
Monica Falowenski 19.12.1986´da Çarşambayı Perşembeye bağlayan bir gecede, saat 03:27 civarlarlarında İtalya Cumhuriyeti´nde doğdu. Martina ebeveyn olmanın heyecanını yaşıyordu. İlkbahar aylarının akşamında, pencerenin altında beşiğin içerisinde yatan Monica kısık gözleriyle gülerek kendi kendine oyun oynuyordu. Martina harika bir anne olmuştu. Aldo hayali olan bu güzel aile tablosunu sonunda oluşturabilmişti. Ne yazık ki kendisi orada değildi. Monica büyüyordu, Martina artık sonlarına gelip yaşlılığına adımlarını atıyordu. Ne olursa olsun büyük bir insandı, koca bir imparatorluk kuracak bir güce sahipti Martina.
Ufak tefek bir kadındı Martina. Aldo'nun çok önceden öldüğünü Martina ve Monica kabullendiği için onun ölümünün farkına bile varmıyorlardı. Oysa Aldo hiçbir zaman pısırık bir insan olmamıştı...
Aldo'nun aile içine bıraktığı tek şey yeteneği ve mirasıydı. Martina ondan kalanlarla tüm aileyi doyuruyor, büyütüyordu. Monica zaman geçtikce ve büyüdükce babası Aldo'nun yeteneklerini ediniyor ve ilgi alanlarını geliştiriyordu.
Zaman geçiyor ailenin düzeni aynı devam ediyordu. Vittoria dünyaya geldi.
Ailenin yeni bir üyesi olduğu için Monica mutluydu, huzurluydu ve artık canı sıkılmayacak, yalnız kalmayacaktı.
Vittoria ile birlikte Monica ortaokula başlamıştı, artık çok büyümüşlerdi.
İnsan baktığı zaman geçmişinde yaşananlar onun bir parçası gibi duruyordu.
Monica, bu parçanın içerisindeydi. Hayal dünyası çok derindi, dibini görmek kolay değil, çaba isterdi.
Monica yirmili yaşlarına gelmiş, deniz kenarında geleceğinin hayalini kuruyordu. Dalgaların kıyıya vurması, dalgalardan gelen su parçacıklarının ela gözlerine çarpması Monica'nın gözlerini kırpıştırmasına sebep oluyordu. Onun aklını kurcalayan tek şey insan anatomisi ve insanın beyninin işleviydi. Her oturduğunda bunu düşünür, bununla ilgili makaleler okur ve kendini bilgilendirirdi. Kimdi bu? İnsanların içindeki şey, ruh mu? Düşünce yapısını değiştirerek daha da olumlu bir insan olmaya çalışıyordu. Henüz ayakkabıları ıslanmıştı bile. Rüzgar, tenine temas ederek saçlarının arasından geçip gidiyordu. Monica o sıra uzun düşüncelere dalmıştı...
Vittoria ve Martina'ı geride bırakarak hayallerinin, kafasını kurcalayan şeyin peşinden koşacaktı Monica. Bunun için son kararı vermişti, o artık açılacaktı. Dünyaya adımını atarak farklı başarılara imza atma konusunda kararlıydı, bu fikri onu yanıltmayacaktı ve buna emindi. Gelişti, ilk uçuşunu belki de ilk başarıya giden adımını yapmıştı bile. Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesinde kardiyovasküler çalışmalar yaptı. Kalp atımının İşlevi, kanın bedene etkisi, ölümün bedene faydaları adlı fakülte proje yapıtları bu çalışmaların meyveleriydi. Yaşadığı yerden çok uzaktaydı, ailesi kafasını her zaman kurcalasa da, Monica özgürlüğün ve merakının peşinden koşuyordu. Monica zaman geçtikce değişiyordu, kafa yapısı, istekleri, arzuları ve çevresindeki insanlar. Avusturya onu farklı kılıyor gibiydi, oraya çok yabancı olduğu başka bir insan gözüyle anlaşılabiliyordu. Yaşadığı şeylerden, bilgilerden ve deneyimlerden her zaman kendi hayatına bir şey katar ve kendini onararak hayatını sürdürürdü. Kardeşiyle uzun bir vakit geçirmediği için pişmandı, bunun pişmanlığı başarıya bir adım daha atmasını etkiliyordu. Kafasındaki bu sorunu çözmesi gerektiğini biliyordu. Monica dönme dolap sevdasını aşamıyor, Cumartesi ve Pazar günlerini kendine ayırıyor, fakülte arkadaşlarıyla eğlenmeye gidiyordu. Akşam vaktiydi. Dönme dolabın soğuk ve paslanmış demirleri onun bedenine işliyordu. En tepesine vardığında gökyüzündeki sessizlik ile birlikte yıldızlarla bakıştı Monica. Rüzgar onun bedenine çarpıyor, soğuğu iliklerinde hissediyordu. Bu huzur vericiydi, onun için sessiz yerler her zaman bir sıfır öndeydi. Gözlerini kapattı, kendini çözümlemeye çalışıyordu. Üzüntülüğünü, mutluluğunu ve sevincini. Her şeyin anlık bir duygu olduğunun farkındaydı. Arkadan gelen müziğin ritmi ve dönme dolabın aşağıya inmesiyle Monica gözlerini açmıştı. Etrafa son bakışını atıp minibüse adımladı, evine gidip huzur dolu bir geceyi arkada bırakarak uykusuna dalmıştı. Sabah akşam fakülte çalışmalarına devam ediyor, başarılara imza atmak için Tıp dalında uzun uğraşlar sergiliyordu. Emeklerinin boşa çıkmayacağının farkındaydı. Henüz yirmili yaşlarındaydı, güzel bir çocukluk geçirememiş olması ailesinin suçu değildi. Fakat, Monica'nın çocukluğunu doya doya geçirememesi ilerideki ebeveynlik hayatını etkileyecekti. Monica, kendi düşünce yapısına ait birisini artık bulmuştu. Tobias ile yakın arkadaşlığını sürdüren Monica, her zaman onunla vakit geçirir ve onunla beraber çalışmalarını sürdürürdü. Haftasonu aktivitelerine Tobias'ı dahil eder, ondan kaçınmazdı. Monica ile Tobias'ın sıkı fıkı olması insanları kıskandırıyor ve imrendiriyordu. Bu onların hoşuna gidiyor ve bağlarını güçlendiriyorlardı. Monica sevgiyi ve aşkı tanıyordu. Sevgiyi gerçekten hissediyor, Tobias'a tüm içtenliği ile güveniyordu. O ilk defa bu hisleri yaşıyordu, ona göre bu hisler muazzam bir şeydi. Tobias'a karşı hissettiklerinden çekinmiyordu çünkü; okuduğu makaleler ve insan beyninin önemi bunu vurguluyordu. Edindiği bilgilerin dönütlerini hayatında alıyordu, bu belki de ona bir işaretti. Tobias ile yaşadığı eylemlerin ardından hem yeni deneyimler elde ediyor hem bu muazzam duygu ile baş ediyordu. Bu onun için harika hissettiriyordu, yakınındakiler onu ilk defa bu kadar mutlu görmüştü. Monica devam eden ilişkisinde Martina'dan sonra ilk defa birisi için bu kadar endişeleniyor ve onu merak ediyordu. Monica aşık oluyordu. Onun için sevmek sadece basit bir duygudan ibaret olsa bile, sevdiği kişiyi tanıyabilmek, onu anlayabilmek Monica'ın hoşuna gidiyordu. İkiside bu sevgiyi hissediyorlardı.
Monica, çok uzun süre çalışmaları sonucu diplomasını almıştı ve okulu on birinci tamamlamıştı. Monica, ilk aşkını Tobias ile yaşamış ve onun ile devam ettiği ilişkisini artık bitirme kararına varmıştı. Çünkü; Monica artık işine odaklanacak ve elde etmesi gereken projelere imza atacaktı. Onun için aşk, yaşandığında ve zamanı gelip bittiğinde güzel kalmalıydı. Bir yaz günü, güneş tepeden kavurucu sıcaklığıyla insanların kafasına ışınlarını vururken tatile çıkma kararını ele almıştı. Evine gidip, dizüstü bilgisayarının ekranını yukarı kaldırarak sitelerde dolaşmaya başlamıştı bile. O, artık elde ettiği diplomasıyla güzel bir yaz tatilinden sonra işini eline alacaktı. Bunun için şimdiden heyecanlıydı, duramıyordu. Her gece yatarken gözlerini kapatır, iş arkadaşlarıyla gireceği samimi ortamın hayalini kurardı. Şirket içerisinde çalışmak onun için çok önemli ve çok heves verici bir şeydi. İtalya Cumhuriyeti'nin sahil kasabasında dünyaya gelen Monica, bu duyguları henüz tatmamıştı. Monica sabaha doğru 05:24 sularında bir kabus ile gözlerini açtı. Uzun, kumral saçlarının diplerindeki terlemeyle oluşan ıslaklık onu rahatsız ediyor, ter damlaları şakaklarından aşağıya süzülüyordu. Yastığı tamamen ıpıslak, adeta bir kova su boşaltırcasına. Monica kötü bir rüya gördüğünün bilincindeydi. Tuvalette elini yüzünü yıkayarak kendini sakinleştirmişti bile. İlk iş sabah erken saatte ailesini ziyaret etmekti. Uzun zaman sonra onları özlediğinin farkına varmıştı. Monica ailesine hasret kalmıştı. Yoğun çalışmadan ve üniversite hayatından sonra sabah erken saatlerde biletini satın alarak uçuşa yetişmek onun önceliği oldu. Ailesini ziyaret eden Monica, küçük kardeşi tarafından sıcak karşılanmadı. Vittoria, ablasız büyüdü. Bunun pişmanlığını çektiğini dile getirmesi, aralarındaki eski bağı tekrar kurmaya yardımcı olmadı. Oradan o şekil ayrılmak Monica'nın istediği bir şey değildi fakat bunu yapmalıydı. Monica, iyi bir tatil sezonu için Vice Şehrine ayak basmıştı bile. İnternette dönen festivaller, konser etkinlikleri onun dikkatini çekiyordu. Bu şehir onun için çok fazla şey katacak ve ondan çok fazla şey alacaktı. O, sadece bir yaz tatili için adımını atsa da, asıl hayatının bütünlüğünü burada bulacaktı. Harika süren festivaller, etkinlikler, konserler belediye seçimleri onun dikkatini çekmişti. Yeni edindiği arkadaşlıklar, tanıştığı insanlar, samimi ortamlar onun hoşuna gidiyordu. Oranın yerlilerinin sıcak yaklaşımı hoşuna gidiyor, onu mutlu yapıyordu. Her akşam evine gidiyor, mutlu uyuyor ve mutlu uyanıyordu. Oranın havası bile ona kendini özgüvenli hissetmesini sağlıyordu. Bir şehri en çok bu kadar beğenebilirdi, artık orada yaşama kararı almıştı. Arkadaşlarının ısrarı onu buraya daha çok bağlıyordu. Geride bıraktığı güzel bir yaz sezonundan sonra artık buraya aitti o. Vice Şehrinin yerlisi gibiydi. İlk kışını geçirecekti. Bu şehirde yaşayacağı ilk kar yağışı, ilk ilk bahar, ilk son bahar, bunlar onun için çok değerliydi. Zamanına çok değer veren birisiydi, yaşayacağı şeyler, yapacağı şeyler onu etkiliyordu. Jefferson çıkışlarında ilk evini tutmuştu. Burası ona harika geliyordu, gölün etrafında bir ev. Her sabah yürüyüşe çıkar, sokak hayvanlarıyla iletişimini sürdürür ve göl kesiminde kulaklığı ile birlikte müziğini dinlerdi. Kulaklığı taktığı sıra adeta hayattan bağlantısı kesiliyordu. O gölün üstünde yüzen ördekler, arkadan gelen chill şarkı sesi onu huzura kavuşturmuş gibiydi. Hayatında istediği tek şey artık iş hayatına kavuşabilmekti. O erken yaşlarında henüz aşkı tatmış, güzel şeyleri yaşamıştı bile. Şehirin en büyük ve en prestijli hastanesi ile görüşmesini sağladı. Güzel bir sabah bakım rutini ve kahvaltıdan sonra mülakata çağırılmıştı. Heyecanlıydı, bu heyecanını asla yenemiyordu. Bir şekilde yenmesi gerektiğinin farkındaydı. Ayna karşısına geçti, beyaz gömleğini üstüne giymişti. Düğmelerini iliklemeyi becermişti, gömleği daha estetik dursun diye kollarını yarısına kadar katladı. Altına bol bir kumaş pantolon, uzun bir topuklu. İşte hazırdı, tek kalan şey saçları ve makyajıydı. Eksikliklerini hallettikten sonra Monica artık evden çıkmayı başardı. Kendi bilinç altını kontrol ederek kendini motive ediyor, bu şekilde heyecanını dindiriyordu. Aracından inip hastane ile göz göz geldi, adeta insanoğlu ile bakışırcasına. Belki de baktığı yer onun hayatını çok değiştirecek ve onu muazzam yerlere sürükleyecekti. Monica, yavaş adımlarla Başhekimliğe adımlıyordu artık. Her adımını attığında ayakkabının topuğunun yere çarpma sesi dikkatleri üzerine çekiyordu. O, odaya girişini gerçekleştirmişti. Karşısında Başhekim Snezhana Charmaine duruyordu. Güler bir yüz ile onu karşıladı, el sıkışmışlardı. Güzel bir mülakat sonrası Monica basit soruları atlamıştı. Evine gidip her gece yatarken "Alınacak mıyım?" , "Nerede hata yapmış olabilirim?" sorularıyla kendini yer bitirirdi. Bir hafta böyle süren gecelerden sonra Monica artık o hastaneye aitti. Diploması bu şehirde işe yaramış, Doktorluk görevini üstlenmişti. O artık hayalini gerçekleştiriyordu, bir doktordu. Hayatta hiç beklemediği şeyler karşısına çıkıyordu. Artık insanlara yardım edebilecek, insanları sağlıklı ve mutlu yapabilecekti. Etrafa yardım eli uzatabilecekti. İş arkadaşlarıyla olan samimiyeti, otoriter yönetimi ve yaptığı başarılar onu daha üstlere sürüklüyordu. Hatta bazı geceler hiç uyumayarak ertesi gün olabilecek vakaların varsayımlarına çalışırdı. O genç yaşında başhekimi ile birlikte doğuma bile girmişti. Monica çok gelişiyordu, büyüyordu. Hayat onun karşısına herşeyi çıkartıp yeni şeyleri öğretiyordu. Her zaman kendisine yeni şeyler katan Monica, artık şehirdeki hemen hemen herkesi tanıyor gibiydi. Yeni bir ailedeymiş gibi hissediyordu. O artık çalıştığı hastanenin başındaydı, Snezzy ile birlikte yönetiyorlardı. Başarısı göz önündeydi.