Konu: | Julya & Irina Yalenchka |  (Okunma sayısı 19511 defa)

0 Üye0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#220 - 27.06.2022 01:51
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#221 - 27.06.2022 02:02
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
NBA’in Seyrini Değiştiren Karar


8 Aralık 2011’de NBA tarihinde bir ilk yaşandı ve lig yönetimi, bir takım sahibi rolündeyken yıldızlarla dolu bir takası veto etti. 2009 ve 2010 yıllarının şampiyonu Los Angeles Lakers, 2011 yılında yüzüğü Dallas Mavericks‘e kaptırdıktan sonra aklında sadece tekrar ve hemen şampiyonluğa oynayacak kadroyu kurmak vardı. Kobe Bryant‘ın son seneleri olduğu aşikardı ve hem onun son yıllarında bir yüzük kazanmasını sağlamak, hem de onun gidişinden sonra takımı zirvede tutacak yıldızları takıma katmak amaçlanıyordu.

Yaşadığı ekonomik zorluklar sebebiyle George Shinn’den 300 milyon dolara satın alınan, lig yönetiminin kontrolündeki New Orleans Hornets ise Chris Paul için takas opsiyonları arayışındaydı. Golden State Warriors ve New York Knicks ile görüştüler. Boston Celtics ile masaya oturdular. Ancak sonunda – bugün baktığımızda bile en doğru seçenek olarak gözüken takas ortakları Lakers ve Rockets ile anlaştılar.

Lakers: Chris Paul

Hornets: Lamar Odom, Kevin Martin, Goran Dragic, Luis Scola ve birinci tur draft hakkı

Rockets: Pau Gasol

7 saat sonra ise herkesi şok eden haber geldi. David Stern takası veto etmişti. Sadece tek bir açıklamayla: “Basketbol sebepleri”. “Zaten lock-out ile uğraşıyoruz, ekonomisi ve fırsatları Los Angeles, New York, Chicago gibi şehirlere nazaran daha kısıtlı olduğu için yıldızlara çekici gelmeyen Small Market takımlarının sahipleri mutsuz olmasın, Lakers dominasyonu devam etmesin.” demek kolay değildi tabii ki.

Son üç senede iki kez şampiyon olmuş, ligin en büyük iki yıldızından birini kadrosunda barındıran Lakers’ın ancak 5 yıl sonra lige heyecanla bakmasına sebep olacak olay sadece iki kelimeden ibaretti. Chris Paul‘un tepkisi ise üç harften ibaret olmuştu.

Lakers, Kobe Bryant’ın yanına ligin en iyi point guardı Chris Paul’ü ekleyip, Andrew Bynum‘ı Dwight Howard ile takas etme planları yaparken, hatta yarattığı cap space ile free agent piyasasına gümbür gümbür bir giriş yaparak Miami’nin yeni yaratmış olduğu büyük üçlüsünü sahadan silebilecek bir takım yaratabilecekken, elinde sadece mutsuz birer Lamar Odom ve Pau Gasol ile kalmıştı.

Tüm bu dramı daha kötüleştiren şey ise altı gün sonra yaşandı. Chris Paul’ün Lakers’a gitmesine izin vermeyen David Stern, Eric Gordon+Chris Kaman+Al Farouq Aminu+Minnesota’nın birinci tur draft hakkı (Austin Rivers’a dönüştü) paketini daha değerli bulmuştu. Chris Paul Los Angeles’a gidiyordu sonunda, ancak yanlış takımın formasıyla.



Şimdi maddeler halinde eğer bu takas veto edilmeseydi neler olabilirdi biraz düşünelim. Hayal kuralım da diyebiliriz.

– Chris Paul sonrasında Dwight Howard’ı da alan Lakers takımın uyumsuzluğu ve koç’un Mike Brown olması sebebiyle Batı konferansı yarı finalinde elenirdi. Bir sonraki sezona ise tekrar takım sahibesi,Jeanie Buss’ın nişanlısı, efsane koç Phil Jackson ile başlayabilirdi. Bu hamle Dwight Howard ve Chris Paul tarafından kontratları bittiği anda atılan yeni imzalar ile pekiştirilebilirdi. Chris Paul’ün topu yöneten kişi olması Dwight Howard’dan çıkacak çatlak sesleri önler, bütün yıldızların mutluluğunu kesinleştirebilirdi. (Böylelikle Lakers’ın geçmişinden sakatlıklardan ibaret Steve Nash dönemini de yaşanmamış kılıyoruz.)

– Hornets birinci tur birinci sıra draft hakkını alacak kadar kötü olmaz ve Anthony Davis kariyerine Bobcats veya Wizards formasıyla başlayabilirdi.

– Houston Rockets’ın yapılamayan takastan en büyük kazancı bir sonraki sene James Harden takasını yapabilmiş olmalarıydı. James Harden şu an bambaşka bir takımla şampiyonluğa koşuyor, triple double’larını Mike D’Antoni’nin “koş koş at herkes eğlensin” hevesleri için değil, yüzükler için yapıyor olabilirdi.

– Doc Rivers Boston Celtics’de kalmış olabilirdi.

– Blake Griffin çoktan Clippers’ı terketmiş olabilirdi ya da Eric Bledsoe‘nun bulduğu şansı iyi değerlendirmesiyle farklı bir büyük üçlünün parçası olabilirdi.

– Hornets’a takas edilemeyen Goran Dragic iyi oynuyor diye Toronto’ya gönderilen Kyle Lowry, Rockets’ın yıldızı olarak kariyerini sürdürmüş olabilirdi.

– Steve Nash ülkesine dönüp Toronto Raptors ile şampiyonluk baskısı olmayan, stressiz ama başarılı birkaç sezon geçirdikten sonra kariyerini noktalayabilirdi.

– Kobe Bryant takımını play-off’a sokmak için 6 maç üst üste neredeyse tüm maç sahada kalıp aşil tendonunun kopmasına sebep olan drive’ı yapmayabilir, kariyerinin son üç sezonunu sakatlıklarla boğuşarak geçirmeyebilirdi. Daha da önemlisi bir veya iki yüzük daha takabilirdi. Daha daha daha önemlisi basketbolseverler olarak yıllar boyu beklediğimiz ancak hiç göremediğimiz Kobe-LeBron finalini izleyebilirdik.

– Los Angeles Clippers – Doc Rivers ve Chris Paul önderliğinde – 2014 playofflarında Golden State Warriors‘ı ilk turda eleyemeyebilirdi. Takiben Mark Jackson‘ın kovulmasıyla Steve Kerr dönemi başlamayabilirdi. Klay Thompson, Kevin Love için takas edilmiş olabilir. Warriors hanedanlığı hiç kurulmadan dağılmış olabilirdi.

– Lamar Odom uyuşturucuya düşüp ölümle burun buruna gelmeyebilirdi.

– Pau Gasol iki sezon daha Lakers’da somurtmak yerine ligin en iyi iki uzunundan biri olduğu bir dönemi daha verimli geçirebilirdi.

– Steve Ballmer kesinlikle 2 milyar dolardan daha az ödeyerek Clippers’ın sahibi olabilirdi.

Tabii ki bunlardan çok daha farklı. Lakers için şu an bir araya gelen genç kadronun yarattığı umut havasını çok daha uzun süreler yaşatmayacak tatsız gelişmeler de olabilirdi. Bunu asla bilemeyeceğiz. Yapabileceğimiz tek şey D’angelo Russell, Jordan Clarkson, Julius Randle ve Brandon Ingram gibi gençlerin Lou Williams, Luol Deng, Timofey Mozgov gibi veteranlarla desteklendiği ve ligin en heyecan verici genç koçlarından biri tarafından yönetildiği kadronun neler yapacağını görmek için beklemek. Tabii biraz da David Stern’e sövmek.

Lakers için gelecek parlak, ancak veto edilen takastan sonra geçen 5 yıl hiç kolay değildi.
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#222 - 27.06.2022 02:02
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
Sanatçı Park Tyson ile tanışın. Kendisi basketbol üzerine dizaynlar yapıyor, gerçekten renkli ve güzel çalışmaları var. Basketbol ve sanat köşemizde bu sefer kendisinin efsane basketbolcular ve onların ikonik ayakkabıları ile ilgili olan çalışmalarına yer vereceğiz!



Michael Jordan – Air Jordan III





Larry Bird – Converse Weapons

Penny Hardaway – Nike Air Max Penny





Allen Iverson – Reebok Question





Magic Johnson – Converse Weapons





Scottie Pippen – Nike Air More Uptempo





Kobe Bryant – adidas KB8





LeBron James – Nike Air Zoom Generation





Stephen Curry – Under Armour UA Curry Two





Michael Jordan – Air Jordan I






Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#223 - 27.06.2022 14:43
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#224 - 27.06.2022 14:44
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#225 - 28.06.2022 00:33
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
Hayaller vs. Hayatlar



Staples Center. Los Angeles’ın en büyük spor salonu olan yaklaşık 19000 kişi kapasiteli bu spor kompleksi, büyüklüğünü sadece kapasitesinin büyüklüğünden almıyor. 1999’dan beri bu salondaki seyirciler, sadece basketbol tarihinin değil belki de spor tarihinin en büyük performanslarından birine, tam 81 sayıya şahit oldular. Basketbol tarihi için kesin konuşmamakla birlikte, yakın tarihin açık ara en dominant pivotunun takımları darmadağın edişini izlediler. Yakın tarihte iki süper starın yanına 1 tane ortalama oyuncu geldiği anda “Big 3” şeklinde anıldığı anlar mevcut iken, 2 tane mega starın yanına 2 adet süper starın geldiği tarihi takımları izlediler. Tamam belki şampiyon olamadılar ama, Staples Center, açıldığı andan itibaren taraftarın beklentisinin hep en üst seviyede olduğu bir yer oldu. Dolayısıyla  kazanmak, bir Lakers taraftarı için hep tek ihtimal oldu. Ta ki bu sezona dek.

Bu sezonun Staples Center’ında, çok belli etmek istemeseler de, takımı kazandığı zaman üzülen bir taraftar var. Hatta eminim ki televizyon başındaki Lakers taraftarları bu üzüntülerini açık açık yaşıyorlar. “Off be abi nasıl oldu da kazandık?!?!” Taraftarlık mantığına ters gibi gözükse de aslında altında mantıklı bir açıklama var. Bazen kazanmak en iyi seçenek olmayabiliyor.

Ya da şöyle anlatırsak daha iyi olur, bazen kaybetmek en iyi seçenek olabiliyor. Böyle bir durum olunca da, mevzubahis takımın kazanmaya değil de kaybetmeye çabalamasına, NBA dilinde “tanking” deniyor.

Peki, daha derinine inmek gerekirse, “tanking” nedir, neden yapılır, getirileri ve götürüleri nelerdir, etik midir, taraftarlar arasında nasıl karşılanıyor?

Stratejik Boşvermişlik: Tanking

“Tanking”, en basit hali ile, bir takımın, kazanmak için elinden geleni yapmamaya niyetli olması ve bunu eyleme dökmesi olarak tanımlanabilir. Birkaç aylık bilinçli bir çaba olabileceği gibi, sezonlara yayılan bir çaba olarak da tezahür edebilir. Genel olarak, açık seçik yapıldığında, ucuz ve ikiyüzlü bir uygulama gibi algılanır. Bununla birlikte, NBA gibi, “oldukça kötü” olmanın bir mükâfatı olduğu sistemlerde, stratejik bir seçim olarak da uygulanmaktadır.

Kitabi tanımımızı yaptıktan sonra, konuya hâkimiyet açısından verilecek birkaç örnek ile tanking hakkındaki bilgi dağarcığımızı genişletelim:

– 1983 – 84 sezonunda bir çok takım, bilerek maç kaybetmek ile suçlandı. Bunun sebebi, mevzubahis senenin draft’ında olabildiğince iyi bir yer kazanabilmekti, ki, o sezonun draft’ı tam 4 tane Hall of Famer çıkarttı (Hakeem Olajuwon, Michael Jordan, Charles Barkley ve John Stockton). Bu iddialar sonucunda NBA, 1985 yılı itibari ile, şu anda da uygulanan “draft lottery/draft piyangosu” sistemine geçti.

– 2006 senesinde Timberwolves ile Grizzlies arasında oynanan ve uzatmaya giden maç, NBA tarihinin utanç dolu hatıralarından biridir. Ligin en kötü galibiyet yüzdesine sahip 10 takımından biri olması halinde Clippers’a borçlu olduğu bir draft hakkını vermek zorunda kalmayacak olan Timberwolves, kariyer üçlük yüzdesi YÜZDE ALTI olan uzunları Mark Madsen’a 7 üçlük denetmiş ve maçı büyük bir çaba göstererek kaybetmiştir.

– Yine aynı sezonda Los Angeles Clippers, sezonu beşinci yerine altıncı bitirerek, o zamanın play off sistemine göre saha avantajını eline geçirebilmek için bilerek maç kaybetmek ile suçlanmıştır. Müteakip sezonda NBA, bu tip manevraların önüne geçebilmek için play off sistemini değiştirdi (ve sonrasında, başka nedenlerden ötürü, yine değiştirdi.)

– 2013 senesinde ESPN Magazine dergisine verdiği bir röportajda, ismini vermek istemeyen bir NBA Takımı Genel Menajeri (ki ya o zamanın Orlando menajeri Rob Hennigan ya da Phoenix menajeri Ryan McDonough denir hep), 2014 draftındaki kayda değer oyuncu derinliği nedeniyle bilerek ve isteyerek “tanking” yapacaklarını belirtmiştir. Bu röportajda geçen ilginç bir ifade de, bu kararı takımın sahibi, genel menajeri ve koçunun bildiğinin ancak oyunculardan bu kararın saklandığının belirtildiği kısımdır ki, biraz sonra bu husus hakkında da birkaç kelime edeceğiz.

Bunlar NBA tarihindeki sadece birkaç örnek. Uzak geçmişte birçok stratejik sebepten ötürü kullanıldığını gördüğümüz tanking’in, içinde bulunduğumuz sezonda, diğer sezonlardan daha fazla konuşulmasının pek tabii ki haklı sebepleri var. Çünkü bu sene, tanking uygulamasını açık seçik uygulayan iki, birkaç sezondur uygulayan bir ve şahsi düşünceme göre, ne yapmaya çalıştığını kendilerinin de bilmediği en az bir takım var NBA’de.

Ben Sana Tanking Yapamazsın Demiyorum: Sacramento Kings



Sondan başa doğru gidelim isterseniz. Ne yapmaya çalıştığını kendilerinin de anlamadığı, kafası karışık takım olarak Sacramento Kings var elimizde. DeMarcus Cousins’i takasta kullanarak, takım içi yeni bir yapılanmaya gittiklerini ilan ettiler. Ancak tanking yapıyorsanız, yukarıda da belirttiğimiz üzere, belli stratejik amaçlar doğrultusunda bunu yapmanız gerekir. Draft pick mi istiyorsunuz? Sacramento ne yazık ki draft hakları üzerinde kontrol sahibi değil. Sezon içerisinde draft haklarını Philadelphia ile takas eden Kings, sezonu 11. veya daha kötü bir derece ile bitirir ise bu hakları Chicago’ya devroluyor. Dolayısıyla en iyi oyuncunuzu takas edip sezona kötü bir şekilde devam etmek bu örnek özelinde hiç de mantıklı bir hareket değil.

Hadi bu kumara girdiniz, bu kumara girmek için neden tamı tamına 57 maç beklersiniz ki? Zaten play off potasında olmadığınız neredeyse ezelden beri belli, takımın geleceğini belirlemek için sezonun yüzde yetmişinin bitmesini beklemek ne derecede öngörülü bir hareket olabilir ki? Tüm bunlar bir kenara, tanking yapmaya çalışan bir takıma göre, takastan sonrasına göre bile, fazla iyi bir kadrosu var Kings’in. Buddy Hield, Afflalo, Tolliver, Koufos, Labissiere, Richardson ve takımın geri kalanı, doğru motivasyonla hala iyi bir yerlere gelebilecek bir takımken sezonu tanking’e bağlamak, acaba kaz gelecek yer var nasıl olsa deyip bütün tavuk çiftliğini KFC’ye mi satmak oluyor? Gördüğünüz üzere, kurduğumuz cümleler hep soru işareti ile bitiyor çünkü her şey o kadar muallak ki.

Yıllar Yılı Göğüs Gerdim: Philadephia 76’ers




Şimdi de tanking uygulamasını sezonlardır yapan takıma gelsin sıra. Philadephia 76’ers. 2013 senesinde Basketbol Operasyonları Başkanı Sam Hinkie “yeniden yapılanmaya” gittiklerini beyan ettiğinden beri Philly, takım kadrosunu çaylaklar, free agent’lar ve genç yetenekler üzerine kurdu. Amaçları, basına yansıtmak istedikleri şekilde “gelişime açık bir takım kurmak” olsa da, 2013 senesinden beri istisnasız her sene ligde dibe demir atmış bir şekilde geziniyorlar. Bu kimsenin nazarında “gelişmiş” bir takım olarak yer alır mı? Sanmam. Basına yansıttıklarının dışında ise, herkesin, yaptıklarını bildikleri/söyledikleri ama Philly’nin kabul etmediği şey, aslında çok başarılı bir tanking uygulamasıydı. Kötü takım ol, çok kötü takım ol, en iyi draft sıralarını kap, üzerine kurabileceğin kadroyu yetiştir, etraflarına rol oyuncularını serpiştir. Bu düşünceleri onlara kimleri kazandırdı dersiniz? Joel Embiid, Ben Simmons, Dario Saric, Jahlil Okafor ve Nerlens Noel. Takaslarla kenara attıkları draft haklarını saymıyorum bile. 2017 senesi draftında ilk 7’de seçim hakları olmayacağı kesin gibi olmasından ve artık hali hazırda çok yüksek potansiyelli bir kadroları olduğundan, bu sene itibariyle tanking’e son verip gelecek sezon itibariyle gümbür gümbür gelmelerini bekliyorum. Tabii ki bu da benim şahsi düşüncem.

Bindik Bir Alamete: Phoenix Suns





Gelelim tanking’i bu sezon vitrine çıkartıp, tartışmaların odağı haline gelen iki güzide organizasyona. Bu iki kulüpten ilki Phoenix Suns. Takımın bel kemiğini oluşturan üç tecrübeli oyuncudan Eric Bledsoe sezonun son 15 maçında, Tyson Chandler ve Brandon Knight ise All Star arasından beri, alınan karar doğrultusunda, maçlara çıkmıyorlar. Takımın en iyi savunmacısı PJ Tucker takas edildi. Geride kalanlardan Devin Booker ve TJ Warren da şu anda “sakatlar”. Dolayısıyla Phoenix Suns’ın ne yaptığını anlamamak için, muhtemelen 1972 yılından beri hiçbir şekilde camdan dışarı bakmamış bir mahalle teyzesi kıvamında saflığa sahip olmak gerekiyor. Şöyle bir örnek verelim, Brooklyn karşısına çıktıkları ilk beşin yaş ortalamaları, kolej liginin en iyi sekiz takımının yedisinin ilk beşinden daha genç bir ortalamaya sahip. Tanking yaptıkları bu süreç içerisinde, yönetim yüz karası Kings’e, Ibaka’sız Magic’e, son 9 maçın sadece birini kazanan Pistons’a, ligin (tanking yapmadan dahi) en kötü takımı Nets’e ve Millsap’ten yoksun Hawks’a yenildiler. Bu serinin sonunda, Suns resmi Twitter hesabının inanılmaz derecede profesyonel tepkisi ise şu oldu:

¯\_(ツ)_/¯

Peki Suns bu durumdan istediği ölçüde yarar sağlayabildi mi/sağlayabilecek mi? Bu süreçte Booker’ın 70 sayılık bir performansı oldu ve bunu başaran 6 kişiden biri. Performansı alkışlamak ile birlikte maçı izleyenlerin fark ettiği bazı şeyler olmuştur. Maç koptuktan sonra Suns, Booker’ın istatistiklerini katlayabilmek için, hücumların kısa kesilmesi adına sürekli foul yaptı ve topu her hücumda inatla Booker’ın eline verdi. Bu bağlamda, bu başarıyı, TD Garden’da 20 yaşında benzer bir performansı sergileyen Jordan ile karşılaştırabiliriz. Bu 70 sayılık performans da dâhil olmak üzere, All Star arasından beri 11.9 sayı ve 9.9 rebound ortalaması tutturan Alan Williams dışında, Suns gençlerinin inanılmaz bir gelişim sergilediğini söylemek zor. Hatta All Star arasından evvel yavaş yavaş kimyası tutmaya başlayan Bledsoe – Booker birlikteliği de, bu son manevra ile daha da ilerleyemeden sonlandırılmış oldu. Dolayısıyla, Suns’ın iddia ettiği ölçüde bir oyuncu gelişimi olduğunu söylemek zor. Ancak ayan beyan ortada olduğundan değinme gereksinimi duymadığımız bir faktör olarak, galibiyet yüzdesi dibe çakılan bir Phoenix Suns var. Bu da, draft piyangosunda ilk üç sırayı teoride neredeyse garantilemiş bir Suns demek.

Gidiyoz Kıyamete: Los Angeles Lakers





Gelelim mevzubahis iki tanking’ci ekipten diğeri olan Los Angeles Lakers’a. Lakers, iş bu makalenin yazıldığı anda, 1 maç fark ile batının en kötü, tüm NBA’in ikinci en kötü takımı durumunda. Şu anda piyangodaki tüm topların yüzde 20’si onların. Bu da, teorik olarak, draft sıralamasında en kötü ihtimalle ikinci sıradaki oyuncuyu seçebilecekleri anlamına geliyor. Peki bu noktaya gelmek için nasıl bir çaba sergilediler? Evet, bu kadar kötü olabilmek için ekstra bir çaba sergilemek gerekiyor.

Aralık ayı başında 10 galibiyet 10 mağlubiyet istatistiğine sahip olan Lakers, aralık ayı başından beri kazandığı her maça karşı tam 3 maç kaybetti. Hücum yerinde sayarken savunma daha da beterleşti. Guard mevkiinde sıkıntı yaşamayan Lakers, uzun oyuncular konusunda sıkıntı yaşayınca, bir şekilde sayı bulabilen ama rakip hücumlara kendi potalarına kadar eşlik eden bir takım çıktı ortaya. Tanking çabasına katkısı olması için Lou Williams’ın takımdan gönderilmesini saymıyorum dahi (sezon sonu gönderilmesi gündemde olan Nick Young var konusu var bir de, “insan gerçekten hayret ediyor”). Kaybetmek için verilen bu çabanın getirisi saha içerisinde alınamıyor besbelli, peki draft hususunda potansiyel getiriler ne ölçüde? 2017 draftında oldukça yetenekli oyuncular olduğu açık, Lonzo Ball’u duymayan kalmadıysa merak etmesin, bir gece ansızın babası kapınızı çalıp size oğlunun Michael Jordan’dan ne kadar iyi olduğunu siz istmeseniz de anlatacaktır. Ball ile birlikte, bu senenin iyi çaylaklarının hemen hemen hepsi guard pozisyonundaki oyuncular. Daha önce de belirttim, tanking, altı doldurulabilir hamleler ile yapıldığında işe yarar bir hamle olabiliyor. Takımınız front court oyuncuları ile dolu iken yine front court oyuncuları dolu olan bir draft’a bel bağlamak, bence verilen (ya da verilmeyen mi desek?) tüm emeklerin heba olmasına sebep olabilir. Anlaşılan bu, Lakers’ın göze aldığı bir kumar.

“Soldiers of Fortune”: Tanking ve Oyuncular



Meselenin bir başka boyutu da kaçınılmaz olarak oyuncular. Amacı kaybetmek olan bir takımın parçası olmanın oyuncular üzerindeki etkisi ne ölçüde? Madalyonun aslında iki yüzü var bu konuda. Daha kötü oynamak için oynatılmayan oyunculardansanız, tepkilerden anladığımız kadarıyla karışık duygular içerisinde oluyorsunuz. Suns’ın sezon sonuna kadar oynatmama kararı verdiği oyunculardan olan Bledsoe, bunun gençlerin gelişimi için yararlı bir hareket olduğunu düşünüyor. Bu şekilde düşünmesinin bana göre en önemli nedeni, gelecek sezon planlamasında kendine bir yer görüyor olması. Sezon sonu sözleşmesi bitecek olan ve kendinizi gösterip iyi bir kontrat senesi geçirmek isteyen Tyson Chandler gibi bir oyuncuysanız, bunu sözlerinizle belirtmeseniz de hareketlerinizle ziyadesiyle belli ediyorsunuz. Tavsiyem, eğer görebilirseniz, bir Suns maçında bench’in arkasında gözleriniz Chandler’ı arasın. Onu görüp de “Yahu benim sıkıntılarım da pek dünyeviymiş be!” deme ihtimaliniz bir hayli fazla.

Peki, kaybetmek için sahaya çıkarılan oyuncuların bu konuda görüşleri ne? NBA gibi bir platformda süre alıp kendini gösterebilen hiçbir oyuncunun bu konuda mutsuz olduğu ne görüldü ne de duyuldu. Ancak üzerinize yapışan “takımın geri kalanından daha kötü bir oyuncu olduğu için oynatılıyor” intibaı var. Bu noktada da, bazı ölçeklerde kırılan kalpler olduğunu söylemek olası. “Organizasyonlar tanking yapar, oyuncular asla yapmaz.” demiş Brian Scalabrine. Sezon sayı ortalaması bir sezon dışında hiç 4 sayının üstüne çıkmamış bir oyuncu olarak Scalabrine, “daha az kalifiye” oyuncuların da hissettiklerine bir nevi tercüman oluyor. İnsan, doğası gereği rekabetçidir. Kendine denk görebileceği testler ile sınandığında elinden geleni yapmak için evrimsel olarak programlıdır. Nihayetinde, belki biraz kalp kırıklığı ama çokça hırs ile oynuyor tanking yapan takımların oyuncuları. Kenya’lı atletlerin domine ettiği uzun mesafe koşularında Hollanda’lı bir koşucu olmak gibi olsa gerek.

Bu Günleri De Mi Görecektik?: Taraftarlar



Sona yaklaşırken, taraftarlar tanking konusunda ne düşünüyor? HoopsHabit editörü Gerald Bourguet’in twitter sayfasında yayınladığı bir anket var, bu ankette Phoenix taraftarlarına “Tanking konusundan ne kadar hoşnutsunuz?” diye bir soru sormuş. Cevaplar şaşırtıcı. Sadece yüzde 10’luk bir kesim “organizasyonlar hiçbir zaman tanking yapmamalı” derken, yüzde 13’lük bir kısım “artık işin suyu çıktı” diyor. Olaya pozitif bakanlardan yüzde 18’i “baştan beri yapılması gereken bir şeydi” derken taraftarların tamı tamına yüzde 59’u “çekilmesi gereken bir eziyet” olduğu konusunda hemfikir. Bu ne demek oluyor?

Her 4 taraftardan 3’ü tanking’e olumlu yaklaşırken, her 5 taraftardan 3’ü de, bunun aslında can sıkıcı bir şey olduğunu ancak takımın salahiyeti açısından atılması gereken bir adım olduğunu düşünüyor. Yani kısaca “Bari battık, bir işe yarasın” diyorlar.

Sonuç olarak, “kazanmak için elinden geleni yapmamak” dahi, bir plan çerçevesinde yapılmadığı takdirde, garanti gibi gözüken olumlu sonuçları alamama riskini doğuran bir hareket. Tanking yapacağım derken organizasyonun yapısını, takımın ahengini ve belki de olası birkaç senesini çöpe atmak oldukça olası. Burada asıl önemli görev, geniş perspektif sahibi ve uzak görüşlü olması gereken takım menajerlerine, sahiplerine ve organizasyonun diğer görevlilerine düşüyor. Yoksa oyuncular bir şekilde gelip gidiyor, taraftarlar bir şekilde kızılcık şerbeti içip bağırlarına birkaç sene taş basabiliyor. Tüm mesele, takımı Harlem Globetrotters yapacağız derken Washington Generals yapmamakta.

(Washington Generals, Harlem Globetrotters’a karşı aldığı sayısız mağlubiyet serisi ile tanınır. En son galibiyetini 1971’de alan Generals, Globetrotters’a karşı 6 maç kazanırken yaklaşık 13.000 maç kaybetmiştir.)

 
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#226 - 28.06.2022 00:33
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
“Plakasını Alabildiniz Mi?”



Gerçekleşmesi beklenen şeyler konusunda tahminlerde bulunduğumuz zamanlarda, bunu geçmiş deneyimlerimiz çerçevesinde şekillendiririz. Konu hakkında önceki örneklere bakarız. Etrafımızdaki insanların deneyimlerinden ve fikirlerinden yararlanırız. Yeri gelir istatistiklere başvururuz. Kendi adıma konuşmam gerekirse, bunların hepsini yaptım, buna rağmen Cleveland Cavaliers – Toronto Raptors eşleşmesinde beklentilerim biraz olsun rekabetti. Beklentilerim, yani “gerçekleşmesini beklediğim şeyler” gerçekleşti mi? Uzaktan yakından alakası yok.

Belki hatırlarsınız, vakt-i zamanında “Cavs’ı kim yenebilir” şeklinde tahminlerimiz olmuştu, bunun üzerine bir yazımız da vardı. Orada sıraladığımız tüm sebeplerden mütevellit, bunu da tüm dürüstlüğüm ile dile getireceğim, olası bir Cavs – Raptors eşleşmesinde oyum 7 maçta Raptors’dan yanaydı. Arzu edenler o yazıya tekrar bakabilir, kendimce sağlam temellere oturtulmuş olan tezler ışığında, Raptors’ı Cavs’dan bir adım daha önde görüyordum. Sonra ilk tur maçları geldi, Indiana karşısında seriyi süpüren (her ne kadar ufacık farklarla da olsa) bir Cavs ve gencecik bir Bucks takımına karşı işin özellikle savunma tarafında bocalayıp kör topal tur atlayan bir Raptors. İlk raund eşleşmelerinden sonra, daha öncesinde 4-3 Raptors’a verdiğim eşleşmeyi, Cavs adına 4-2’ye güncelledim, bunun sebeplerini de daha taze çıkmış olan yazımızda bulabilirsiniz. Neden taze? Çünkü Cavs Raptors’ı yine umulmadık şekilde 4 maçta süpürdü ve yazının daha neredeyse mürekkebi kurumadı.

Cavs aslına bakarsanız Raptors’ı süpürmedi. İlk raund eşleşmesinde, her maçta direnç ortaya koyan Pacers cephesi süpürülmüştü. Raptors ise süpürülmedi, adeta ezildi. Geceden mahalleye asfalt dökmeye gelen belediyenin çektiği araçlar gibi, rastgele bir otoparka atıldı. Serinin son maçını saymazsanız, Raptors Cavs’a karşı bir D-League deneyimi yaşattı bile diyebilirsiniz.

“Merhaba. Ben Mekanın Sahibi Lebron.”





Peki neden böyle oldu? Yazımızın konusu bu olmayacağı için sadece yüzeysel olarak ele alalım. Öncelikle LEBRON JAMES. Cavs’ın potansiyel rakiplerini ortaya koyduğumuz ilk yazımızda da belirtmiştik, Lebron’un olduğu yerde sadece ihtimalleri konuşabiliyorsunuz. Onun nelere kadir olduğunu bilerek “ortalama bir Lebron’a karşı potansiyel rakiplerin ne kadar şansı var?” demiştik. Bu seride ortalama bir Lebron yoktu. Bu seride, Lebron her 30 sayı üstüne çıktığında, arka plandan “GODLIKE!” diye bağıran bir Unreal Tournament anonsçusu beklemedim desem yalan söylemiş olurum.

Playoff kariyer efektif saha içi isabet yüzdesi %41 olan Lebron James, bu playoff’larda bu oranı akla hayale sığmayan %58 gibi bir orana çıkardı. O kadar saçma yüzdeler ile oynuyor ki Lebron, serinin belli bölümlerinde serbest atış rutini ile üçlük attığı anlar oldu. Şu anda inanılmaz sıcak. O kadar ki, şu anda Miami Heat’de oynuyor olsaydı takımın adını Lebron Heat olarak değiştirebilirlerdi. Zira Lebron, muhtemelen tüm Florida eyaletinden daha sıcak.

Sadece o mu sıcak? Tüm Cavs yanıyor. Geçen sezonun son 3 maçı ile birlikte toplamda 11 playoff maçı ardı ardına kazandılar. Son iki sezonda, ilk iki raund dereceleri 16’ya 0. İlk 2 raund’da karşılaştıkları takımlar Cavs’dan bir maç dahi alamadılar. Google’da arama kısmına “cavs sweep/cavs süpürdü” yazdığınız anda Google’ın otomatik doldurma seçeneği birçok takımın adını getiriyor o cümlenin eksik öğesi olarak. Cavs, iki senedir playoff’lara girdiğinde, muhtemelen takımın sadece playoff’larda kullandığı uçağın bir yerlerinde olan bir düğmeyi açıyor ve bambaşka bir kimliğe bürünüyor. Ben dahil herkesin sövdüğü Cavs savunması bile kendine geldi. Takımların 100 pozisyon sonucunda yediği sayıyı baz alan savunma reytingi istatistiğini 108’den 105’e çektiler. Şu anda playoff’ların bu kategorideki en iyi dördüncü takımı Cavs.

Son olarak 3 sayılar. Cavs tüm seri boyunca Raptors’dan tam 34 fazla 3 sayılık isabet buldu. Bu da toplamda 102 sayı demek. Basitçe, Cavs sadece 3 sayı atarak seride kafadan bir maç önde başlamış gibi oldu. Atamayana atarlar, atamayanı yenerler, atamayanı süpürürler şeklinde de ifadelendirebiliriz bu durumu.

“Bir Şey Yapmalı!” “Ney?!”



Sonuç olarak, ortada beklentileri tamamıyla boşa çıkarmış bir Raptors var. Ortaya neredeyse hiç mücadele koymamış, PJ Tucker dışında neredeyse hiç savunma yapmamış, Cavs tarafından atılan şutların %52’sine el dahi uzatmayıp savunmamış bir Raptors var. Kadrosunu sırf bu muhtemel eşleşmeye göre şekillendirip, bu kadronun olmadığı geçen seneden daha berbat bir istatistik ile elenmiş bir Raptors var. Dolayısıyla, bu sürecin sonunda Raptors’da bazı değişikliklerin olacağını öngörmek zor olmayacaktır. Ya da olacaktır bilemiyorum, bunca hayal kırıklığından sonra Raptors ile alakadar insanlar tahminde bulunur mu bilmem, ama varsayalım ki bir şeyler değiştirecekler. Bunlar neler olabilir?

Öncelikle tüm takım muhtemelen şapkasını önüne alıp kendilerine şu soruyu soracaklar: “Bu sene başarılı geçti mi?” Kyle Lowry’nin olmadığı 22 maça rağmen 51 galibiyet alıp Doğu Konferansı’nı saygıdeğer bir derecede bitirmek kesinlikle başarılı sayılacak bir durum.

Ancak Raptors takımı şu anda toplamda 3 metrekare olan bir odada oturuyor ve odanın ortasında da kimsenin görmezden gelemeyeceği pembe bir fil duruyor, bu filin adı da “başarısızlık”. Tüm sezonunuzu karşı karşıya geleceğiniz gün için hazırlanarak geçirdiğiniz takıma süpürülmenin hiçbir bahanesi olamaz.

“Pardon, Arkadaş Sizinle Birlikte Miydi?”





2013-14 sezonunda, ne yapacağı konusunda hiçbir fikri olmayan bir Raptors vardı. Seçenekler arasında takımı “tanking”e feda edip draft pick’leri toplama bile var iken, birden Lowry – DeRozan ikilisi hiç umulmadık şekilde takıma 48 galibiyet getirdi. O seneden beri Raptors cephesi takımı bu iki değerli oyuncunun üstüne kurarak muhtemel şampiyonluklar için çaba sarf etmeye başladı. Bu konuda başarılı olamadıkları malum olmakla birlikte, bu ikiliden Lowry’nin kontratı bu sene itibariyle sonlanıyor. İşin daha da kötüsü, kendisi bir “unrestricted free agent/sınırsız free agent” olacak. Bu ne demek? Kendisinin bu senenin sonu ile birlikte yasal olarak Raptors’a karşı hiçbir sorumluluğu olmayacak. Kontrat yenileme hususunda Raptors’ın yüzüne bile bakmayabilir. Her ne kadar bu Raptors için bir dezavantaj olarak gözükse de, 31 yaşına gelmiş bir Lowry’yi takımda tutabilecekleri tek kontrat 200 milyon dolarlık maksimum kontrat gibi gözüküyor. 31 yaşına gelmiş ve bu senenin çoğunluğunu yarı sakat olarak geçiren bir oyuncuya maksimum kontrat önermek akıllıca olur mu? Bu sorunun aslına bakılırsa tek bir doğru cevabı yok. Olay tamamıyla takım sahiplerinin takımı hangi yönde ilerletmek isteyecekleri ile alakadar. Bekleyip göreceğiz.

Tabii ki bu kadar dolu olan bir takımda, bu yaz boşa çıkacak olan tek isim Lowry değil. Ibaka, Tucker ve Patterson da sezon sonunda free agent olacak isimler. Bu durumda Toronto’nun önünde yıllık 65.6 milyon dolarlık kontratları olan DeRozan, Valanciunas, Carroll ve Cory Joseph var. Buna ek olarak maksimum kontrat beklentili Lowry, yaklaşık 20 milyon dolar beklentili Ibaka, yine yaklaşık 12 milyon dolar beklentili Patterson ve beklentisi belli olmayan Tucker var. Bu beklentilerin hepsinin karşılanması halinde takım, üstüne çıkılması durumunda takım sahiplerinin oldukça yüksek vergiler ödediği maaş sınırlamasının (salary cap) bir hayli üstüne çıkıyor. Bu durumda seçim yine takım sahiplerinde olacak, fahiş vergi verip takım kimyasını bir arada tutmak mı (ki örneği pek yoktur), yoksa takımın bazı parçalarına mecburen kapıyı göstermek mi?

Bu durumda topun ağzına ilk çıkacak isim Valanciunas gibi gözüküyor. 2011 draftı 5 numarası Valanciunas’tan beklentiler yüksekti, hali hazırda savunma yönü güçlü bir uzundu ve oyununu geliştirip, bir nevi skorer Joachim Noah’a dönüşeceği bekleniyordu. Beklenti kırmanın bir gelenek olduğu Raptors’ta Valanciunas da bu akıma uydu ve hücum yönünü geliştirmedi. Üstüne kilo aldı ve savunmasıyla bilinecek bir uzun olarak gelişmeyi uygun gördü. Bu konuda başarılı oldu mu? Rakip takımların pick and roll’larında fazla yavaş kalarak savunmayı zaafa uğratmasından mütevellit, Cavs’a karşı yerini Ibaka’ya kaptırmasından kendini ne kadar geliştirdiğini tartışabiliriz. Dolayısıyla, madem Ibaka’ya o kadar para döküyorsun, kendini geliştirmede yetersiz kalan bir Avrupalı uzuna yol gösterebilir misin? Şahsi görüşüm, ellerindeki hücum yönü gelişmiş pivotları bir şekilde başka takımlara yollayıp savunmacı pivotlara yönelenlerin çok olduğu bir NBA’de, Valanciunas’ın Raptors’taki ömrü uzun olmayabilir.

“Beni Yak, Kendini Yak, Predrag Drobnjak”



Peki bunlar dışında bir seçeneği var mı Raptors’ın? Oldukça radikal olmakla birlikte, takımı baştan aşağı yenileme yoluna gidebilirler. Bunun da başlangıcı, Lowry’nin başka bir takımla anlaşması olabilir. Bu durumda takım, maaş skalasında büyük bir boşluk yaratacaktır. Bunun üzerine verimsiz Valanciunas, diz sakatlığından sonra bir türlü toparlayamayan Carroll ve büyük maçlarda cesareti içine kaçan Patterson’ı da gözden çıkarmaları da, her ne kadar uzak bir ihtimal olarak gözükse de olası.

Zira, konferans yarı finalinde, kendilerine en büyük rakip olarak gördükleri takıma süpürülen bir organizasyon, aynı kadroyu tutmakta çok da istekli olmayabilir. Bu durumda, seneye, DeRozan etrafında sürpriz bir veya iki star ile birlikte birkaç rol oyuncusundan oluşan çok farklı bir Raptors da izleyebiliriz.

Ki bu sene free agent piyasasının canlılığı göz önüne alınırsa, bu sene “Olur mu ya!” dediğimiz kadrolar seneye “Vay anasını sayın seyirciler!”e dönüşebilir.

Son tahlilde, Cavs ne ölçekte iyi olursa olsun, onun karşısında, lafı uzatmaya gerek yok, kötü oynamış bir Raptors var. Geçen sene dayak yediği adama karşı hırs yapıp, gidip kendisine sopa muşta düzüp, bu sene karşısına çıkınca geçen seneden daha beter dayak yiyen bir mahalle genci gibi Raptors. Dayak atılır, dayak yenir, problem bu değil. Asıl problem karşındaki sana dayak atarken bir kez olsun kolunu kaldırabilmek. Sonuçta mahalle dediğimiz yer Doğu Konferansı, tutup da mahalle değiştirecek değil Raptors. Mahalle değişmiyorsa, illa ki, bir hayli şeyler değişmek durumunda. Yoksa bu Raptors “askerde de çok dayak yer”, demedi demeyin.
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#227 - 28.06.2022 00:36
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar



VICE ÜNİVERSİTESİNDE YENİ DÖNEM  
Yayımlanma: 27.06.2022, PAZARTESİ, BRUNO CANTONA TARAFINDAN (evet, tarafından)

Vice şehrinde 27 Haziran 2022 tarihi, akademik anlamda önemli bir gelişmeye sahne oldu. 1992 yılından beri faaliyetlerini sürdüren Vice Üniversitesi, Verdant Bluffs'da bulunan ve Valachi Yardım Vakfı'ndan bağışlanan arsasında kurduğu yeni yerleşkede yeni eğitim dönemine başladı. Saat 20:30'dan itibaren Basın & Medya ve Hukuk bölümlerinin dersinin işlenmesiyle beraber başlayan eğitim döneminde, Vice Üniversitesi Rektörü Sebastian Bates, derslere uğrayarak öğrencilere başarılar diledi. Bir saat süren bu derslerin ardından saat 21:30'da Spor ve Yabancı Dil bölümlerinin dersleri yapıldı.

Gün sonunda üniversite tarafından bir tanışma partisi düzenlendi. Partiye ilgi oldukça yoğundu.

Basın & Medya bölümü akademisyeni Randolph Mitchell, Vice News'a konuştu:
Vice Üniversitesi'nde yer almak benim için büyük bir mutluluk. İlk dersimiz oldukça keyifli geçti, basın alanında müthiş potansiyele sahip gençler gördüm. Onlardan umutluyum. Aynı zamanda diğer bölümlerden öğrencilerle fotoğraflar çekildik, güzel sohbetler ettik, bol bol kahve içtik. Keyifli bir gündü, umarım bütün döneme yansır.

Yabancı Dil bölümü, Rusça dersi akademisyeni Rosetta Rusanova, Vice News'a düşüncelerini şu şekilde aktardı:
Oldukça güzel bir gündü. Rus dilini öğrenmek isteyen pek çok genç ile tanışmak beni gerçekten mutlu etti. Güzel bir dönem olacağına dair inancım tam.

Spor Bilimleri Akademisyeni Kate North, Vice News'a konuştu:
İyi bir ders günüydü. Vice şehrinin spor dalında gelişmesi ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim. Bu ihtiyacı Vice Üniversitesi ile beraber öğrencilerimizle beraber gidereceğimizi düşünüyorum. Güzel bir dönem olsun!

FOTOGALERİ













Bizi ViceSocial'dan takip et!
           
EDITOR
Bruno Cantona
HABER
Bruno Cantona
KAMERA
Bruno Cantona

Tüm Hakları Saklıdır ©️ Vice News, 2022
[/td][/tr][/table]
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#228 - 29.06.2022 14:27
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#229 - 29.06.2022 14:37
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
NBA Tarihinin En Genç MVP’si!


Evet, çok değil bundan 7 sezon önce Bulls forması giyen 22 yaşındaki bir genç, 2010-2011 sezonunda mükemmel bir performans sergileyip NBA tarihinin en genç MVP’si olmuştu. Bahsettiğim ismi tanıdınız sanırım, Derrick Rose. MVP olduğu sezonki performansı: 25.0 sayı 7.7 asist 3.4 ribaunt 1.0 top çalma





Derrick Rose’un doğduğu ve hayatı öğrendiği Englewood bölgesi, istatistiklere baktığım zaman suç oranı en yüksek yerlerden biri. Sizlerin de bildiği gibi, bu tarz muhitlerde yetişen insanların yeteneklerini erken zamanda kaybetmeye alışkın bir şehirde, Rose ailesi bu gencin hayatına sahip çıkmak için etrafını duvarla örmek zorundaydı.

Rose’un annesi sokaktaki tehlikeli işlere karşı (uyuşturucu satıcıları-silah satıcıları) kendisini siper ederken, ağabeyleri de ona uygun bir menajer bulmak için dikkatleri üzerilerine çekmeyi tercih etti.

Rose, ailesinin etrafına koza ördüğü ortamda parkeye tamamen odaklanabildi ve 2008 NBA Draft‘ının ilk sırasından, doğduğu şehrin takımı olan Bulls tarafından seçilmiş oldu. Onu birinci sıradan draft eden ekip, onun muazzam atletizmini, bir oyun kurucu pozisyonu için inanılmaz yüksek patlayacılığını bilerek seçti ve ondan gelecek başarı için fazla beklemedi. Önce yılın çaylağı ödülünü kapan, sonrasında 2010 senesinde yedek olarak All-Star seçilen Rose, NBA’deki üçüncü sezonunda da ligin en genç MVP’si olmayı başardı. Amerika’nın en büyük şehirlerinden birisi olan Chicago’yu, Jordan faktöründen beri bu denli heyecanlandıran bir oyuncu gelmemişti. Onu çevreleyen koza gitgide büyüyor, taraftar, yönetim, adeta tüm şehir evladını korumaya çalışıyordu. O zamanın otoriterlerine göre Rose, şüphesiz Majesteleri’nin ardından Bulls’u tekrardan zirveye çıkartabilecek isim olarak görülüyordu.

Kariyerinin zirvesine çıktığı zamanlarda bile Rose’u kendisiyle aynı seviyede bulunan oyunculardan ayırdığı bir karakteristik özelliği vardı; onu tanıyanlar, onu ligin en alçakgönüllü süperstarı olarak belirtiyordu. Aslında bazı ipucular vardı: Derrick, ilgi denen olguyu hiçbir zaman sevememişti. En başlarda ilgiden uzakta kalmak kolaydı, yukarıda belirttiğim gibi ağabeyleri bu işi hallediyordu. Fakat sizlerin de bildiği üzere tüm dünyadan insanın takip ettiği NBA’de, bu kadar iyi bir performans sergileyen bir oyuncuyu ilgiden mahrum bırakmak hiç de olası değildi. MVP ödülünü kazandıktan sonra bile soyunma odasında onu bekleyen basın ekibini görünce bir açıklamasında ‘Bu olay benim için çok fazlaydı, başa çıkamadım.’ diyordu ve böyle durumlarda salondan arka kapıyı kullanarak çıktığını söylüyordu. Bu olayın onu ne kadar etkilediğine dair bizlere o zamanlardan sinyal veren Rose, 2012 senesinde GQ dergisinden Will Leitch‘e şöyle bir söz söylemişti:

Bu hayat, karakterime hiç uymuyor.



Evet, kazanmak, başarıya ulaşmak, birçok yaranın kapatılmasına destek sağlar. Ancak işler yokuş aşağı gitmeye başladığında, o yaralarda da açılmalar ve derinden kanamalar başlar. Rose’un zirve yolculuğu da 2012 senesinin play-off 1.turunda 76ers’a karşı oynadıkları maçta yaşamış olduğu sol ön çapraz bağ sakatlığıyla son bulmuş oldu. Bir sonraki sezonu komple kaçırdıktan sonra, çapraz bağ ve menisküs olmak üzere sakatlıklar silsilesi peşini bırakmadı. Diz sakatlıkları, Rose’u özel kılan atletizmi, patlayıcılığı, seriliğini ve en önemlisi şehrini de alıp götürdü. Onun yaşadığı bu sakatlıklar sadece kader-şans faktörüyle mi alakalıydı yoksa kusurlu olduğu taraf da var mıydı? Rose’un yaşadığı sakatlıkların sebebini bilimsel olarak araştıran ve onun hatalı olduğu kısımları gösteren bir videoyu sizlerle paylaşıyorum.

Zaten ilgiden hoşlanmayan Rose, Bulls’tan ayrıldıktan sonra ilk olarak en büyük medya ilgisi olan Knicks‘e, sonra da ligin en büyük yıldızı LeBron James‘in yanına düştü. Gazetelerde, radyolarda, internet üzerinde o gün övgü dolu bir olay gerçekleşse dahi Rose için artık her yerde eleştiri yığını vardı.

Bahsettiğim olayları bir arada değerlendirince, yaşanmışlıkları, şanssızlıkları bir yerde toplayınca geçtiğimiz ay henüz 29 yaşında Rose’un emekliliğini düşünmemesine pek de şaşmamalı. Hangi birimiz, herhangi bir alanda-departmanda zirveyi gördükten sonra aniden gerçekleşen keskin bir düşüşü hiçbir şey olmamış gibi karşılayabiliriz? Yazarımız Emre Ersun Uysal‘ın dediği gibi, “Ne kadar yüksekteysen, o kadar çok düşersin.” mottosu adeta Derrick Rose için söylenmiş bir söz.

MVP ödülünün sahibi olup Hall of Fame kulübüne -bence- giremeyecek bir oyuncu olmak, hazmedilecek bir şey değil.

Fakat en azından, ufacık bir boş alan gördüğünde korkusuzca çembere yönelen, bugün Westbrook ile özdeşleşmiş ‘patlayacılık’ özelliğinin en naif, en istisnai örneklerini inanılmaz turnikelerle ve smaçlarla bitiren Rose, çöküşüyle değil de yükselişiyle hatırlanmayı hak ediyor. Rose için ikna olmayanları, “Abartma o kadar da değildi” diyenleri aşağıya Rose’un MVP olduğu sene yaptıklarını derleyen bir videoyla sizleri baş başa bırakıyorum.
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok