 | Tiny Dukes 13, genellikle “Varrio Tiny Dukes” (VTDKS) ya da “Tiny Street Dukes 13” olarak da adlandırılıyor. Coğrafî olarak Florida — East Olympic Blvd ve Tiny Street çevresinde konumlanıyor, Santa Ana Freeway güneyinde, East L.A.’ye yakın bir mahalle/sokak bağlantısında. “13” eki taşıması, onların büyük suç örgütü Mexican Mafia ile ya da genel olarak “Sureño/Sur 13” gruplarıyla ideolojik / yapılanma bağlarını ima ediyor. Tiny Dukes 13, etnik olarak çoğunlukla Meksikalı-Amerikalı / Chicano bireylerden oluşuyor. Çetenin üyeleri — ya da en azından bazıları — kıyafet ve sembol olarak ABD’de üniversite takımı olan Duke Blue Devils (basketbol takımı) ile ilişkilendirilen tarzda giyinebiliyorlar (örneğin Duke Blue Devils logolu şapka veya kıyafet). Bu, çete kimliğini sembolik olarak ifade etme biçimlerinden biri. Tiny Dukes 13, yıllar içinde bölgedeki diğer Latino/Amerikalı sokak çeteleriyle düşmanlık / çatışma içinde olmuş. Örneğin, düşman çeteler arasında Laguna Park Vikings, King Kobra Rifa, White Fence, Opal Street Locos, Varrio Nuevo Estrada gibi gruplar sayılıyor.
Bazı vakalarda bu çatışmalar cinayetle, silahlı saldırılarla sonuçlanmış. Mesela 2011’de bir üye Felipe “Freddy” Gallo (sokak adıyla “Osito”) bir rakip çete tarafından öldürülmüş — bu olay sonrasında bölgede intikam ya da misilleme amaçlı saldırılar olduğu belirtiliyor. |
Topluluk, mahalle alt-yapısı, sosyoekonomik sorunlar vb. ile bağlantılı olarak, nüfus, suç oranı, kontrol ve baskın durumları bağlamında genellikle “kuşatılmış mahalle” uçlarından birinde. Bu, Los Angeles’ta birçok Latino/Amerikan çetesi için benzer bir tablo.
TINY DUKES 13 — SET UPSan Marcos’u gözünün önüne getir… Şehirden uzak, büyük haritalarda bile kendine doğru dürüst yer bulamayan, tepelerin arasında sıkışmış bir vadi. Asfalt yol bir yerden sonra bitiyor; geri kalan her şey toprak, toz ve eski günlerden kalma yorgunluk. Yol kenarında dizilmiş karavanlar görürsün önce. Kimisi tekerini kaybetmiş, kimisi çatısını plastikle bantlamış. Aralarında yürürken, metalin güneşte ısınmış kokusu, yan taraftaki hurda yığınından gelen yağlı demir kokusuyla karışır. Gecekondular birbirine yaslanmış gibi durur — rüzgâr biraz sert esse yıkılacakmış hissi verir ama bir şekilde hep ayaktadırlar. Çünkü San Marcos da böyledir: yıkık görünür ama kolay kolay düşmez. Gün içinde ortalık sakindir; çocuklar bisikletle toprak yollarda tur atar, yaşlılar karavanlarının önünde eski sandalyelere oturup güneşi izler. Ama akşam çöktüğünde başka bir hava iner vadinin üstüne. Sokak lambaları düzgün çalışmaz; çoğu titreyerek yanar, bazıları aylar önce patlamıştır ve kimsenin değiştirmeye niyeti yoktur. Gölgeler uzun uzun uzar, karavanların arka tarafı neredeyse tamamen karanlığa karışır. Rüzgâr estiğinde, hurda metalin çıkardığı tınlama sesleri insanı tedirgin edecek kadar yalnız bir melodi oluşturur. Uzaktan, çok uzaktan geçen trenin sesi gelir bazen; o ses, buradaki insanların başka bir hayatı ne kadar geride bıraktıklarını hatırlatır gibiydi ve tam bu atmosferin göbeğinde, San Marcos’un görünmeyen arka sokaklarında, tozla kaplı yollarının derinliklerinde Tiny Dukes 13 doğdu. Burası öyle bir yerdi ki, kimse onlara “Neden?” diye sormadı; çünkü herkes sebebi biliyordu. Bu vadinin çocukları büyürken hep aynı şeyi hissederdi: dışlanmışlık. Sanki şehir onlara hiç bakmamış, sanki devlet onları unutmuş, sanki zaman bile buraya uğramamış gibi. İşte bu unutulmuşluk duygusu, gençlerin içinde sessiz bir isyan biriktirdi. Akşam ateşlerinin başında karavanların gölgeleri uzarken, çocuklar birbirlerine bakar ve “Bizim de bir adımız olmalı,” derlerdi. Bir hayal kuracaklarsa, onu kendi sokaklarında kuracaklardı. Binaları yoktu ama boş arsaları vardı. Paraları yoktu ama birbirlerine tutunabilecek cesaretleri vardı. Yoksulluklarından doğan bir dayanışma, çaresizlikten beslenen bir birlik. Tozlu bir vadi, yarı çalışır bir sokak lambası, ateşin turuncu parıltısı, ve kendine yer arayan birkaç genç… San Marcos’un o yanık toprağı, onların her adımını yuttu; ama attıkları her adım da vadinin üstünde bir iz bıraktı. Çünkü San Marcos’ta hikâyeler böyle başlar: Kırık, eksik, yorgun ama gerçek. Ve Tiny Dukes 13 de tam olarak bu gerçekliğin içinden çıktı — varoşun gölgesinden, karavanların arasındaki unutulmuş bir boşluktan, kimsenin görmediği bir çığlıktan.
 | Florida’nın güneyinde, turistlerin bilmediği, haritalarda küçük bir leke gibi duran San Marcos adında bir kasaba vardı. Güneşin kavurduğu sokakları, asfalta yapışmış sakızlar, duvarlara sürülmüş eski grafitiler ve her gece rüzgârla savrulan çöp torbalarıyla tanınırdı. Kasabanın içinde, daha da derinleşen bir bölge vardı: Los Palos. Buralar, düzenli polis rondelerinin bile nadiren uğradığı, alüminyum çatılı gecekonduların dizildiği, çürük ahşap merdivenlerin gıcırdayarak insanları selamladığı bir yerdi. Los Palos’un çocukları, çoğu zaman kaderlerine mahkûm olur, büyümeye değil de hayatta kalmaya odaklanırdı. İşte Tiny Dukes 13 de bu ortamda doğmuştu. Çetenin lideri sayılan Eustacio Pozo, daha on yedisinde olmasına rağmen konuşmadan bile insanları hizaya sokabilecek bir ağırlığa sahipti. Yüzündeki sakin ifade, içinde taşıdığı çelik gibi kararlılıkla birleşince, Los Palos’un gençleri ona istemsizce saygı duyardı. Eustacio, gözleri sokağın geçmişini ve geleceğini aynı anda görebiliyormuş gibi yürürdü San Marcos’un dar sokaklarında. Büyüdüğü evin hemen yanında, yıllardır kullanılmayan bir araç tamirhanesi dururdu. Burası, Tiny Dukes 13’ün gayriresmî karargâhıydı. Çetenin en öngörülemez üyesi olan Erick Magrina ise rüzgâr gibi esen bir öfkenin vücut bulmuş hâliydi. Onun varlığı, hem çete için avantaj hem de bir belaydı. Damarlarındaki gerilim, Los Palos’un enerjisiyle aynı ritimde atardı. Bir an boş bir evin penceresini taşlayıp dağıtabilir, bir an sonra sokağın köşesindeki çöpleri tekmeleyerek savurabilirdi. Erick’in ruhu, San Marcos’un en fırtınalı günleriyle yarışırdı. Yine de Eustacio’nun varlığı onu frenleyen tek şeydi; bir bakışı bile Erick’in nefes alışını değiştirebilirdi. Üçüncü üye Rafael Pareja, yaşına göre fazla kilolu, hatta obez sayılacak bir yapıdaydı ama Tiny Dukes 13 içinde en sakin olan oydu. Rafael’in sakinliği, Los Palos’un kaosunda neredeyse tuhaf dururdu. Sanki bütün gürültüyü duymuyor, etrafındaki ışıkla gölgeler arasında kendi yavaş ritminde dolaşıyordu. İnsanlar ona dalga geçer gibi baksa da