Konu: Pierce Bonmatí'nin Hatıraları  (Okunma sayısı 414 defa)

0 Üye0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

#0 - 04.09.2025 21:39

Bu tanıtımın hazırlanmasında değerli eski rol arkadaşlarımdan @Diversa 'nın Sebastian Arbesbach hikayesinden esinlendiğimi belirtmeliyim. Zamanında yaptığımız roller için kendisine teşekkür etmek istedim.
İyi okumalar.  :sampanya:
Hatıralar Part I

Merhaba güzel kızım. Bu yazdıklarım benim içimi dökmemin ve senin de gerçek beni tanımanın tek yolu. Çünkü sen bu yazdıklarımı okuduğunda muhtemelen yaşlanmış, bunamış birisi olabilirim. Bunu zaman gösterir. Burada yazacağım şeyler benim ve çevremdeki insanların yaşadığına dair bir takım hatıralar içeriyor. Zaman hızla geçip gidiyor, geçip giden bu zamanları bir yerlerde bulmanı istiyorum, hepsi bu.

Babam Marti'nin hikayesi oldukça ilginçti. Sessiz bir adamdı ama hayatı o kadar da sessiz değildi. Çünkü o, yalnızca evimizin değil, bütün Katalonya'nın yaşadığı çalkantıların tam ortasındaydı. Marti, gençliğinde Barcelona'nın yerel bir gazetesinde gazetecilik yaparken tanıştığı pek çok fikir akımıyla büyüdü. O yıllarda Katalonya'nın bağımsızlık mücadelesi gündemin bir numaralı başlığıydı. Burada, uzaktan akrabamız olan futbolcu Aitana'nın babası Vicent Conca ile yolları kesişti. Conca, Movimento por la Defansa de la Tierra (MDT) isimli bir siyasi örgütün (terörist değiller, emin olabilirsin.) içinde siyasi aktivist olarak yer alıyordu. 1992'de düzenlenen Barcelona Olimpiyatları öncesinde İspanya hükümeti tarafından düzenlenen Garzon Operasyonu ile tutuklandı, orada ciddi işkencelere maruz kaldı ancak sonunda beraat etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yıllar sonra bu işkenceleri tescilleyip İspanya hükümetini suçlu buldu.

Babam Marti, o dönemde genç bir medya mensubu olarak Conca'nın yaşadıklarını belgelemiş, haberlerini yazmıştı. Ama sadece bir gazeteci olarak değil, insan olarak da onun yanında durmuştu ve dostluklarını pekiştirmişlerdi. O dosyaların haberlerini yazarken bana şunları söylerdi:

"Gerçekleri yazmak bazen insanı ateşin içine atar, ama susmak daha da yakıcıdır..."

Bu sözün anlamını daha yeni yeni anlamaya başlıyorum, bunu bana en iyi annen Tiffany öğretti, gerçekten. Buna daha sonra değineceğim.  İşte kızım, senin büyükbaban böyle birisiydi. Ne silah taşıdı, ne slogan attı. Ama kalemiyle, kamerasıyla, tanıklığıyla kendi direnişini verdi. Ve o günlerde dostluğunu pekiştirdiği Vicent Conca, onun için hem bir dost, hem de hayat boyu anlatacağı bir hikayeye dönüştü. Sen bugün bu satırları okurken belki o yıllar sana çok uzak gelecek. Ama bil ki, senin damarlarında yalnızca benim ve Tiffany'nin değil, dedenin cesaretinin izi de var.

Hatıralar Part II

Gençliğim oldukça sakin geçiyordu. Babam, politika haberleri yapmayı bırakıp daha çok ilgi gösterdiği alan olan spor hatta futbol üzerinde çalışmaya başlamıştı. RTVE isimli kanalın spor servisinde futbol muhabirliği yapmaya başlamıştı. Barcelona kulübüyle iç içe olmuş, kulüpten veya futbolcuların menajerlerinden öğrendiği transfer bilgilerinin veya duyumlarının haberini yapardı. Ben de çocukluğumdan beri futbola hep ilgi gösterirdim, futbolla büyüdüm. Ronaldinho ve Leo Messi ile büyüdüm, Alexia Putellas ile geliştim diyebilirim. Sen de muhtemelen yakın zamanda Vicky Lopéz veya Sydney Schertenleib ile büyüyeceksin, ehehehe!

Bir başka kuzenim Wanda, futbol oynayan bir genç kızdı. Kendisinin hal ve hareketleri, gerçek bir dost olduğunun göstergesiydi. Boş olduğumuz vakitlerde kendisiyle futbol oynardık, beni kaleye geçirip şut yağmuruna tutardı. Çok yetenekli ve yaratıcı bir orta sahaydı ancak yaşadığı sakatlık onun ne yazık ki hayallerine erken veda etmesine sebep oldu. Onun yaşadığı bu üzüntüyü bir nebze olsun azaltmak için çoğu zaman yanında olurdum ancak hoşlandığı kızla doğal olarak daha çok vakit geçiriyordu. Bunu problem etmedim, ne de olsa onun ayrı bir hayatı vardı.

Kendisi her zaman bana kadın futbolunu sevdiren iyi bir kuzenim olarak aklımda kalacak. Halen arada oturup futbol konuşuruz, Barcelona ve Arsenal'ın geleceğini değerlendiririz.

(BU ARADA PERE ROMEU HALEN GİTMEDİYSEN S... GİT BU KULÜPTEN! Ehm, özür dilerim kızım. O herifi gördüğüm yerde dövmek istiyorum sadece, hepsi bu...)

Bunu yazmamın sebebi güzel kızım, açıkçası senin bir gün Barcelona Femeni forması giymeni çok istiyorum, o formayla Camp Nou'da sahaya çıkman benim en büyük hayalim. Tabii annen ne der onu bilemem ama benim en derinlerimde yatan hayal bu. Gerçek olmasa da bir gün annen, sen ve ben Camp Nou'da  bir El Clasico'ya gideceğiz, bundan güzel bir şey olamaz.

Kainatın en iyi futbolcusu, kupasıyla beraber.
Hatıralar Part III

Ah, geldik işte o güzel kısma... Annenle tanışma anım.

Bende garip bir durum söz konusu. Genelde güzel şeyler, bir dönemin sonunda meydana gelir. Mesela bir yıl içinde genel olarak Eylül ve Aralık aylarında mutlu hissederim. Neden? Eylül'de doğdum, Aralık ayında da yılın sonuna doğru Noel'in getirdiği o coşkuyla beraber olumlu  şeylerin arka arkaya yaşandığına hep şahit olmuştum. Annenle tanışmam da tam olarak böyle oldu. Üniversitede ben asosyal bir kişiliktim, şu an olduğum kilodan biraz daha kilolu, içine kapanık biriydim. Annenle aynı sınıftaydık ancak ben akademik gelişimime daha çok odaklıydım. Çünkü annen o kadar güzel, alımlı, harika bir kişiydi ki, bana bakacağına gram ihtimal vermiyordum doğrusu. Ancak her zaman içimde bir hoşlantı vardı, derslerde gözüm arada ona kayardı. Tanrım, o gerçekten harika bir kadın... O'nun her yerine aşığım.

Üniversitenin sonlarına doğru geldiğimde biraz açılmanın doğru bir yol olacağını annem bana üstüne basa basa söylerdi. Artık aç kendini, sen böyle değilsin temalı klasik öğütlerini bir nebze olsun dinlemeye karar verdim ve soluğu kütüphanede aldım. O gün, araştırma ödevleri, seminerler ve uzun kütüphane geceleriyle geçen günlerden birisiydi. Büyük kütüphanenin eski taş duvarları arasında yürürken, bir masada dağınık kitapların ve not defterlerinin arasında sarışın bir güzel kız gördüm. Sarı ve arkadan toplanmış saçları, onun yorgun görünümü gözüme çarpmıştı ve gerçekten ama gerçekten etkilendiğimi fark ettim.

Tiffany, hafif dalgın ve yorgun bir şekilde elindeki kalemi notlarına vuruyor, bir yandan da yanında oturduğu arkadaşına (ki kendisini hiç sevmezdim, halen sevmem) dersin zorluğundan dolayı şikayetçi oluyordu. Artık bir şeylerin değişmesi gerektiği yönünde ilk adımı atmam gerektiğini fark ettim ve tüm cesaretimi toplayarak onun yanına gidip "Sana yardımcı olmamı ister misin?" diye sordum. Ancak bunu sorarken kalbimde yaşadığım hisler... gerçekten çok enteresandı.

Bu, aşktı.

Bu teklifimi Tiffany kırmadı, çünkü derslerde iyi olduğumu biliyordu. Kendisinde biraz şaşkınlık fark ettim, çünkü böyle bir şey teklif edeceğimi o da hiç düşünmemiş. Bana ilk kez gülümsedi, başını salladı ve onun yanına oturdum. Önce biraz havadan sudan sohbet ederek onun kafasının dağılmasını sağladım, kafası dağıldıktan sonra ödevi beraber yapmaya başladık. O ödevden geçer not almayı başarmıştı.

Geçer not aldıktan sonra, onunla kütüphanede daha çok buluşmaya ikimiz karar vermiştik. Neredeyse "dersbuddy" olmuştuk, yani beraber oturup ders çalışıyorduk, bu bizim date'imiz miydi? Birlikte oturup medya tarihi hakkında tartışıyorduk, kahve molalarında da birbirimizin hayallerinden ve planlarından bahsediyorduk. Şu an o hayalimiz daha güzel ve farklı bir şekilde gerçekleşti.

Onun zekasına ve kararlılığına gerçekten hayran kalmıştım, o günden beri asla zekası ve kararlılığı değişmedi, aksine gün geçtikçe daha çok gelişiyordu. Kesinlikle ama kesinlikle onu ilk izlenimimde gördüğüm bir kişi değildi. Bazı ilk izlenimler çok yanıltıcı olabiliyor, o yüzden kimseyi görünüşünden yargılama kızım. Yargıladığın kişilerin içinde bambaşka bir hayat yaşayabiliyor. Tiffany'nin hayatı da böyleydi. Üniversitenin eğlenceli ve cilveli kızının içinde derin bir hikaye, zeka ve kararlılık yatıyordu. Beni etkileyen şey de tam olarak bu oldu, onun iç dünyasının güzelliği ve masumluğu.

Yıl sonunda, üniversite arkadaşlarımı son kez gördüğüm bahar festivalinde cesaretimi toplayıp ona dans teklifi ettim. O da buna biraz şaşırsa da, bunu kabul etti ve son günümüzde beraber dans ettik. Ettiğimiz dans o kadar iyiydi ki, çoğu kişinin, özellikle Tiffany'nin arkadaşlarının gözü bizim üstümüzdeydi. O an dünyanın en mutlu insanı bendim, platonik sevdiğimle dansımı çok güzel bir şekilde ediyor, dikkatleri üzerime çekiyordum. Sınıfın asosyal çocuğu, bir anda en mutlu insanı olmuştu.

Festival sona erdikten sonra artık ona çıkma teklifi etmenin ve hislerimi açıklamanın vaktinin geldiğini hissediyordum. Tüm kütüphane saatlerimiz, kahve molalarımız ve medya üzerine yaptığımız tartışmalar gözümün önünden geçiyordu. Kalbim heyecanla çarpıyordu, kalp ritmimin kaç BPM olduğunu gerçekten çok merak ediyorum o an. Bir süre dinlendikten sonra beklenmedik bir anda Tiffany benim yanıma geldi. Sanki yaklaşan itirafımı fark etmiş gibiydi. Kelimelerim boğazımda düğümlendiğinde, bana hafifçe ama kesin bir şekilde baktı ve şunu söyledi:

"Pierce... sen harika bir arkadaşsın, gerçekten. Ama ben seni sadece bir arkadaş olarak görüyorum. Yarın Fransa'ya, ailemin yanına dönüyorum. Beraber yaşadığımız her güzel anı için sana teşekkür ederim. Kendine iyi bak..."

O an içimde hafif bir boşluk hissettim. Arkadaş bölgesine alınmıştım, yani friendzone'a... Ama gözlerindeki samimiyeti gördükçe, kırgınlığımı bastırdım ve ona şunu söyledim:

"Anladım Tiffy. Senin mutluluğun her zaman benim için önemli. Ne zaman ve nerede görüşmek istersen, ben hep yanında olacağım."

Üniversite sona erdiğinde Tiffany Fransa'ya, ailesinin yanına döndü. Ona olan sevgim ve bağlılığım, mesafe ve zamanın getirdiği etki çok üst düzey de olsa asla azalmadı, aksine içimde daha da sağlamlaştı. Başka birine yönelmeyi aklımdan bile geçirmedim. Onu sevmenin, yanında olamasam da saygı duymanın değerini biliyordum.



