Gece yarısı limanda sessizlik hakimdi. Gökyüzü bulutsuzdu, su koyu bir sessizlikle kıyıya vuruyordu. Christian Tkachyov, gün boyu art arda gelen raporları inceledikten sonra, elinde telefonla dışarıya çıktı. Birkaç sevkiyat yanlış yönlendirilmişti, bazıları ise hâlâ limanda bekliyordu. Bu hatalar, onlarca müşteriyi mağdur etmişti. Artık kaçınılmazdı; hepsini tek tek arayıp bilgi vermesi gerekiyordu.
Numaraları sırayla çevirmeye başladı. Her arama, bir diğerinden daha gergindi. Kimisi öfkeliydi, kimisi sabrını çoktan yitirmişti. Sesler üst üste bindikçe Christian’ın başı ağırlaştı, omuzları düştü. Açıklamalar yetmiyor, özürler bir işe yaramıyordu. Her cevap, bir başka soruyla eziliyor, her cümle boşa düşüyordu. Gözleri dalgaların içinde karanlık bir noktaya takıldı.
Sonunda hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı. Elinde tuttuğu cihazı bir süre inceledi, sonra aniden küfürle savurup denize fırlattı. Telefonun suya çarpma sesi, limanın sessizliğinde kısa bir iz bıraktı.
Bir süre daha kıpırdamadan durdu. Sonra yavaş adımlarla kaldırım boyunca yürümeye başladı. Limanın karanlık köşesinde, dizel motoruyla homurdanarak çalışan aracı onu bekliyordu. Kapıyı açtı, koltuğa oturdu ve marşa bastı. Aracın motoru geceyi delerek çalıştı. Christian, limanın siluetini arkasında bırakıp evine doğru sessizce gitti.