Rafael’in bu yavaşlığı, aslında çetenin en keskin gözlemcilerinden biri olmasını sağlıyordu. Herkesin kaçırdığı küçük detayları o fark ederdi; bir duvar yazısındaki yeni çizgi, yeni taşınan birinin penceresindeki yabancı bir ışık, sokak köpeklerinin değişen yönü bile Rafael’in hafızasında yer ederdi. Tiny Dukes 13, bu üç çocukla sınırlı değildi ama onların enerjisi çetenin ruhunu belirliyordu. San Marcos’un yarı yıkık binaları arasında dolaşırken, köhne tamirhanenin gölgesi altında bir araya geldiklerinde, Los Palos’un kaderine bir düzen değil ama bir iz bırakabileceklerini düşünüyorlardı. Bölge halkı, bu gençlerin varlığını hem korkuyla hem de kabullenişle takip ediyordu. Çünkü |
Tiny Dukes 13, Los Palos’un çıkmaz sokaklarında yalnızca bir çete değil, aynı zamanda o mahallede doğup büyüyenlerin öfkesinin, hayal kırıklığının ve var olmaya çalışma çabasının bir dışavurumuydu. Akşam güneşi San Marcos’un pas kokulu hava katmanları arasında kaybolurken, tamirhanenin saçakları altında üç gölge büyürdü. Eustacio’nun ağırbaşlı kararlılığı, Erick’in kıvılcımlı gerginliği ve Rafael’in umulmadık sakinliği, Tiny Dukes 13’ün karakterini şekillendiren üç omurga gibi dururdu. Los Palos’ta hayat kolay değildi. Ama bu üç genç, karşılarına çıkan her yeni günle birlikte, kendi seslerini ve kimliklerini çürük sokakların arasında daha da belirgin hâle getiriyordu. Tiny Dukes 13, San Marcos’un unutulmuş sayfalarında yerini yavaşça alıyordu; bir çetenin değil, bir kuşağın haykırışı olarak.
TINY DUKES 13 — ARRIVALSSan Marcos’un akşam saatleri, gölgelerin uzun uzadıya sokaklara düştüğü, rüzgârın eski metal plakaları titrettiği saatlerdi. Los Palos, bu saatlerde her zamankinden daha sessiz görünürdü; fakat bu sessizlik, yaklaşan fırtınanın habercisiydi. Tiny Dukes 13’ün iki üyesi, Eustacio Pozo ve Rafael Pareja, birkaç haftadır mahallede dolaşan yabancı simaları fark etmişti. Boylarına göre fazla özgüvenli, üzerlerinde Laguna Park Vikings’in renklerini taşıyan gençlerdi bunlar. Özellikle içlerinden biri, henüz kimsece tanınmayan ancak her köşede göze batacak kadar arsız bir şekilde dolaşan Alfredo Mareles… Los Palos’un duvarlarına çizdiği birkaç çarpık işaret ve köhne tamirhanenin yanındaki konteynere kazıdığı “LPV” harfleri, Tiny Dukes için açık bir meydan okumaydı.
Eustacio’nun bunu fark etmesi uzun sürmemişti. O günden sonra mahalleye dikkatle bakan gözleri, Alfredo’nun hareketlerini ince ince izlemeye başlamıştı. Alfredo, yabancı olmanın verdiği kibirle Los Palos’un sınırlarında dolaşıyor, sanki o sokakların sahibiymiş gibi davranıyordu. Bu, husumetin ilk kıvılcımıydı. Bir akşamüstü, San Marcos’un batı tarafındaki terk edilmiş depolara, Laguna Park Vikings’e ait iki motosikletin yaklaştığı görüldü. Rafael bu anı not ederken, Eustacio’nun yüzünde kararın çoktan verilmiş olduğunun izleri vardı. Artık o çizilen işaretlerin, o yürüyüşlerin, o meydan okumaların bedeli ödenecekti. Alfredo Mareles, çetesi tarafından terk edilmiş depoda bırakılmıştı; sigara içiyor, kimseye aldırmadan duvarlara yeni işaretler kazıyordu. Gözlerinden, Los Palos’un sahiplerinin kim olduğunu hiç umursamadığı anlaşılıyordu. Bu umursamazlık, onun en büyük hatası olacaktı.
 | Güneş tamamen kaybolmadan, iki gölge sessizce depoya sokuldu. Eustacio, bir avcı gibi kararlı adımlarla ilerlerken, Rafael alışılmadık çevikliğiyle depodaki boşluklardan yararlanarak Alfredo’nun kaçabileceği köşeleri kapattı. Alfredo, kendini çevreleyen adımların yaklaştığını fark ettiğinde artık çok geçti. Depodaki paslı kapı kapanırken çıkan metalik ses, kaderinin mühürlendiğini belirten bir tını gibiydi. Yakalama anı kısa sürdü. Eustacio, yılların sokak içgüdüsüyle Alfredo’nun kaçış ihtimallerini saniyeler içinde bertaraf etmişti. Rafael’in ağırlığına rağmen hızlı refleksleri, arka tarafa yönelen Alfredo’nun yolunu kapattı. Genç adam, ilk kez kendini tanımadığı bir mahallede gerçekten yalnız hissetti. Dövüş uzun değildi ancak Tiny Dukes 13’ün mesajı açıktı. Eustacio’nun darbesi, Alfredo’nun kibirli dengesini ilk çökertecek darbeydi. Gözlerinde korku değil, şaşkınlık vardı; Los Palos’un “çocukları” tarafından köşeye sıkıştırılacağını hiç düşünmemişti. Rafael’in güçlü gövdesi, Alfredo’yu yere sabitleyerek kaçma ihtimalini ortadan kaldırdı. Her hareketi, alışıldık sakinliğinin ardında duran birikmiş öfkeyi açığa çıkarıyordu. Alfredo’nun sırtındaki Laguna Park Vikings dövmesi, tozun ve terin arasında belirdiğinde, Eustacio’nun bakışları kısa bir süre o sembolde takılı kaldı. O dövme, bu mahalleye ait olmayan bir tehdit işaretiydi. O dövmede çakılı duran bakışı, Tiny Dukes 13’ün bu sınırları koruma içgüdüsünün bir yansımasıydı. Kısa sürede Alfredo’nun gücü tükendi. Kaçış arayışı yerini soluk soluğa bir yenilgiyi kabullenişe bıraktı. Eustacio’nun ayaklarının dibinde yatan bu genç, Laguna Park Vikings’in Los Palos’a adım atmaması gerektiğini anlamıştı. Rafael, ağır nefesler alırken bile sakinliğini koruyor, Eustacio’nun verdiği işareti bekliyordu. Ardından ikisi de arkalarını dönüp depoyu sessizce terk ettiler. Alfredo, gecenin karanlığında geride kaldı; ama bu olay, iki çete arasında uzun yıllar sürecek husumetin ilk işaretiydi. O gün orada, pas kokan depoda yaşananlar, San Marcos’un sokaklarına yeni bir çatışmanın gölgesini düşürmüştü. Tiny Dukes 13, kendi sınırlarını çizmişti. Laguna Park Vikings ise o sınırı istemeden aşmanın acı bedelini öğrenmişti. Laguna Park Vikings çetesi |
ile geçen bir mühlet olayların ardından Tiny Dukes 13 çetesi ile barış sağlanmıştı. Lakin belirtilen Alfredo Morales ve Rafael Pareja isimlerinin arasındaki şahsi kavga çeteleri tekrar kötüye sürüklemişti. Aradan geçen süre sonra Laguna Park Vikings, San Marcos bölgesinden bir kasabaya yerleşmiştir. Günümüz tarihinde LPV ve TD13 çetesinin kavgası hala devam etmektedir.
Bu, kıvılcımın çaktığı andı. Ve artık Los Palos’un duvarları, iki çetenin yaklaşan fırtınasının yankısını taşımaya başlamıştı.TINY DUKES 13 — TODAYYıllar geçtikçe, San Marcos’un üzerinde asılı duran puslu hava hiç dağılmadı. Tiny Dukes 13’ün ses getiren o ilk gece—Alfredo Mareles’in depoda yere serildiği, Los Palos’un kendi sınırlarını hatırlattığı o an—kasabanın belleğinde silik olmayan bir iz bıraktı. O geceden sonra mahalleler arasındaki dengeler değişmişti. Sokaklar, insanların adımlarından önce onların geçmişini taşıyordu; her köşe, daha önce yaşanan bir gerilimin yankısını saklıyor gibiydi. Günümüz San Marcos’unda, Tiny Dukes 13’ün eski üyeleri büyümüş ama mahalle büyümeye hiç niyet etmemişti. Eustacio Pozo, artık eskisi kadar görünür biri değildi; varlığı hâlâ hissediliyor fakat gölgeleri daha sessiz dolaşıyordu. Rafael Pareja, Los Palos’un yavaş ritmine ayak uydurarak, görünmez bir sabırla yaşamın içinde akıyordu. O günlerdeki o ağır nefesleri artık daha derin ama daha olgun hale gelmişti.
Zaman, boşlukları doldurmayı iyi bilirdi. Tiny Dukes 13 içinde genç yüzler belirmeye başlamıştı. Chuy Navarro, mahallede büyüyen çocukların kaderini iyi bilen, enerjisi çürük sokakları bile hareketlendiren yeni neslin başlangıcıydı. Simon Fonseca, boş gözlerle San Marcos’un gidişatını izlerken gerçekte olduğundan daha fazlasını gören, sessiz ama sokakla bütünleşmiş adımlarıyla çetenin akışına karışmıştı. Nahir Valcro, dışarıdan sakin görünen ama Los Palos’un karmaşasını damarlarında taşıyan, geceleri kendiliğinden hareket eden bir gölgeydi adeta. Alfredo Mareles’in o gece aldığı darbe, Laguna Park Vikings’in hafızasında acı bir iz bırakmıştı. Aradan geçen yıllarda San Marcos büyümemişti ama kin büyümüştü. Kasaba, görünürde sakin olsa da altından geçen damarlar hâlâ sıcak akıyordu. Laguna Park Vikings’in sokak aralarına bıraktığı yeni işaretler, yıllar önce silinmiş olanları yeniden hatırlatıyordu. Tiny Dukes 13 ise bu yeni dalganın farkındaydı. Chuy’un mahalledeki değişen hareketliliği fark etmesi, Simon’un duvar yazılarındaki küçük oynamaları tespit etmesi ve Nahir’in Los Palos’un gecelerinde kulaklarına takılan fısıltıları bir araya getirmesi, yaklaşan gerilimin ufkunu şekillendiriyordu. Eskiden Eustacio ile Rafael’in üstlendiği ağırlık, yavaşça bu yeni gençlerin omuzlarına devriliyordu. Los Palos’ta sokaklar büyümüyordu ama sorumluluklar büyüyordu. Artık Los Palos’un her gecesi, yeni neslin adımlarını sınayan bir ayin gibiydi. Sokak lambalarının titrek ışıkları, sanki geçmiş ile bugünü birbirine bağlayan ince bir iplik gibi havada asılı duruyor; Tiny Dukes 13’ün yıllar önce çizdiği sınırlar, yeni bir kuşağın ellerinde yeniden şekilleniyordu. Laguna Park Vikings’in yeniden ortaya çıkan gölgesi, bu gençleri kaçınılmaz bir geleceğe doğru itiyordu. Günümüz Tiny Dukes 13’ü, artık o ilk geceki öfkenin değil, yılların bıraktığı ağırlığın temsilcisi gibiydi. Eustacio ve Rafael’in adımları hâlâ sokaklarda duyuluyordu belki, ama artık onların sesiyle değil; onların yerini alan üç genç gölgenin adımlarıyla. Chuy’un belirsiz enerjisi, Simon’un soğukkanlılığı ve Nahir’in karanlıkla arkadaşlığı, Los Palos’un şimdiki zamanını belirliyordu. San Marcos’ta hiçbir şey düzelmemişti; kimse böyle bir hayal taşımıyordu zaten. Fakat Los Palos’un gölgesi uzadıkça Tiny Dukes 13 de o gölgenin içinde yeniden biçim alıyordu. Geçmişte atılan her adım, bugün yeni bir yol çiziyordu. Depodaki o ilk gecenin sesi, yıllar sonra bile hâlâ yankılanıyordu—yalnızca yeni kuşağın kulağında biraz daha farklı bir tınıyla.