Hatıralar Part IV

Aradan üç yıl geçti. Babam emekli olduktan sonra onun mirasını devam ettirme adına beni RTVE'ye aldılar. Wanda teyzenden öğrendiğim woso (kadın futbolu) bilgisiyle, üniversiteden ve babamdan öğrendiğim medya bilgisini birleştirerek RTVE'de kadın futbolu üzerine çalışmalara başladım. Barcelona'yı yakından takip ediyordum, fanatikliğim bazen işimin önüne geçiyordu ancak bunu zamanla bastırdım. Bazen oranın ana spikeri Alicia Arevalo'nun (ki harika bir spikerdir) tatile çıktığı günlerde gelen kupa maçlarında bana görev veriyorlardı, çok olmasa da birkaç futbol maçı sunmuşluğum vardır. Bu işte çok iyi olduğumu söyleyemem, Alicia bu işin ustası. Bazı şeyleri ustasına bırakman gerekir. Benim ustalık tarafım yazarlık ve yorum yapmaktı.

Tam da o sırada önemli bir gelişme olmuştu. Kadınlarda düzenlenen EURO turnuvasının başlamasına az bir süre kala, İspanya'nın durumunu inceleyen, analiz yapan bir haberin peşindeydim. Tam işin ortalarındayken bir telefon aldım, Amerika üzerinden aranıyordu. Öncesinde bu kesin dolandırıcıdır deyip telefonu açmadım ama, üst üste beş kere arayınca artık açma gereksinimi duydum. Arayan bir kadındı.

"Neden telefonu açmıyorsun Pierce? Hani ne zaman ve nerede görüşmek istersen yanımda olacaktın?"

Yıllardır beklediğim o an gelmişti. Aşkımı sakladığım tek kişi bana dönüş yapmıştı. Arayan biricik annen, dünyanın en güzel kadını Tiffany'di. Ses tonu birazcık daha kalınlaşmıştı doğal olarak, bir de Amerika'nın cızırtılı hatlarından kaynaklı onu tam tanıyamamıştım. Biraz durduktan sonra titreyen, ince bir sesle annenin adını söyledim. Aldığım cevap:

"Ti-Tiffany tabii ya... Her neyse, seninle görüşmem gereken bir konu var Pierce. Şu an Amerika'dayım, Vice Şehrindeyim. Burada biraz farklı şeyler yaşadım, bunu seninle yüz yüze konuşmak ve hayalimizi gerçekleştirmenin ilk adımını atmak istiyorum."

Bunu söyler söylemez, işimi yarıda bıraktım, güzel bir bahane uydurdum ve senelik izin hakkımı kullandım. İzin hakkımda hemen toparlanıp aynı günün gecesinin geç saatlerinde Vice Şehrine inmeyi başardım. Bambaşka bir dünya, bambaşka bir atmosfer gibiydi burası. Havaalanında beni karşılayan Tiffany'e o gün sıkıca sarıldım, üç yılın özlemini giderdim. Tanrım, onun kokusunu o kadar özlemiştim ki... Sanki yıllar sonra açan gizli bir çiçek gibi, kalbime gömdüğüm duygularım yeniden canlanmıştı.


Vice'a gelirken uçakta çekildiğim fotoğraf... Şampanyanın tadı çok kötüydü.

Hatıralar Part V

Zamanla inanmaya başladığım bir söz var. "Erkekler sadece bir kere aşık olur ve sadece aşık olduğu kişiye takılı kalır, başkalarını gözü görmez." diye. Annenle tanışmadan önce bu söze pek inanmazdım, aşka bile inanmazdım hatta, öyle söyleyeyim. Ancak annen benim hayattaki algılarımı öylesine değiştirdi ki... Üniversitedeki ilk yıllarımda sadece hoşlantı olarak gördüğüm kadın, zamanla tek aşkım haline geldi. Üniversitede bunun farkında değildim, onsuz durduğum üç yıl boyunca onu anladım. Benden hoşlanan başka kadınlar oldu mu? Evet, oldu, yalan söylemeyeceğim. İlerlemek isteyenler oldu mu? Evet, oldu. Ancak ben kalbime söz vermiştim, bu kalbin anahtarını sadece annene vermiştim, ondan başkası bu kalbin kilidini açamazdı. Bu üç yıl gibi gerçekten uzun bir süre alsa da, Vice Şehrine indiğimde onun elinde o anahtarı görmüştüm. O yüzden evet, erkekler sadece bir kere aşık olur ve sadece aşık olduğu kişiye takılı kalır, başkalarını gözü görmez.

Benim gözüm sadece anneni görüyor, sadece ona aşığım ve ona aşık kalarak bu hayattan göçüp gideceğim. Olur da bir gün o bana karşı olan hislerini kaybederse, ben hislerimi kaybetmeyeceğim.

Vice Şehrine geldiğim anda yaşanan o sarılma, hayatımın değişeceğine dair atacağım ilk adımdı. Yıllardır hayalini kurduğum o an sonunda gelmişti. Sadece Tiffany ile beraber kendi hayatımızı yaşadığımız, kendi düzenimizi kurduğumuz bir ortam. Şehre indikten sonra eşyalarımı topladım, bir otele yerleştim ve onunla bir caféde oturup sohbet etmeye başladık.

Kendisi bana "Sir Randolph Mitchell" isminden söz etmeye başlamıştı. Duyan da gerçekten İskoçya prensi sanacak. Annen bu şehirde medya sektörüne adım atmaya karar vermiş. Kendisi onun çalıştığı şirketteki patronu. Anlattığına göre ona sürekli yardımcı olmuş, medyanın bu şehirdeki gerçek yüzünü aktarmış, onu her alanda koruyup kollarmış, tam bir baba figürü olduğunu söylüyordu yani kısacası.

Annen, Randolph ile yaşadığı birtakım anıları anlattıktan sonra, Randolph'un şirketten ayrıldığını öğrendikten sonra ne yapacağına şaşırdığını söyledi ve yeni bir yolda ilerlemek istediğini, bunu da benimle yapmak istediğini söyledi. Randolph, veda etmeden önce Tiffany'e sarılarak "Tiffy zamanı hiç bitmesin..." demiş. Aslında çok güzel bir söz bu, Tiffy zamanı tabii ki bitmesin, en çok bitmesini istemeyen kişi benim. Tiffy zamanının bitmemesini istiyorsak, sevgiyle hareket etmemiz gerekir. Bu zamanın bitmemesi için ilk adımı kendisini çalıştığı o şirketten uzaklaşmasıyla attık. Ardından ben de yeni bir yola gireceğimi fark ederek RTVE'deki görevimden istifa ettim. Bu olay olalı bir buçuk ay oldu ama tazminatım daha üç gün önce yattı, o da ilginç bir konu...

Yeni bir ajans kurmaya karar vermiştik. Bu ajans, sevginin ön planda olduğu, kendimizi rahatça ifade edebileceğimiz, ekip arkadaşlarımıza şirket kültüründen uzak, samimi bir ortam kurmak istediğimiz küçük çaplı bir girişim olacaktı.

İsmini KISS koyduk. Bunun sebebi, öpücüğün haberin yalnızca soğuk bir bilgi değil; yüreğe dokunan, akılda kalan, samimi bir anlatı olması gerektiğinin simgesi olmasıydı. Çünkü bir medya içeriği, dudaktan dökülen bir kelime gibi; gerçek, yalın ve kalplerde iz bırakacak kadar sıcak olmalı. Annen ve ben buna çok inandık. Sloganımızı da "Gerçeğe bir öpücük bırak." yaptık. KISS'in ofisini açtığımız gün, annenin yüzündeki gurur o kadar iyiydi ki, onu bu kadar gururlu bir şekilde görmek beni de çok gururlandırmıştı ve duygulandırmıştı.

Çünkü o her şeyin en güzelini hak ediyor. Tiffy zamanı, daha güçlü bir şekilde ilerliyordu.


KISS ekibiyle toplantı vakti...

Hatıralar Part VI

98. Frekans yani Kiss FM'i devreye aldığımız günden itibaren hayatım gerçekten değişti. Sanki ikinci bir yaşama merhaba demiş gibiydim. Bu yol, dünyanın en güzel ve en harika insanı olan annenle beraber olsa da, yolumuza zorlukların çıkacağı da bir gerçekti. 98. Frekans, beklediğimizin aksine çok daha fazla ilgi görmüş, sanki şehrin en büyük ihtiyacı olan "güçlü medya" anlayışını insanlarda uyandırıyordu. Halbuki güç daha bizde değildi.

Evet, gücü istiyor muyuz? Kesinlikle istiyoruz. Ancak gücün şu an bizde olmadığını kabul etmemiz gerekiyor, bu da zaman isteyen bir şey. Şirketsel gücümüzü kazanmaya yeni yeni başladık, bunu bozmayı asla istemiyorum. Bunu yaparken de annenin mental sağlığının normal kalmasını sağlamam gerekiyor.

Tüm dünya pisliklerle dolu olduğu gibi bu şehir de pislik insanlarla dolu sevgili kızım. Evet, biz seni bu şehirde yaptık, annen seni dokuz ay boyunca bu şehirde taşıdı, hatta bu şehirde doğdun ama buranın pisliklerle dolu olduğu gerçeğini ve senin bu yolda zarar görmemen için ne yapmamız gerekiyorsa yapmamızı kabul ederek bu yola girdik ve bu yoldan asla ama asla dönmemeliyiz.

Bu mektubu yazar yazmaz annene vereceğim ve bu mektubu senin odana koymasını isteyeceğim. Şu an annenle aramız biraz kırgın, bunun sebebi de tamamen benim. Yaşadığımız zorlukların farkında olmayıp annenin benden beklediğini karşılayamamanın büyük pişmanlığı içerisindeyim ve bunu düzeltmenin ilk adımı olarak bu mektubu yazıyorum. Yaşananları tamamen anlatıp annenin moralini bozmak istemiyorum, büyüyünce neler yaşadığımızı yüz yüze anlatacağım.

Biliyorum ki annenle birlikte yürüdüğümüz bu yol kolay bir yol değil. Ama şunu bilmeni isterim ki, ben annenin her türlü zorluğunda yanında olacağıma dair kendime söz verdim. Onun gözyaşlarını silmek, umutlarını tazelemek, yorulduğunda omuz olmak, korktuğunda elinden tutmak benim en büyük görevim. Çünkü biz bu hayatı yalnızca kendi başımıza yaşamak için değil, birbirimize güç vermek için seçtik.

Birkaç gün önce annen bana bunu yapamadığımı söyledi. Bu sözler beni derinden yaraladı ama aynı zamanda kendimi geliştirmem için bir uyarı oldu. Çünkü annenin yanında daha güçlü durduğumda, senin için de daha güvenli ve sevgi dolu bir aile kurabileceğime dair inancım tam.

Zorlukları aşmanın tek yolu, birlikte dimdik ayakta durmaktır. Evet, bu şehir kirli olabilir, insanlar kötü niyetli olabilir; ama biz birbirimize yaslandığımızda hiçbir fırtınanın bizi deviremeyeceğine artık kesin olarak kanaat getirdim. Annenin gülümsemesini korumak, sana huzurlu bir gelecek bırakmak için ne gerekiyorsa yapacağım.

Sen büyüdüğünde şunu anlayacaksın kızım: Hayattaki en büyük güç para ya da şöhret değil, sevdiklerinin yanında dimdik durabilmektir. Bizim hikâyemiz de tam olarak bu. Ben anneni sevdim, onunla bir hayat kurmaya cesaret ettim ve seni dünyaya getirmek için onunla el ele yürüdüm. Bundan daha değerli bir güç tanımıyorum.

Sana söz veriyorum: Annenle beraber ne kadar engel çıkarsa çıksın, birlikte aşacağız. Ve sen büyüdüğünde, bu mektupları okuduğunda, ailene ne kadar emek verildiğini görecek, kendi yolunu çizerken bu sevgiden güç alacaksın.

Unutma kızım, en karanlık anlarda bile birbirimize sarıldığımız sürece ışığımız hiç sönmeyecek...




Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#1 - 04.09.2025 21:40
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#2 - 04.09.2025 21:40
eh bir rez daha alalım. belki kullanırız.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#3 - 04.09.2025 21:43
Mükemmeliyetçilik deyince de bu adam.  :-X
friendly
2
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
friendly tepkisini veren kullanıcı(lar):
Skysurge, the batuhan batrix,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#4 - 04.09.2025 21:43
bonmanti mi  :-\ :sampanya:
100
1
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
100 tepkisini veren kullanıcı(lar):
the batuhan batrix,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#7 - 04.09.2025 21:45
ışıklar, sonun olacak..  :-\

Haha
2
Tepki yok
Tepki yok
Haha tepkisini veren kullanıcı(lar):
3latix, the batuhan batrix,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#8 - 04.09.2025 21:53
ben beğendim!  :o
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#9 - 04.09.2025 21:59
bu işin real madridi
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok