yolda yürürken eline bir dergi tutuşturuldu ve açıp okumaya başladın---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1.Geri döndük ve dergimizi tekrardan işleyişe koyduk. Bu durumu anmak için dergimizin kurucusu Archie Lawson'un derginin ilk yayınında yazdığı manifestosunu tekrardan yayınlamak istedik;
Vice halkına saygıyla duyuruyoruz,
Suçlusunuz. Hepimiz suçluyuz. Ses çıkarmadığımız, dur demediğimiz için bu suça ortağız. Polis kurşunuyla vurulan her bir insanın kanı ellerimizde. Evleri basılan, dağıtılan her bir insanın sorumluluğu bizim. Devlet veya hükümet nasıl söylemek isterseniz söyleyin. Bu kavramlar sizi uyutarak sömürmenin bir yoludur. Size dayattıkları her kuralda sizi sömürmek istemektedirler. Bunun, kuralların sizin iyiliğiniz için yazılmış olduğunu düşünmek büyük bir yanılgı. Şehirdeki büyük patronlar, amirler veya parası olan insanlar için bu kurallar sonuna kadar esnetilebilirken, parası olmayan, kapitalist sistemin pençesinde bulunan insanlarımız için bu esneklik gösterilmemektedir. Polis teşkilatı hükümetin silahı haline gelmiş ve yozlaşmıştır. Hükümette aynı derecede yozlaşmıştır. Şehirde olan polis şiddeti olaylarının üstü örtülmüş veya görmezden gelinmiştir. Şehirde olan tüm suç olaylarının sorumlusu hükümettir. Kendileri patronlar, suçlular yaratıyor aralarından işe yaramayanları tetikçi polis teşkilatına temizletiyorlar. Şuan hepimizin bildiği gibi şehirde bir çok suç olayı işlenmesine rağmen neden düzgün bir müdahale olmamakta? Çünkü suçu yaratan ve işlenmesine göz yuman hükümetin kendisidir. Hükümet sadece ve sadece sizi sömürmekle ilgilenmektedir. Sizin çektiğiniz acılar, verdiğiniz emekler veya hisettiğiniz şeyler onların umurlarında bile değil. Onların tek istediği şey sizi ölene kadar sömürmek. Eğer sömürüye sesiniz çıkarsa sizi susturmak için koydukları kurallara sığınacak ve bunu kılıfına uyduracaklardır. Toplumumuzdaki bir çok suçlu hükümetin sorumsuzluğu, vurdumduymazlığı yüzünden ortaya çıkmıştır. Eğer bir siyahi okula gitmeyip uyuşturucu satmayı yeğliyorsa bu onun seçimi değil hükümetin yetersizliğidir. Eğer bir insan bir soygun yapıyorsa bu yine onu paraya muhtaç eden hükümetin suçudur. Aslında suçu yaratan hükümetin kendisidir. Siz sadece mecbur bırakıldınız. Bunu öğrendiniz, bunu gördünüz. Siz yapmanız gerekeni size dayatılan rolü oynadınız. Tüm rolleri hükümetin kendisi yarattı. İyi ve kötü onların fikirleri. Onların isteği, fikirleri sizin hayatınızı etkileyen şeyin ta kendisi. Size şunu sormak istiyorum. Hanginiz bu zamana kadar polis şiddetine maruz kaldı? Veya hanginiz kendinizi daha açıklayamadan hapise tıkıldınız? Sadece adalet isterken susturuldunuz, polis yumruğu veya jobuna maruz kaldınız? Adaletin olmadığı bir hükümet varken nasıl barış, huzur şehirde olabilir? Adaletsizlikle, şiddetle boğuşmaktan bıkmadınız mı? Eminim ki bu tür olaylarla bir çoğunuz daha önce karşılaştınız. Hatta maruz kaldınız. Ama hangimiz bunlara ses çıkardı? Belki bir kaçımız. Çünkü bize öğretilen şey buydu. Susmak, ufak yaşlardan beri susturulduk. Okuldaki kurallarda bize bu öğretildi. Bir çok sistem ile susturulduk. Susmamız istendi. Susarak sistemi ve kanlı çarkını besledik. Ses çıkarmadığımız her an bu sistem güçlendi. Ama hala her şey bitmiş değil. Ses çıkarmak için geç değil. Asla geç olmadı. Şu saaten sonra eğer benimleyseniz sesinizin çıktığı kadar bağırın. Asla susmayın. Size dayatılan her kurala karşı gelin, sömürüyü reddedin. Bizimle beraber hareket edin. Size dayatılan rolü reddedin, kendi hayatınıza kendiniz yön verin. Onların çizdiği yol yerine hayatınıza kendiniz rol çizin. Sistemin çarkı olmaktan kurtulun. Benimle ne değişecek diye düşünmeyin. Çarkta bozulan en küçük parça yavaş yavaş çarkın kendisini bozacaktır. Vice halkı sizler kendi geleceğinizi çizmekten korkmayın. Kurallar sizin değil onların istekleri. Kendi isteklerinizi istemekten korkmayın. İnanın, inanmaktan vazgeçmeyin. Bu sistemi hep birlikte, el ele yeneceğiz. Çarkın her bir parçasını parçalayacağız ve onları bu çarkla birlikte yokedeceğiz. Onlar sizlerin sömürülecek bedenler olmadığınızı, hepinizin birer insan, arkadaş, kardeş, baba, anne, kızkardeş olduğunuzu öğrenecekler. Bunları onların beyinlerine kazıyacağız ve bana inanın bu uğurda gerekirse hayatlarımızı ortaya koyacağız. Hepimiz özgürlüğümüze kavuşacağız. Öyleyse tüm çekilen acıların, öldürülen insanların, yenilen yumrukların jobların sorumluluğunu sırtlıyoruz ve başlıyoruz Vice halkı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2.Dergimizin tekrar faaliyete geçmesini hep birlikte kutlayalım ve gördüğümüz her ekip aracının camlarına tükürelim! Bunu yapmayı ihmal etmeyin çünkü ne zaman bir polis tarafından öldürüleceğiniz belli değil. Size bir olaydan bahsetmek istiyorum. Crenshawda bir mahallede bir polis memuru hiçbir suçu olmayan mahalleliye M4 marka silahla ateş açtı. Ve ortada bir sebepte yoktu. Direkt silahını çekti ve mahallelinin üstüne kurşunları yağdırdı. Araştırmalarımız sonucunda kişinin departmandan uzaklaştırıldığını öğrendik ama bu yeterli mi? Yoksa sadece sorunu halı altına süpürmek mi? Hayır yoldaşlarım hayır, bu sorunu çözmek değildir sadece üstünü kapamaktır. Sorunu çözecek olan şey köklü bir değişikliktir ve ne departmanın ne de hükümetin bu sorunu çözmeye niyeti yoktur. O yüzden sorunu çözecek olan bizleriz. Üzerimize bir karanlık olarak çöken polis departmanı, hükümet, vergiler, hayat pahalılığı ve zorluğun farkındayız. Ve karanlığı aydınlatacak olan ışığımız, yanan ekip araçları, alevler içinde kalmış bir departman ve hükümet konağı olacaktır. Kaosu kucaklayın ve ondan korkmayın!
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
3.Bu kadar zengin ve güzel bir dünyada neden bu kadar sefalet ve cinayet var? Doğanın cömertliği ve güneş ışığı ile dolu yeryüzündeki tüm acı ve keder neden?
Kilise “Tanrı’nın isteğidir” diyor.
Yasa koyucu “İnsanlar kötüdür” diyor.
Budala “Böyle olmak zorunda” diyor.
Bu doğru mu? Gerçekten böyle olmak zorunda mı?
Sen, ben ve her birimiz, hepimiz yaşamak istiyoruz. Tek bir hayatımız var ve bunu haklı olarak en iyi şekilde yaşamak istiyoruz. Yaşarken biraz neşe ve güneş ışığı istiyoruz. Öldüğümüzde bize ne olacağını bilmiyoruz. Kimse bilmiyor. Yüksek ihtimal, öldüğümüzde ölü olarak kalacağız. Öyle olsun ya da olmasın, yaşarken neşe ve kahkaha, günışığı ve mutluluk için açlık duyuyoruz. Doğa bizi böyle şekillendirdi. Senin, benim ve bizim gibi milyonlarca insanın yaşamı ve neşeyi özlemesini sağladı. Bunlardan yoksun bırakılmak, sonsuza dek bize ve yaşama hükmeden bir avuç insanın kölesi olarak kalmak hak mıdır, adil midir?
Kilisenin sana söylediği gibi bu “Tanrı’nın isteği” olabilir mi?
Eğer bir Tanrı varsa o adil olmalıdır. O, aldatılmamıza, hayattan ve hayatın zevklerinden mahrum edilmemize izin verir mi? Bir Tanrı varsa o bizim babamız ve herkes onun çocukları olmalıdır. İyi bir baba çocuklarının bir kısmının aç ve perişan olmasına izin verirken diğerlerinin ne yapacaklarını bilmedikleri kadar çok şeyinin olmasına izin verir mi? Sırf bir kralın ihtişamı ya da kapitalistin kârı için binlerce, hatta milyonlarca çocuğunun öldürülmesinden ve katledilmesinden acı duymaz mı? Adaletsizliği, öfkeyi ve cinayeti onaylar mı? Hayır dostum, iyi bir babaya, adil bir Tanrı’ya inanamazsın. İnsanlar sana Tanrı’nın böyle şeyler istediğini söylüyorlarsa sana yalan söylüyorlardır.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------