 | Arthur Pagnotta, Vice City'nin eski mahallelerinde doğmuş, şehrin tüm kirliliğini soluyarak büyümüş bir adamdı. Ailesi, nesillerdir bu şehirde yaşamış ve kök salmış tipik bir İtalyan-Amerikan ailesiydi. Babası, eski kafalı, disiplinli ve gelenekçi bir adamdı; her zaman Arthur’un “aile işlerine” saygı göstermesini, düzgün bir adam olmasını ve parayı alın teriyle kazanmasını beklerdi. Ama Arthur, babasının işçi ahlakından hiçbir zaman etkilenmemişti. O, büyük kazançları hayal ederdi; parayı, gücü, heyecanı ve adrenalinle dolu bir yaşamı isterdi. Çocuk yaşlarından itibaren mahallede adını duyuran biriydi; sokak oyunlarında hep en hızlısı, en kurnazıydı. Küçük yaşlarda diğer çocuklarla kavga etmekten çekinmez, daima öne atılan, liderlik eden biri olurdu. Hayatta ilerlemenin tek yolunun güçten geçtiğini anlamıştı. Büyük hayalleri vardı ama kurallara göre oynayan biri değildi.
Ryan Ruggiero ile tanıştığında, iki zıt karakterin çarpıştığı andı. Ryan, her şeyi ölçüp biçen, zeki ve hesapçı biriydi, Arthur ise içgüdüleriyle hareket eden, spontane kararlar alan bir adamdı. Bu yüzden aralarındaki dostluk, birbirlerini tamamlayan iki kişiliğin uyumuydu. Ryan ile mahallede büyümek, Arthur için ilginç bir deneyim olmuştu. Ryan ticari zekâsını daha genç yaşlarda göstermeye başlamışken Arthur, şehrin arka sokaklarında risk almayı, insanları okumayı ve fırsatları koklamayı öğrenmişti. Birlikte büyüdüler, aynı sokaklarda yürüdüler ama her zaman farklı yönlere bakıyorlardı. Arthur, sokaklardaki pis işlerin ve yasadışı yolların Ryan’a cazip gelmediğini biliyordu ama bu onu rahatsız etmiyordu. O, kendini her zaman fırsatçı biri olarak görmüştü ve Ryan'ın da bir gün onun gibi risk almaya mecbur kalacağını hissediyordu.
Gençlik yıllarında Arthur, her zaman kısa yoldan para kazanmanın peşindeydi. Ufak tefek dolandırıcılıklar, yasa dışı bahisler, çalıntı malları el altından satma... Bunlar onun için günlük hayatın bir parçasıydı. Ryan’la olan dostluğu, ona bazen bir fren mekanizması sağlasa da Arthur, Ryan’ın hesapçı doğasının aksine içgüdüleriyle hareket etmekten asla vazgeçmedi. Hayatta bir şeyler kazanmak için, bazen büyük riskler almak gerektiğini düşünüyordu. “Risk yoksa, kazanç da yoktur.” Bu cümle onun hayat felsefesiydi ve bu felsefe bir gün ona ya büyük bir ödül ya da büyük bir felaket getirecekti.
Arthur’un hayatta risk almayı en çok sevdiği anlardan biri, Vice City sahilinde, o eski lunaparkta yaşanmıştı. Ryan’ın her zaman kendisine “Mantıklı ol, kaybedersen ne yapacaksın?” diye sorduğu o gece, Arthur’un risk sevgisini tam anlamıyla gösterdiği bir andı. Tüm parasını bir at yarışına yatırmak istemişti. Ryan buna şiddetle karşı çıkmış, bunun bir çılgınlık olduğunu söylemişti. Ama Arthur için mesele para değildi; mesele kazanmaktı, adrenalinle yaşamaktı. O, her zaman kazanan tarafta olmak istiyordu. Bahis tuttuğunda, Ryan’ın yüzündeki ifadeyi asla unutamayacaktı. Hayret, şaşkınlık ve biraz da kıskançlık... Arthur Ryan’a dönüp “Hayatta bazen büyük riskler almak zorundasın.”
|