Konu: Yazdığım denemeler ve kitaplar  (Okunma sayısı 333 defa)

0 Üye0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

vor

*
v2 Oyuncusu
#0 - 15.07.2020 17:11

Aktif olarak 4-5 senedir yazıyorum. Yazdıklarımı paylaşmayı düşünmesem de bir kitabıma teklif geldi ve değerlendirdim. İlk kitabımı bastırdıktan sonra içimde ikinci kitabımı da bastırma isteği gelse de biraz düşündüm ama yine iyi bir teklif sayesinde bastırdım. Bastırdıkça iyi şeyler olacağını sansam da maalesef olmadı. Yazdığım içerik(felsefe-din-mitoloji) ülkem tarafından iyi karşılanmadı ve ön yargıya mağruz kaldım. İnsanlar beni dinsizlikle hatta aptallıkla suçladı. Bu yüzden romanlarımı ve kitaplarımı artık türkiye de yayınlamama kararı aldım. Sözleşmelerim bitti ve yenilemedim, şuanda sadece stokta kalanlar satılıyor. Ben de o yüzden kitaplarımı ve yazmış olduklarımı çevirtmeye karar verdim, şuanda çevrilme aşamasında ve umarım yakın zamanda amerikada satışa sunulacak. Ondan önce çeşitli dergiler için yazdığım veya sadece zevk için yazdığım denemelerimi paylaşmak istiyorum ve yorumlarınızı almak istiyorum. Her türlü eleştiriye açığım;

Varoluşçuluk;
Alıntı

Varoluşçuluk
Varoluşçuluk hakkında ne düşünüyorsunuz? Yani bana göre herkes düşünür ve varoluşçuluk hakkında bir kanı ortaya koyar. Ama genel olarak bu akımın tanımı şöyledir;
''İnsanın kendi benliğinin değerlerini kendinin oluşturabileceğini yani geleceğini yine kendisinin kurabileceği savunan bir felsefe akımıdır.''
Bu yazımda size filozoflardan çok fazla düşünce ortaya koymayacağım. Örneğin Weil'e göre varoluşçluk bir bunalım, Mounier'ye göre umutsuzluk, Hamelin'e göre bunaltı, Banfi'ye göre kötümserlik, Wahl'e göre baş kaldırıştır. Fouque'ye göre ise tamamen saçmalık felsefesidir. Şimdi bu soruyu alarak sokaklara çıkıyorum ve normal bir insana (felsefe eğitimi almamış yani felsefeyle pekte ilgisi olmayan bir bireye sorduğum zaman) bana şöyle bir cevap veriyor; ''Varoluşçuluğumuzun sebebi Tanrıdır. O istediği için varoluşumuzu sorguluyoruz.'' Bana göre bu düşünceyi şöyle açıklıyorum; Varolduğumuz için her şeyi tanrıya yüklüyoruz. Öyleyse bu düşünceye göre insan kendisi düşünemiyor. Veya düşünmek için bir eylemde bulunamıyor. Bulunsa da buna tanrı karar veriyor. Ama yinede bir düşünce ben ne kadar yalanlasam da bu düşünceyi ortadan kaldırmam çünkü her insanın düşüncesi farklıdır ve saygı duymalıyız.
Şimdi aynı soruyu felsefe eğitimi görmüş bir eğitimciye soruyoruz(Duygu Şeyma Kaya). Bana şöyle bir cevap veriyor. ''Varoluşçuluğumuzun sebebi farkındalıktır. İnsanoğlu farkına varırsa düşünmeye başlar. Düşünmeye başlar ise varoluşçuluğunu sorgular. Yani insanın önce kendini tanıması gerekiyor bunu sorgulamak için''. Bu cevabı  Jean-Paul'un düşüncesine bağlıyorum. Peki ya o ne düşünüyordu? ''Varoluş, insanda, ama yalnız insanda, özden önce gelir. Bu demektir ki insan önce vardır; sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü o, özünü kendisi yaratır'' Nasıl mı peki? ''Dünyaya atılarak, orada acı çekerek, savaşarak ve ölerek yavaş yavaş kendini belirler. Bu belirlemeye yolu hiç kapanmaz.''
Öyleyse bu düşünceye bir diğer katılan kişi ise saçmalık felsefesinin öncüsü Camus diyebiliriz. Çünkü bize ''Yabancı'' adlı eserinde karakteri şöyle anlatıyor; ''Vurdum duymaz, hayatın farkında olmayan yani varoluşçuluğu sorgulamayan bir birey.'' Peki ya kitapta Camus şöyle belirtseydi karakterimizin her şeyin farkında olduğunu bunu bile bile böyle yaptığını? Elbette işler değişirdi öyle değil mi? Öyleyse  Camus'u varoluşçuluğun önemli isimlerine ekleyebiliriz. Çünkü bu sorunu yıllar önce bize sunuyor.
Peki ya bana göre çağımıza en yakın olan ve en önemli felsefi kişiliklerden Nietzsche ne düşünüyor? Yani ona varoluş problemini sorgulayan biri diyebilir miyiz? Bence diyemeyiz çünkü Nietzsche bunların hepsini reddediyor. Özgür irade ve sorumluluk gibi temel temaların bir kaçını kendisi reddediyor. Nietzsche için varoluş, bir masumiyet ve bir oyundur. Zaten bu konuya ''Tragedyanın Doğuşu'' isimli yapıtında fazlasıyla yer veriyor.
Bir çok filozofun ve normal sayılacak insanların düşüncesine yer verdim. Peki ya ben ne düşünüyorum? Benim fikrime göre insan sadece varolduğunu öldükten sonra anlar. Yani ölmeyen bir insan varolamaz. Öldükten sonra varoluruz ve kendi benliğimizin farkına varırız. Yani benim düşüncem ''Farkındalığı'' sorgulayan eğitimci ile çelişiyor. Şimdi size şöyle açıklamama izin verin. İnsanoğlu doğar, büyür ve ölür. Bu şeyler olurken ise düşünmez. Düşündüğünü sanar yani hakikati aradığını sanar ama bir cevapla yetinir. Eğer insan varoluşçuluğunu sorgulamak istiyorsa bir cevapla yetinmemeli. Benim gibi birden fazla cevaba birden fazla sonuç üretmeli.
Okuduğunuz için teşekkürler.
                                                                                                                              - Hakan Kaya
Mitoloji ve Ulus
Alıntı

''Bir ulusu ulus yapan nedir? Cevaplamama izin verin. Tabiki de mitoloji. Eğer tarihten veya ulusunuzdan mitolojiyi silerseniz geriye hiçbir şeyin kalmadığını görürsünüz.'' - Hakan Kaya
Mitoloji, Yunancada ''Mithos'' söylenen ya da duyulan söz anlamında. Aynı zamanda da ''Geçmişte söylenenlerin tekrar edilmesi'' gibi anlamları bulunmakta. Türkçe karşılığı ise söylencebilimidir. Bir diğer adı ise ''Halap'' yani Masal sözcüğünden türemiştir.
Yani genel olarak mitolojiye masal lakabını takıyoruz. Bence yaptığımız en büyük hata bu. Türkçede ilk anlamına bakalım ''söylencebilimi'' aslında burada mitolojinin ne kadar önemli olduğu hatta bir bilim olduğu kabul ediliyor. Bana göre mitoloji sadece bilim yani ilimdir. Bunu ne kadar kabul etmesekte mitolojinin hayatımızda önemi büyük. Özellikleri türk toplumunda yaşıyorsak bunu gözardı etmemek gerekir. Çünkü biz ve bizim gibiler genellikle mitolojiyi masal, uydurma, saçma şeyler olarak görüyoruz. Yalan yok okumaya başlamadan önce bende öyle düşünüyordum. Hatta hocalarım bile öyle düşünüyordu. Ama daha sonra elime bir kitap aldım ve okumaya başladım. Beni mitolojinin derinliklerine götürdü ve işte o an mitolojinin bir masal değil bir inanç olduğunu öğrendim. Nasıl mı? Şimdi kendinizi o zamanlarda ki insanların yerine koyun. Yunan mitolojisini ele alalım. Bir denizcisiniz. Okyanusa açılıyorsunuz ve geminiz bir anda su almaya başlıyor, ne yaparsınız? Cevabı basit, tutunacak bir dal ararsınız. Ve bunu sağlamanın en kolay yolu dua etmektir. Aslında yunan mitolojisinin bize anlatmak istediği net bir cevap var. Zeus gökyüzünü, Hades ateşi ve Poseidon denizleri  temsil ediyor. Yani burada vermek istedikleri cevap şu şekilde; ''Biz evreniz. Evrenin her köşesinde biz varız. Bizi önemli kılanda bu. Asla eskimeyeceğiz çünkü biz var olanlarız.'' Denizci hikayesine devam edelim. O denizci işte o anda dua etmeye başlar. ''Denizlerin tanrısı. Lütfen lütfen beni bu dalgalardan koru.'' işte o an tanrı kavramının ne olduğunu anlar ve şans eseri oradan kurtulur. Ve bunu arkadaşlarına anlatır, kulaktan kulağa bu olay yayılır ve bir inanç ortaya çıkar. Artık denizciler başlarına kötü bir şey geldiğinde tanrıya dua edeceklerdir. Ama bir şey eksik, o da tanrının ismi. O yüzden gökyüzünü inceler, evreni inceler ve kesin bir cevap ararlar. Bulduklarında ise iş bitmiştir.
Peki ya mitolojinin dünya dinleri arasında neden yeri yok? Yani neden Hristiyanlık, İslam, Yahudilik, Budizm, Maniheizm gibi net bir ismi yok. Siz hiç duydunuz mu ben yunan mitlerine inanıyorum. Ben Zeus'a iman ediyorum ona inanıyorum. Duyamazsınız çünkü artık insanoğlu onları masal olarak görüyor ve işte en büyük hatalarını yapıyorlar. Eğer tarihimiz ve tarihler mitolojiyi korusalardı yani ona değer verselerdi şuanda Zeus'un ismi iç çamaşırı markası olmazdı. Ama maalesef durum bu. İnsanoğlu değer veremedi ve vermemeye devam ediyor. Eğer böyle giderse binlerce yıl sonra dünya dinleride bu olaydan nasibini alacak. Yani yakında ''İsa iç çamaşırı, bunu giydiğiniz zaman suda yürüyor gibi hissedeceksiniz.'' gibi bir reklam görürseniz kesinlikle şaşırmayın.
Yani burada uluslara yani bizlere önemli bir görev düşüyor. Lütfen dininize sahip çıkın. Onu eskitmeyin ve bulduğunuz her fırsatta onu savunun. Ve en önemlisi diğer dinlere saygı duyun. Bu bir hristiyanda olabilir bir şamanizm inancına sahip olan biri de.
Türk mitolojisi. Şuanda önemini sürdürmeye devam ediyor çünkü orta asya türkleri buna sahip çıktı. Eğer araştırırsanız ve belgeseler izliyorsanız bir çok şamanizm inancına sahip insanları görebilirsiniz. Yani türklerin canlı mitolojik olguları vardır. Ama maalesef dünya mitolojileri bu özelliğini kaybetmiştir. Hiç denmeyecek kadar şuanda ''Yunan mitlerine'' inanan kişi sayısı oldukça azdır. Hatta şu anda şamanizm inancında oldukça yüksek bir artış olduğunu görebilirsiniz. Şunu net olarak söyleyebilirim ki felsefe,tarih,sosyoloji veya tüm bilimler mitolojiden çıkmaktadır ve ana kaynağı mitlerdir. Mitlerin en önemli özelliği inanca bağlı olmasıdır yani onu temsil etmesidir.
Ve Türk mitolojisinin en büyük şansızlığı şuanda hiçbir lisede müfredat olarak bu derslerin işlenmemesidir. O yüzden dünya mitleri arasında yerimizi alamıyoruz. Ne zaman bu hatamızın farkına varır ve mitolojiyi ders olarak işlersek işte o zaman toplum olarak iyi bir yola gireriz.
Son olarak eski bilgelerin bir sözü var; ''Bütün bilimlerin anası Tarih, onunda asıl kaynağı Mitolojidir.'
Yazımı Türk Mitolojisi'nin önemli temsilcisi kitapları ile bizi aydınlatan Necati  Gültepe'nin biz sözü ile bitirmek istiyorum.
''Türk Mitolojisi gibi muazzam bir hazineden yani toplumsal alt şuurdan yoksun olduğumuzdan millet olarak sosyal ve siyasal problemlerle baş edemez durumdayız.'' - Necati Gültepe

Kral Oidipus ve Kehanetler son olarak KADER
Alıntı

Thebai kralı laios ile kraliçe iokaste nin kulağına şu kehanet ilişir: yeni doğan oğulları büyüyünce babasını öldürecek, annesiyle evlenecek ve ondan çocukları olacak.
MÖ 495-406 yılları arasında yaşayıp yaşadığı dönem içerisinde yüz yirmi üç tragedya yazan sophokles'in günümüze kalan yedi tragedyasından belki de en etkili olanıdır.
Son zamanlarda okuduğum en ders verici kitaplardan biri. Bize nasıl bir ders veriyor peki? Hiç üzerinde düşündünüz mü? Ben okuduktan sonra fazlasıyla düşündüm. Aslında kehanetler ile ilgili önemli bir kitap çünkü benimde yazmış olduğum mitolojik bir kitap var. Ve konusu kehanetler ile ilgili. Asıl konumuza geçelim.
Kehanetten kaçmak bizi sonunda sonuca mı götürür? Ya da şu soruyu kendimize soralım, şöyle bir örnek veriyim. Başınıza kötü bir şey gelecek ve bunu biliyorsunuz ama yapmanız gerekmekte yoksa zarar göreceksiniz. Yine de o şeyi yapmaya devam edersiniz çünkü insanoğlu kördür. Gözlerini henüz açamamış ve açmasının tek yoluda sorgulamaktır. Ama maalesef sorgulayan sayımız oldukça az.
 İşte oidipus'ta aynen böyle yapıyor. gerçeği öğrenince yazgısılı ilgili olanları sanki yaşanmayacakmış gibi gözlerini kör eder. Yani hiç görmeyeceğini düşünür. Ama görmek sadece görmek değildir aynı zamanda işitmektirde.
Şimdi kader konumuza geçelim. Eğer yaratıcımız bize her şeyi söyleseydi ve biz herşeyin olabileceğini bilseydik yaşarmıydık? Yaşamanın bir anlamı olmazdı. Ama bana göre şöyle birş şey var. İnsan varolan şeyden kaçamaz. Ne kadar kaçmak istese de kendini kör bile etse kaçamaz. Şimdi size kitaptan bir metin veriyorum.
talihsiz oidipus!
gördükten sonra senin
yaman alın yazını
inanmam artık
insanların mutluluğuna...
Ben şu metinden şöyle bir şey çıkartıyorum. İnsanlar eğer kaderini bilseydi kesinlikle mutlu olamazdı ve kimsede buna inanmazdı. Ve açıkça şöyle bir şey var. İnsanoğlunun en büyük laneti yine bana göre ölümü bilmemizdir. Ölümü bile bile yaşadığımızdan ve aklımıza her ölüm geldiğinde tüylerimiz diken diken olur. Eğer bu kehanet ölüm ile ilgili değil de yaşam ve mutluluk ile ilgili olsa bu kadar dikkat çekermiydi? Ama konu ölüm olunca korkuyoruz ve gözlerimizi köreltiyoruz.
Şimdi kitaptan bile alıntı daha verip bitireceğim.
 kahin teiresias'ın şu sözleri kendisinde tokat etkisi yaratır: ''körlüğümü yüzüme kaktın; nasıl bir felakete uğradığını, nerede oturduğunu, kimin yanında ömür geçirdiğini görmedikten sonra o gözlerin neye yarar? dünyayı o kadar pırıl pırıl gören gözlerin, çok geçmeden karanlıktan başka bir şey görmeyecek'' der ve devamında ''kaderi senin kadar korkunç bir yaratık dünya üzerine gelmemiştir' Burada bu sözleri söylüyor çünkü Oidipus ne olduğunu öğrenmek için çok sert konuşuyor. ''Sen Karanlıkta yaşayan bir insansın; benim gibi, bakşaları gibi aydınlığı görenlere kötülülük edemezsin. Ve şunu kesin olarak anlayabiliriz ki oidipusun hayatta kalması bile bu kehanetin gerçekleşeceğinin en büyük kanıtıydı. Ve şu soruyu kendime sormadan edemiyorum. Eğer kehaneti hiç söylemeselerdi bu kehanet yinede gerçekleşirmiydi? Belki de kehanet diye bir şey yoktur. Kehanet ortaya atıldığı zaman gerçek olmuştur aslında hiç var olmamıştır.
Elimden geldiğince kehanetlerin tehlikeli olabileceğinden ve iyiki insanoğlunun kendi kaderinin bilmediğinden bahsettim. Çünki yine bana göre eğer kendi kaderimizi bilirsek bu felaketimiz olurdu. Ve şunu unutmayın, bir şeyin üstüne ne kadar giderseniz(bu korktuğunuz bir şey ise) o şey kesinlikle gerçekleşir.Denememi son bir alıntı ile bitiriyorum;
''Daha açık söylemem, aradığın katil sensin.''


Bir Maymun İçin Özgürlük Kavramı - Yeniden Doğuş(kendi kitabımın denemesi)
Alıntı
''Hayatının tamamını sirkte gösteri maymunu olarak geçien Toben'ın en büyük hayali özgür olmaktı. Onun düşüncesine göre özgür olan tek şey insanlardı. Bu yüzden her zaman insan olmak istemişti....''
Çok açık değil mi? Bir maymun ele alalım, hayatının tamamını sirkte geçirmiş. Siz onun yerinde olsanız ne düşünürdünüz? Cevap basit, her zaman özenerek baktığınız insanlardan biri olmak istersiniz. Ama insanların ne kadar kusurlu bir varlık olduğunu unutuyoruz. Aslında Nietzsche çok basit bir şekilde bunu anlatmış. ''Tanrıyı seviyorum şimdi; insanları değil. İnsan fazlasıyla kusurlu bir varlık çünkü. Bence insanları sevmek felaketim olurdu.''  B.B Zerdüşt kitabında bize yıllar önce aslında insanoğlunun özgür olmadığını ve kusurlu olduğunu dile getirmiş. Şimdi benim kitabımda ki Toben'ı ele alalım. Sabit bir fikri var nedir? ''İnsanlar özgürdür, ben değilim.'' Yine aynı filozoftan örnek vereceğim. Çünkü bana göre özgürlüğü en iyi anlatanlardan biri o. ''Sabit bir fikir, sahibini hapseder..'' Biliyorum herkes bu alıntıdan kendi istediği bir şekilde sonuç çıkartır. Ama benim çıkarttığım sonuç şu şekilde Maymun yani Toben'nın tek bir sabit fikri var o da insan olabilmek ve özgür olmak. Aslında onu hapseden o kafes değil onu hapseden o fikirleri. İnsanoğlu böyledir işte fikirleri onu hapseder. İnsanoğlu kördür, gözleri açıkta olsa. Ve maalesef gözlerini açılan kişileride biz kendi ellerimizle kör ediyoruz. Ona saygı duymadan onun fikirlerini önemsemeden. Çağımızın en büyük sorunu bu işte ''Sorgulamak''
Toben şanslı biri çünkü Tanrı onun dualarını kabul ediyor ve bir sabah uyandığında onu insana dönüştürüyor. Toben sabit bir fikirli olan biri olduğu için atıyor kendini sokaklara. Ben özgürüm diyerek istediğini yapmaya çalışıyor ama farkında değil ki maymun iken daha özgürdü. Çünkü bir şeyi kazanmak için çalışmasına gerek yoktu. Ama insanlar öylemi? Para için çalış, yemek için çalış, okumak için yani kitap alabilmek için çalış. Size daha basılmamış bir kitabımdan(sonradan değiştirebilir) bir alıntı vereceğim. ''Yaratıldınız anlamak için. Anladınız okuduğunuz için.'' Bunu kitabımda Zeus'u konuşturarak söylüyorum. Yani yine bana göre kitaplar tanrının bize bir armağınıdır. Hepimiz anlamak için yaratıldık ve anladık çünkü okuduk. Bu çoğunuza saçma gelebilir. Şu kelimeyi(saçma) artık aklımızdan yaşamımızdan çıkarmamız gerekmekte. Bunu başka bir yazımda dile getireceğim.
Şimdi yazımı özetlemem gerekirse. Özgürlük insana verilmiş en büyük cezadır çünkü sahip olduğuna kavuşamıyordur. Yani insanlar özgürdür fakat buna sahip çıkamadıkları için bir etkisi yoktur. Şöyle düşünelim size bir hediye veriliyor ama onu kullanmamanız için öğüt veriliyor. Kullanırsanız kötü bir şey olacağını düşünüyorsunuz ve ondan eksik kalıyorsunuz. Aslında o hediyenin size zararından çok faydası olacağını bilmiyorsunuz, bilmek istemiyorsunuz.
Peki ya ben neden böyle bir kitap yazdım? Ben aslında bu kitabı herkes için yazdım, varolan her şey. Çünkü insanlar kendini özgür sanıyor. Ama aslında hepimiz modern köleleriz. Ve şunu unutmayın biz özgür felan değiliz. Dünya bir kafes ve bizde içinde kalanlarız ve tek özgür olan kişiler ise o kafesteki hayvanlardır....

MİTOLOJİ VE SAVAŞ (Peki ya biz Demir Soydan'mı geliyoruz?)
Alıntı

Savaş, en bilindik şekliyle, birbirlerinden farklı ve örgütlü insan gruplarının, her türlü hile vide şiddet araçlarına(bunun altını çizin) başvurarak aralarında yaptıkları, karşı tarafın tümüyle imhası veya denetim altına alarak yenen tarafın istediklerini yaptırmasına denir. Bu savaşlar toplumlar yada topluluklar arasında geçer. Bazen fiziksel bazen psikoloji türünde olan bu savaşlar büyük yıkımlara sebep olur. Ama bana göre ''en hakiki savaş beyin yoluyla yapılandır'' ve bende bu felsefeyle ilerleyerek yaşamaya çalışanlardan biriyim sadece.
Savaş; Yunanca Polemos, Latince'de Bellum sözcükleriyle karşılanmaktadır. Savaş Herakleitos'ta Her şeyin yöneticisi ve babası olarak, Aristoteles'te ise, baş eğdirme aracı olarak dile getirilmektedir.
Anonim'in bir sözü var
''Yöneten kim ise, yasayı da o koyar.''
Bu soruyu aynen bu şekilde topluma sorduğum zaman bana şöyle bir cevapla geliyorlar. ''Yönetenin kendine göre değil, halkın sorunlarını ele alarak bilir kişi onayıyla yasa çıkartması gerektiğini'' savunuyorlar. İşte mitolojide en büyük savaşlar buna göre çıkıyor. Örneklere başlarsak;
Titanlar ve Olimpos Tanrıları arasında(Bu savaş bir üstünlük savaşıdır.) Bir özgürlük savaşıdır. Kronos ise Yunan mitolojisinde ''zaman''ı simgeler. Ama size garip bir soru sormama izin verin. Kronos tartarosun derinliklerine gönderildiğine göre ''Zaman'' kavramı nasıl devam ediyor? Bu sorunun cevabını maalesef daha alamadım. Bu savaşın en büyük amacı hakimiyet kavgasıdır. Günümüz savaşları bunun en büyük kanıtı ve örneğidir. Ve savaşta titanlar ''Barış'' kavramını kullanarak olimpos tanrılarını kandırıyorlar ve bilinen dünyanın en büyük kazığını atıyorlar.

Truva Savaşı;
''Seni gidi edepsiz, çıkarına düşkün yürek!
Senin sözlerin bir Akha'nın nasıl kaldırır içi,
Savaşa nasıl gider o; nasıl dövüşür erkekçe?
Kargı salan Troyalılarla savaşa gelmiş değilim ben.
Hiçbir şey yapmadılar, dokunmadılar bana onlar;
ne sığırlarımı çaldılar, ne atlarımı götürdüler,
ne de bereketli Phtie'de ekinlerimi çiğnediler.
Gölge veren dağlar var aramızda, uğuldayan deniz var.
Geldik buraya, utanmaz herif, senin ardından,
tek gönlün olsun diye senin, köpek suratlı.
tek Meneleos'la sen, Troyalıların sırtından ün alasınız diye.
Ama hiç de umurumda değil bu,
gelmiş gözdağı veriyorsun alasın diye payımı,
bana Akhaoğulları verdiydi onu, bunca sıkıntılarına karşı.
Bakımlı, zengin bir ilini Troyalıların talan ettiklerinde Akhalılar.
Senin payın kadar bir pay almadım ben
Oysa kıyasıya savaşta benim kollarım görür en büyük işi,
ama bölüşmede payın en okkalısı sana gider,
benimse savaşta canını çıkar.
küçük bir şeyle yine de hoşnut dönerim gemilerime.
Şimdi artık benim en iyisi
kıvrık burunlu gemilerimle
Phthie'ye evime dönmek.
Hem onur payımdan olayım
hem burada kalayım ha!
Mal mülk sahibi edeyim diye seni''
(Homeros 1988:79-80)
Akhilleus, Agamemnon'a kızarak savaştan bir süreliğine ayrılır. Bu durum savaşın sadece toplum çıkarlarına göre gelişmediğinin en büyük kanıtıdır. Çünkü bir kişinin savaştan ayrılması, bir de o kişi yüce Akhilleus ise savaşı değiştirebilir ve kazanan taraf kaybeden olabilir. Yani şurada anlatmak istediğim savaşlar sadece toplumu değil bir kişiyi bile kapsayabilir.
Ve savaşın sonlarında Akhilleus'un şöyle bir sözü var; ''Tanrılarda ve insanlarda yok olsun o kavga'' Burada söylemek istediği gayet açık. Çok fazla savaş görmüş biri artık savaştan gerçekten bıkmış durumdadır ve isyan ediyordur. Zaten mitolojiye baktığımız zaman, bir çok kez kahramanların Ares'e savaş çıkardığını biliyoruz. Şu konuya bir açıklık getirelim. Savaşı tanrılar ister kahramanlar değil. Kahramanlar birer piyondor kontrol edene bağlıdır.
Truva savaşını şu cümlemle bitireceğim. Günümüzü çok iyi anlatan bir örnek aslında neden mi? Savaş sadece iki insan topluluğu arasında yapılan bir savaştı ama daha sonradan Tanrılar bu duruma karıştı. Günümüzde de böyle değil mi? Bir savaş çıkar ve büyük güçler hemen bu savaşa atlar. Büyük güçler mitolojideki ''Tanrılardır'' işte.

Kısacası insanoğlunun var olduğu günden bugüne kadar geçen zamanda nedeni her ne olursa olsun şekli ne şekilde olursa olsun türlü savaşlar meydana gelmiştir. En basitinden insan kendisi bir doğayla çatışma halindedir. Doğa insanı yaratmıştır. İnsanoğlu ilk başlarda en önemli ihtiyaçlarına karşılamaya çalışmışlardır. Barınma ve beslenme. Doğayla bir çatışma içine girmişlerdir. Doğayı mahvedip sıra insana gelmiştir. Ve daha sonradan insanlar insanlar ile savaşmaya başlamıştır.
Son olarak metnimi başlığın önemli bir kısmını açıklayarak bitireceğim.
Dünyada yaşamış olan ilk ölümlüler kuşağı ''Altın'' ırk olarak biliniyor. Ölümsüzler onları çok severdi çünkü birbirlerine son derece dürüst davrandılar. Ne mahkemelere ne de cezalara gerek duydular. Güven işinde yaşadılar. Ama onlarda ölümlü oldukları için öldüler ve tanrılar bunun karşılığında onları evrenin koruyucu ruhları yaptılar. Ve ondan sonra gümüş soy ve bir kaç soy daha geliyor. Bu her soylardan sonra insanoğlu biraz daha kötüleşiyor ve daha sonradan ölüyorlar. Ve Zeus en sonunda ''Demir Soy'' diye insanları yaratıyor. Bu insanlar son derece kötü bir şekilde yaratıldılar. Hep kendi aralarında savaş içindelerdir.
Şimdi size soruyorum biz gerçekten de bu soydanmıyız? Yani deyimsel anlamda soruyorum. Çünkü insanoğlu son derece nankör, savaşçı ve yalancı. Hepsi Zeus'un yarattığı insan tipiyle aynı. Ve efsaneye göre Zeus o ırkı zamanı geldiğinde kendi yok edecek. Peki ya biz? Biz kardeş kardeşi öldürürse, haksız haklıyı öldürürse, arkadaş arkadaşla kavga ederse ve çocuklar saygılı yetiştirilmez insanlar okumaz ise. Yani kültürlü bir varlık olmazsak sonumuz tıpkı efsanede ki gibi olacak.
''Kültürlü olun. Okuyun, ama size bir şeyler kazandıracak şeyler okuyun. Size olumlu bakacak kitaplar. Ama şunu unutmayın kimseye karışma hakkınız yok. Siz sizsiniz, onlar onlardır. Dünyayı sevgi kurtaracak ona öyle bakın.''

Yasak Meyve ve Kural
Alıntı
Yasak meyve, insanların ilk yaratıldığında yasaklanmasına rağmen yedikleri meyvedir. Daha çok elma olarak bilinir ama İslam'da meyve olarak geçmemektedir. Bana göre yani benim yorumuma göre ''Elma'' sadece bir benzetmedir. Asıl anlatılmak istenen bir kuraldır ve ona karşı çıktıkları için cezalandırırlar. Tevrat, İncil ve Kuran'daki Adem ve Havva ikilisini biz Türk Mitolojisin'de Törüngey ve Ece olarak biliriz. Tıpkı bizde olduğu gibi Ece'nin, Erlik'in kurallarına karşı çıkarak yasak meyvelerden birini ısırır ve çok beğendiği tatlı olan bu meyveyi Törüngey'in dudağına sürter. Böylelikle orada farkında olurlar(çıplak olduklarının) pişmanlık duygusu ile içlerini kötülük kaplar ve burada kötülük ile tanışırlar. Aynı durum Tevrat, İncil ve Kuranda'da geçer ama cezaları farklıdır(Tevrat dışında) Adem ile Havva cezalandırılır ve cenneten kovulurlar. Ama İncil'de farklı bir anlatımda şöyle geçer. ''İkili cezalandırılarak cenneten kovulurlar ve günahkar olurlar. Onlardan sonra gelen her kişi günahkar olarak doğacaktır. Ve sırf bu yüzden doğacak çocukları vaftiz ederler. Böylelikle günahlarından arınırlar. Ama şöyle bir şey düşünürsek aslında İncil'de Adem'in yasak meyveyi yediğinde Peygamber olduğu biliniyor ama tabiin dönemi alimlerinden Hasan-ı Basri ''Vallahi, o unuttuğu için asi oldu.'' demiştir. Ayrıca bu durum, Hz.Adem cennette iken ve peygamber değilken gerçekleşmiştir. Yani bu durumdan onun yasak meyveyi yemesinden onun soyunun etkilenmesi için bir neden yoktur.
Kutsal kitaplardan biri olan Tevrat da Tekvin bölümünün 3. alt bölümünde cenneten kovulma anlatılmıştır. ''Ve Rab Allah'ın yaptığı bütün kır hayvanlarının en hiekarı olan yılandı.'' Ve böylelikle kadını kandırdı. Türk mitolojisinde ise İnsanları yasak meyveden koruyamayan yılan lanetlenir. Ece, Tanrı tarafından çocuk doğurma ve doğum sancısı çekme cezasına çarptırılır. Törüngey ve Ece ölümlü kılınırlar. Aynı durum Tevrat içinde geçerli, aynı cezaya yakın şekilde Adem ile Havva'da cezalandırılmışlardır.
Kısaca yasak meyve aslında sadece bir yanıltmadır. Meyve diye bir şey yoktur. Orada yani dini kitaplarda denmek istenen aslında bir çeşit kural vardır ve o kural insanoğlunun işleyip işlemeyeceğini bilmek için konulmuştur. Bir çok alimin bu konu hakkında yazıları bulunmakta.
Cenabı Allah, Adem'e yasak meyveye yaklaştığı taktirde zalim olacağını bildirmiştir ve söylemiştir. Buradan yasak meyvenin bir meyve değil bir kural olduğu olduğu yani bir sınav olduğu görülmektedir. Burada Cenab-ı Allah'ın insanın İradesini gücünü görmek istemesinden oluşmuştur.
Aynı zamanda Kuran'da yasak meyvenin ismi diğer kitaplarda olduğu gibi geçmemektedir. Bunun başlıca bir sebebi vardır o da meyvenin bir sembol olmasıdır.
Kısaca yasak meyve sadece bir sınavdır, yani insanoğlunun Tanrı'nın emrine karşı gelerek o mükkemel sonsuz hayattan, mükkemeliğin kaynağından yani cenetten uzaklaşmasıdır.

Bir yerde paylaşırken kaynak belirtirseniz sevinirim. Yakın zamanda çıkacak olan dergimde hepsine yer vereceğim.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


vor

*
v2 Oyuncusu
#1 - 15.07.2020 17:11

İçinde yazarlarında bulunacağı bir e-dergi çıkartacağım. Fikir aşaması bitti yapım aşamasına geçeceğiz. Dergi her ay sonunda sunulacak. ''Sokratik'' olarak belirlediğimiz dergi bir felsefe-mitoloji yani edebiyat dergisi olacak. Derginin ön kapağı o ay belirlenen bir filozofa veya önemli bir felsefe yapan birine ait olacak. Ve derginin yarısına kadar felsefe konusu işlenecek. Kitabın arka kapağı mitolojik bir karakter veya hikaye veya yazara ait olacak. Arka taraftan başladığımızda mitoloji ön taraftan başladığımızda felsefe şeklinde ilerleyecek. e-derginin bile masrafı fazla olduğundan şu sıralar sponsor bulmaya çalışıyoruz, eğer başarabilirsek 3-4 ay içinde ilk sayımızı vereceğiz.

Aynı zamanda kitabın sayılarında türkiyede bir ilk olarak yazdığım Sokratik yöntem ile(diyaloglar yoluyla öğretme) yazdığım kitabın bölümlerini paylaşacağım. Dergi çevirmen bulma imkanımız olursa amazon üzerinden de satışa sunulacak. İngilizce ve Türkçe olarak.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#2 - 15.07.2020 17:57
Yazdıklarının bi'kaçını okumaya çalıştım ve bu yolda başarılar diliyorum.Türk milleti olarak genellikle ''bilgilendirici-merak edilen şeyler'' olarak baktığımız zaman bunları tercih etmiyorlar veya etmiyoruz.Sadece ilgi alanları olan insan olarak düşünürsek oran düşük.Deyindiğiniz ve yazdığınız konular ilham verici ve bu yolda tekrardan başarılar diliyorum.Son olarakta her zaman eleştiri alıcaksın veya kötü lakap isimleri de edinme ihtimalliği var.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


vor

*
v2 Oyuncusu
#3 - 15.07.2020 17:58
Yorumun için teşekkür ederim, eleştri almaktan bir sıkıntım yok, almak isterim ki hatalarımı öğreneyim fakat yapılan kötü ithamlar o kadar saçma ki, teşekkür ederim.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#4 - 15.07.2020 18:29
Burada paylaşılan metinin tamamını okudum. Kendimce hak verdiğim ve hak vermediğim yanları var elbette. Ama genel olarak bakıldığında okuyucu için yararlı metinler olduğunu düşünüyorum.

Alıntı
"Yazdığım içerik ülkem tarafından iyi karşılanmadı ve ön yargıya maruz kaldım. İnsanlar beni dinsizlikle hatta aptallıkla suçladı."

Bence asıl aptallık budur. İnsanoğlu bir şeyde güzellikten çok kusur arar. Seni dinsizlik ve aptallık ile suçlamalarının nedenini yazında da yer verdiğin gibi insanoğlu kördür lafına ve  bildiğinin dışına çıkmaz çünkü sorgulamaz sözüne bırakıyorum. Ben tekrar söylemek istiyorum ki yazını beğendim. Başarılarının devamını dilerim, umarım hak ettiğin, hayal ettiğin yerlere varırsın. İyi forumlar dilerim.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


vor

*
v2 Oyuncusu
#5 - 15.07.2020 18:56
Burada paylaşılan metinin tamamını okudum. Kendimce hak verdiğim ve hak vermediğim yanları var elbette. Ama genel olarak bakıldığında okuyucu için yararlı metinler olduğunu düşünüyorum.

Alıntı
"Yazdığım içerik ülkem tarafından iyi karşılanmadı ve ön yargıya maruz kaldım. İnsanlar beni dinsizlikle hatta aptallıkla suçladı."

Bence asıl aptallık budur. İnsanoğlu bir şeyde güzellikten çok kusur arar. Seni dinsizlik ve aptallık ile suçlamalarının nedenini yazında da yer verdiğin gibi insanoğlu kördür lafına ve  bildiğinin dışına çıkmaz çünkü sorgulamaz sözüne bırakıyorum. Ben tekrar söylemek istiyorum ki yazını beğendim. Başarılarının devamını dilerim, umarım hak ettiğin, hayal ettiğin yerlere varırsın. İyi forumlar dilerim.
öncellikle zamanını verdiğin için teşekkür ederim. Okuman hoşuma gitti. Elbet katılmadığın noktalar olacaktır. İnsanoğlu nankör bir varlık, ben o yüzden fuarlara veya türkiyede kitaplarımla ilgilenmiyorum artık. Sana şunu söyleyim fuarda insanları çekmek için bir çok yazar neredeyse yalvarıyor böyle bir durumdayız
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#6 - 16.07.2020 02:23
gece yatmadan önce okumayı seviyorum, bunu bir nevi park niteliğine yazıyorum. Yazdıkça geri dönüş bildirimi yapacağım, şimdiden eline sağlık. Göz gezdirdiğim zaman en azından bana hitap eden bir şey çıkacağına emin oldum
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#7 - 16.07.2020 17:28
gece yatmadan önce okumayı seviyorum, bunu bir nevi park niteliğine yazıyorum. Yazdıkça geri dönüş bildirimi yapacağım, şimdiden eline sağlık. Göz gezdirdiğim zaman en azından bana hitap eden bir şey çıkacağına emin oldum
İyice kafayı yakma emre genç adamsın.



"Mitoloji ve Ulus"
Giriş kısmında çok güzel yakalıyor. Gayet akıcı ve güzel bir metin olmuş emeğine sağlık.

Kader ve Yeniden doğuş gayet akıcı bir dille yazılmış çok beğendim.

Denemelerin çoğu beni yakaladı, zaman zaman düşünüp kağıda dökmediğim düşünceleri karşımda gördüm..  Yazmaya devam et..


Off-Topic: ShowHide
Aziz Nesin ne dayaklar yedi ne küfürler yedi ne hapisler yattı ama yılmadı, bu işi bu ülkede yapacaksan yanmayı, yakılmayı ve her türlü işkenceyi kabul etmelisin.  Bizim ülkemizde yazı yazmak adam öldürmekten daha ağır bir suç.

Spoiler: GösterGizle
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


vor

*
v2 Oyuncusu
#8 - 16.07.2020 18:05
İdam edilmeden önce karısı Xanthippe Sokrates'e şöyle der: "Ama sen suçsuzsun; suçsuz yere idam ediliyorsun."

Sokrates de buna karşılık şöyle bir cevap verir: "Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi yeğlerdin?"
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#9 - 16.07.2020 21:12
İdam edilmeden önce karısı Xanthippe Sokrates'e şöyle der: "Ama sen suçsuzsun; suçsuz yere idam ediliyorsun."

Sokrates de buna karşılık şöyle bir cevap verir: "Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi yeğlerdin?"

On numara cevap, gider ayak iyi laf söylemiş  :o

Ayrıca birkaçını okuma fırsatım oldu. Yazdıkların ilgimi çekmedi fakat ilgilisi için on numara gözüküyorlar. Bu tarz şeylere ilgi duyan insanlar görmek çok hoş, özellikle böyle platformlarda  :o
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok