlamışlardır. 7 iken 70, 70 iken 700, 700 iken de 7000 gibi bir sayıya  ulaşıp Tebriz'e girmiş ve 12 yaşında Şah'lığını ilan etmiştir. Alevi görüş içerisinde olmasına rağmen, İran'daki Şii grupların da desteğini almak amacıyla Şii'liği resmi mezhep ilan etmiştir fakat beklediği destekten çok muhalefet görmüştür.(Muşhaşa Beyleri vb. bu sırada iktidar isteğindedirler.)Şah İsmail, beylerine ilk cuma hutbesiyle mezhebin değiştirilmesini ve ilk üç halife ile Ayşe'ye lanet okumayanların katledilmesini emretmiştir. Beyler sayılarının çok az olduğunu ve olası bir isyanda karşı koyulamayacağını söylese de Şah İsmai "Ben bu yola baş koydum, Ali ve 11 evladı benimledir. Ya yola gelirler ya da kan dökülür" gibi çok emin bir cevap vermiştir. Bu sürelerde göçler devam etmiştir. Babası ve dedesine karşı düşman olan Şirvanşah ordusunu büyük bir zaferle imha etmiş ve büyük bir ganimet elde etmelerine rağmen(ordu bu sırada yarı çıplak, kılıcı olmayanlardan oluşuyordu) tüm hazineyi nehre döktürmüş ve kimse buna karşı bir harekete kalkışmamıştır. Bu da Şah'a karşı duyulan sevginin bir göstergesi olmuştur. Yaklaşık on bin kişiyken (ordu hala aynı durumdadır) Akkoyunlu Elvend Bey'in teçhizatlı ordusunu müthiş bir imha savaşına dönüştürmüş ve çok az kayıpla muharebeyi kazanmıştır. Yavuz'la Şah İsmail arasında olduğu zannedilen/uydurulan satranç ve mektuplaşmalar ise büyük bir yalandır. Yavuz'un kalkıpta İran'a gitmesinin ne kadar süreceği ve Osmanlı kayıtlarında böyle bir yokluğun geçmediğinin farkındasınızdır. Annesi Halime Begüm'ü (Uzun Hasan'ın kızıdır.) Sunni düşünceleri olduğu gerekçesiyle çok büyük bir baskı altında tutmuştur. Özbek Han'ı Şeybani'ye karşı giriştiği savaşta çok fazla kayıpla da olsa büyük bir zafer kazanmış ve Osmanlı'yı da yeneceği düşünülmeye başlamıştır. Fakat sadece dini temeller üzerine kurulmuş bu ordunun çok ileri teknoloji ve askeri bilgideki Osmanlı ordusuna karşı koyması çok mantıklı bir görüş değildir ki Çaldıran Savaş'ı kaybedilmiştir. Ordunun "Şah Şah" nidalarıyla savaşması da bunun göstergesidir(Kast edilen Şah İsmail değil, Hz.Ali ve diğer dini büyüklerdir.) Osmanlı tarihçileri Çaldıran Savaş'ı üzerine Hatayi mahlasını aldığını ve bunun bir hata olduğunu öne sürerler fakat altında daha dini ve batıni gerekçeler yatmaktadır ki şu an isteğim bunları anlatmak değil. Şuan İran'da bulunan karışık düşüncelerin kaynağı ise aslı Sunni olan ve zorla Şii'liği kabul etmiş olan bir hakkın. İki taraftan da vazgeçmemesi üzerine oluşmuştur. Şuanda en büyük yobazlıkların yaşandığı ülkelerden biri olarak görüyorum ki şahsi fikrim. Gelelim Yavuz 40bin aleviyi katletti meselesine. Elbet iki tarafta da katliamlar olmuştur ve bu birbirlerine karşı yaptıkları güç gösterileridir. Şah İsmail'in Yazd'da ve İsfahan'da yaptığı katliamların büyüklüğü İran kaynaklarında geçmektedir ve fanatik bir tutum sergileyip, birini tutup diğerini ötelememiz "bu konu için" doğru değil diye düşünüyorum. Eğer bunlardan bahsedilmesi forum kurallarına aykırı ise lütfen bildirin.

Tamamen düzenli sayılabilecek ilk ordu Şah Abbas döneminde kurulmuştur ve Osmanlı'nın o zamanki haliyle kafa kafaya sayılabilir bir durumdadır. Şah İsmail'den sonra Safeviler'i bölgede ismi geçen bir hale getirmiş ve Bağdat'ı Osmanlı'dan geri almıştır. İran'ın tamamen Şiileşmesi de bu dönemde olmuş ve Tufan Gündüz'ün Türkçeleştirdiği Tarih-i Kızılbaşan da bu dönemde yine Şah Abbas tarafından yazılmıştır.

Şah Hatayi'nin kaleminden;

Şah'ın bahçesinde bir garip bülbül
Efkarım artmakta halim pek müşkül
Koparmadım asla kokladım bir gül
Gafil oldum ise imana geldim.(Şu dizelerin sadece 37 yıllık bir yaşamı olan biri tarafından yazıldığını tekrar hatırlatmak istiyorum)

Metni tamamen aklımda kalmış bilgiler ile oluşturdum. Çoğu da Tufan Gündüz'ün kaynaklarından alınmıştır. Bir kaç eksik ve kopma var farkındayım ancak ben bir olayda tek bir detaya girersem, devamında da tüm detayları vermek zorunda hissediyorum kendimi. Normalde beş/altı sayfalık bir makale oluşturmuştum. Vermediğim detay yoktu:d.

İyi forumlar :D :)
« Son Düzenleme: 23.02.2020 16:35 SafaWithHRP »
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#9 - 23.02.2020 17:16
Yavuz'la Şah İsmail arasında olduğu zannedilen/uydurulan satranç ve mektuplaşmalar ise büyük bir yalandır. Yavuz'un kalkıpta İran'a gitmesinin ne kadar süreceği ve Osmanlı kayıtlarında böyle bir yokluğun geçmediğinin farkındasınızdır.

Özbek Han'ı Şeybani'ye karşı giriştiği savaşta çok fazla kayıpla da olsa büyük bir zafer kazanmış ve Osmanlı'yı da yeneceği düşünülmeye başlamıştır. Fakat sadece dini temeller üzerine kurulmuş bu ordunun çok ileri teknoloji ve askeri bilgideki Osmanlı ordusuna karşı koyması çok mantıklı bir görüş değildir ki Çaldıran Savaş'ı kaybedilmiştir. Ordunun "Şah Şah" nidalarıyla savaşması da bunun göstergesidir(Kast edilen Şah İsmail değil, Hz.Ali ve diğer dini büyüklerdir.)
Satranç olayının yalan olduğuna dair bir kaynağı var mı? Yalan olduğunu pek sanmıyorum çünkü. Bütün tarihçiler bahsediyor bu konudan.

Ellerinde savaş için yetersiz teknoloji ve askeri bilgisi olduğunun farkına varıp sadece din ile savaşa giremeyeceğinin farkına varıp yine de girmesi çok garip bir durum. Üstelik olarak dönemin Asya ve Avrupa'sına hükmünü ve sözünü geçiren Osmanlı'ya da kafa tutması ayrı bir komik.

Üstelik olarak bazı kitabelerde Şah İsmail'in, Azerbaycan Türkü olduğu söyleniyor. Doğruluğu tartışılır.
« Son Düzenleme: 23.02.2020 17:19 idcwur »
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok