Resmi açıklama;The Stanley Parable, Davey Wreden tarafından tasarlanan interaktif kurgu türündeki bir video oyunudur. Oyun, ilk olarak 27 Temmuz 2011'de Half-Life 2 için ücretsiz bir mod olarak yayımlandı. Wikipedia için
tıklayın.Kapitalist sistemin sistem uşağı olmak zorunda bırakılmış maaşlı kölelerinden birisi olan Stanley (sen, ben, o, biz, siz, onlar), bir gün sıkıcı hayatının bir bölümünde bir dış ses tarafından yönlendirilmeye başlar. Ama buna yabancı değildir. Çünkü tüm hayatı boyunca birileri tarafından yönlendirilmiş, evlenmiş, bulaşıkları yıkamış, çocuğuna masal anlatmış, televizyon izlemiş, maaş almış, sabah 8 akşam 5 işini büyük bir titizlikle gerçekleştirmiş "özgür" bir bireydir aslında.
Bu yüzdendir ki dış sesin direktiflerine harfiyen uyan bir karakter olarak çıkışı kendisinde bulmaktadır. Sisteme karşı geldiği vakit fişini çok rahatlıkla çeken bir "big brother" vardır ensesinde. Onun için bir "işçiden" öteye gitmeyen, basit stanley, birdenbire hayatına girmiş bu "aksiyona" dahil olmak ister adım adım, tarz tarz.
Bazen bunların bir rüya olduğunu düşünür, bazen kendisini öldürmek ister. Ama bir istatistiktir en nihayetinde. Kobay hayatının sistemin gidişatı üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Yani yaptıkları ve yapacakları bir
boka yaramadan tekrar başa döner ve başa döndüğü vakit, aynı hataları yapmak istemez artık. Ama maniple olma yolunda oscar kazanmış başarılı bir hayat aktörü olan Stanley, en iyi bildiği işi yapar: koyunluk. Çünkü stanley için çıkış yolu ancak buradan geçmektedir. Ki öyledir de. Sistemin ipleri kendisine doğarken bağlandığında, "fuck the system" dediği anlarda her zaman sekteye uğramıştır.
Bunun dışında anlatıcının esprileri oyunu inanılmaz keyifli hale getiriyor. Mesela:
- Oyuna ikinci kez başlandığında, patronun odasındaki şifreyi ezberden girdiğimizde, anlatıcı tarafından müzik dinlemeyle cezalandırılmak.
- Anlatıcı, gitmemiz gereken güzergahı hatırlayamadığında pes edip "kazandın" diye çocukları bağırtması.
- Sarı hatlı kısmı geçtikten sonra başka bir yerde -daha önce bizi yarı yolda bırakan- sarı hattın ucu göründüğünde "yine mi sen" demesi gibi.
Oyunda bolca küçük ayrıntı da mevcut. mesela patronun odasının solunda kalan bir oda var, asansörün bulunduğu. İşte o odada, kahramanımızın dünyanın en acımasız şirketinde çalıştığının altını çizen şöyle bir(
tıklayın.) görsel asılı.
Bir anlatıcı tarafından yönlendirildiğimiz bu oyunun sınırlılığı ile hayat arasında kurulan benzeşim oldukça başarılı. Hayatımızı sınırlayan normlar, yaşamanın üretim ilişkileri içerisinde bir şekilde yer bulmaktan geçmesi; bunun yanında iktisadi sınıfın getirdiği, apolet gibi taşınan ve dahil olunmaz ise kişiyi "anormal"e dönüştürecek kalıp yaşantılar... Stanley'in gerçeği sorguladığı, kimlik bunalımına girdiği bölümlerden birinde, varlığına delalet olarak patronunu, ofisini ve karısını göstermesi boşuna değil. Bir yaşantıyı hakim söylemle "gerçek" yapan toplum içindeki bu tür konumlar çünkü. İşsizlerin ve bekarların ötekiliğini bir düşünün. Stanley'in ise sorgulayacak hali yok. Onu kimlik sorgulamasına iten, onlarca kez geçtiği ve içinden çıkamadığı hepi topu 100 metre karelik alanla, hayatındaki döngüler arasında yalnızca zamansal farklar var. Her gün aynı saatte kalkıyor, tüm gün tuşlara basıyor ve akşamını ailesi ile geçirdikten sonra uyuyor. Anlatıcının yönlendirmesinden sıyrılma amaçlı 2-3 denemeden sonra, Stanley'in odasında yeni bir oyuna başlayınca önümüze büyük harflerle yazılmış "the stanley parable's adventure line" içine sıkıştığımız bu mengenenin en ironik sembolü. Bu, Stanley için "ayrılan" serüven yolunu bizlere gösteren sarı bir çizgi. Bir şekilde aile, devlet, toplum ve kültür tarafından bizlere çizilen bu yol tüm cyberpunk distopyalarına güzel bir gönderme yapan "mind control facility" bölümünü de pek anlamlı kılıyor. Hemen açıklayalım, mind control facility, söz konusu binanın tüm kameralarının bir araya toplandığı metrelerce yükseliğe sahip kocaman bir odadan ve maharetini anlayamadığımız, oyun sonlarından birinde infilak eden dev bir ekrandan oluşan iki kısımlı bir ünite. Kameraların bulunduğu kısım 1984'ü hatırlatıyor. Muhtemelen bu dev ekranın mahareti de clockwork orange'taki gibi görsel yollarla zihinsel bir takım manipülasyonlar yapmaktı. Fakat tüm bu göndermelerden ötesi var. Ötesini anlamlandırabilmek için komplo teorisyenlerini dinlemenize, illuminati üzerine kitaplar okumanıza ya da her yerde subliminal mesajlar aramanıza tabii ki gerek yok. Zihin kontrolü denilen bir şey varsa, kuşkusuz evde, camide, sokakta, ofiste, gazete, kitapta, dildedir. Ailenizde, eğitim politikanızda, büstlerde, dildeki önyargılarda, tarih kitaplarında, ahlakta apaçık durur. Yaşadığımız sürece, güçlü olan her şey ve herkes, küstahça, "ideal"e ilişkin telkinlerde bulunur durur. Sizi izleyen mobeseler bile "ideal vatandaş" olmanızı telkin eden bir araçtır. Bu açıdan "mind control facility" bir fantezi değil. "the stanley parable" hiç değil, bu tümüyle çağımızın gerçekliğini örnekleyen bir vaka.
Türkçe altyazılarıyla keyfi zirveye çıkarmış oyun. Anlatıcının tepkileri, her seçimin oyunun hem akışını hem de sonunu etkilemesi inanılmaz güzel. Mesela hızlı hızlı bitirmeye çalıştığında "anladık, biliyorsun. kapı açılacak" falan diye söyleniyor. Macera tüneli'ne bağlayıp şu sona da gideyim, şu kapıyı da deneyeyim moduna giriyorsun ama hepsi ayrı güzel. Kasveti çok güzel hissettiriyor. Özgürlüğe bütün talimatlara uyarak ulaşmak da çok ironik.
özetle; Çok kasvetli, çok eğlenceli, çok düşündürücü.
Sağlıklı ruh halinde değilseniz tavsiye etmediğim oyundur. Ben güle eğlene oynadığımdan çok nüfuz etmese de içinde karamsarlığa sürükleyen ve intihara teşvik edici ögeler var.
Yürüme simülasyonu mu yapıyorsunuz mavi balina mı arkadaş?
Oyunun içerisinde *go out * diye bir achivement vardır ki bu achivement'ı yapabilmeniz için oyunu 5 sene boyunca oynamamanız gerekir
Depresif ruh haliyle oynamanız şiddetle tavsiye edilmez. Aynı şekilde oyunu oynayanların genelinde büyük bir mide bulantısı sorunu söz konusu. (neden olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok, bir reddit grubunda bahsedilmiş. Onu da ekliyorum
şuraya*)