

| Jefferson sokaklarının üzerinde o akşam hava ağırdı. Siren sesleri, mahalledeki sessizliği yırtarken herkes pencerelerden dışarı bakıyordu. Polis araçlarının ışıkları duvarlarda kırmızı bir gölge gibi dans ediyor, insanlar içlerinden aynı şeyi söylüyordu: “Bu, sondu.” O gece, 410 Piru Street Bloods’ın efsanevi lideri Rashawn “Red” Shaabaz, yani Juan Shaabaz’ın kuzeni, Vice City Polis Departmanı tarafından tutuklandı. Rashawn, yıllardır Jefferson’u tek bir kelimesiyle yöneten adamdı. Hem korkulan hem de saygı duyulan bir figürdü. Onun döneminde Bloods sadece bir çete değil, bir düzen haline gelmişti. Fakat Red’in tutuklanması, Jefferson’un kalbine bir bomba gibi düştü. Mahalledeki herkes ne olacağını merak ediyordu. Polis, bu tutuklamayla 410 Piru’yu çökerttiğini sanıyordu. Ama Jefferson başka türlü çalışırdı — orada liderlik, kanla geçerdi. Ve Red’in kanı hâlâ sokaklardaydı. Bir hafta sonra, Red’in kuzeni Juan Shaabaz, uzun süredir Miami Limanı civarında iş yapan, ama kökleri Jefferson’da olan genç bir adam, mahallenin merkezine döndü. Çocukluğunu Blood’ların arasında geçirmişti. Eskiden sokaklarda bandana taşıyan o çocuk, şimdi Vice City’nin en tehlikeli mirasının başına geçmek üzereydi. Jefferson’un yaşlıları ve Red’in adamları bir araya geldiğinde kimse konuşmadı; herkes sadece Juan’a baktı. O anda Jefferson’un geleceği belirlenmişti. Juan sessizce kalktı, Red’in eski masasına yürüdü ve masanın üzerindeki kırmızı bandanayı eline aldı. “Bu bizim mirasımız,” dedi. “Kimseden korkmadık, şimdi de korkmayacağız.” O gece, 410 Piru Street Bloods yeniden doğdu. Juan’ın liderliği, önceki dönemden farklıydı. Red döneminde sokak gücü baskındı — şiddet, korku ve otoriteyle işler yürüyordu. Juan ise stratejik düşünüyordu. Eski okul sokak kültürünü korurken, sistemin açıklarını kendi lehine çevirmeyi biliyordu. Polisle doğrudan çatışmak yerine, içeriye sızdı. Departmandaki bazı görevlilere para aktardı, bilgi aldı, istihbarat ağını genişletti. 410 Piru artık sadece sokakta değil, müzik stüdyolarınada girmişti. Juan, kuzeni Red’in mirasına ihanet etmedi; onu büyüttü. Sokaklardaki genç zenciler, artık yalnızca köşe başlarında nöbet tutmuyordu. Onlar, Blood kodlarını öğreniyor, iletişim ve strateji eğitimleri alıyorlardı. “Bizi sadece silah değil, akıl ayakta tutar,” derdi Juan. Jefferson’un gençleri için o bir efsane, bir ağabeydi. Her Cuma akşamı, mahalledeki kilisenin arka tarafında gizli toplantılar yapılırdı. Orada para dağıtılmaz, emir verilmezdi. Orada Juan Shaabaz, Bloods’ın felsefesini anlatırdı: dayanışma, sadakat, saygı Uyuşturucu ticareti sistematik hale getirildi; küçük sokak satıcılarını tek çatı altında topladı. Herkesin payı vardı, herkesin sınırı belliydi. Hatta şehirdeki bazı müzik şirketleri bile 410 Piru’nun yatırımıyla ayakta duruyordu. Juan bunu “sokağın sesini dışarı duyurmak” olarak görüyordu. Vice City’de yükselen birçok rap sanatçısı, gizliden gizliye Jefferson’dan çıkmaydı — ve her biri kliplerinde bir şekilde kırmızı rengin bir tonunu taşırdı. Juan Shaabaz döneminde Bloods, imajını değiştirdi. Artık sadece bir çete değil, bir topluluk, bir kültür haline geldiler. Mahallede okul sonrası programlar düzenlendi, yoksul ailelere yardım fonu kuruldu. Polis ve medya bunu “göz boyama” olarak görse de Jefferson halkı için bu yardım gerçekti. İnsanlar “Juan Shaabaz” ismini bir suçlu olarak değil, bir lider olarak telaffuz ediyordu.
|