 | MARS LEA MICHIGAN -Ad ve Soyad: Mars Lea Michigan -Doğum Tarihi: 15.05.1993 -Doğum Yeri: All Saints General Hospital, Vice City, Florida, Birleşik Devletler -Cinsiyet: Kadın -Vücut Ölçüleri: 60 kg. 175 cm. -Saç/Göz Rengi: Kıvırcık siyah saçlar. Kahverengi gözler. -Aile: George Michigan (babası, ölü), Janice Michigan (annesi, sağ, uyuşturucu rehabilitasyonunda), Jessica Hallward-Michigan (çocuğu, sağ) -Dövme, Belirleyici İz: Sol klavikulasında aceleyle ve amatörce yapılmış, sahip olduğu yara izini kapatan bir dövme: "rangers lead the way", sağ klavikulasında yine bir yara izini kapatan "can do will do", sağ kol içinde kılıca sarılmış bir yazı, "of their own accord"
ŞEYLER
1993 doğumlu Mars, çiftçi bir baba ile suç geçmişi olan fakat sonrasında arınmış bir anneye doğdu. Babasının mesleki geçmişi ve annesinin uyuşturucu ile mücadelesinden oldukça etkilendi ve genelde olumsuz yönde gelişmelere sahip. Eğitimini liseye kadar tamamladı. Daha fazlasını istiyordu fakat onda okuyacak kafa yoktu. Babası 2005 yılında kanserden öldü, bu olay üzerine annesi de uyuşturucu ile zar zor verdiği mücadeleyi terk etti. Hayatının bok çukuruna yuvarlandığını fark eden Mars, Afganistan Savaşı'na gitmek için Birleşik Devletler Korucular Ordusu'na gönüllü oldu. Üç yıl Birleşik Görev Gücü'nde hizmet verdikten sonra terhis oldu, evlenip bir kız çocuğu doğurdu. Aile işleri yolunda gitmeyen Mars şu an da Vice Şehri'nde yeminli bir polis memuru.
"Terörist bir Arap'ın kafasına 5.56'yı yerleştirdiğimde kendimi evimde hissediyorum."
 
|
30 Aralık 2013, Bagram Blackjack Kampı, Afganistan
Gece yarısı Bagram'daki Blackjack kampından havalanan Chinook ile yine Bagram'daki hava üssüne aktarıldık. O gece koğuşa giren teğmenin aceleci tavrından neler olabileceği hakkında çıkarım yapmak dışında hiçbir şansımız yoktu durumu öğrenmek için. Kalkın tembel herifler, tam teçhizat, çabuk, 5 dakika içinde avluya!
Siktir, neler oluyor nidalarıyla birlikte herkes Full Metal Jacket havalarıyla avluya koşuşturdu. Yüzbaşı sonradan gelenleri diğerlerinin yanına oturttuktan sonra yüksek ve emin bir ses tonuyla brifing veriyordu.
Yüzbaşı Cutler: Taliban güçleri on beş yirmi dakika önce Bagram Hava Üssü'ne roketlerle saldırdı. Bunun dışında bir bilgimiz yok. Doğu karargahından gelen emir üzerine buradan yaklaşık 50 personel aktarılacak. Zaman kaybetmemek adına planı havada Teğmen Winters anlatacak. Helikoptere binin, fırlayın.
31 Aralık 2013, Bagram ISAF Hava Üssü, Afganistan
Mutlu yıllar sana, mutlu yıllar sana, mutlu yıllar Yüce İsa, mutlu yıllar sana.
Başımın üstünden geçen mermiler arasında duyduğum tek melodi buydu.
Helikopter hava üssünden 750 metre uzaktaki birincil kontrol noktasına indi. Pilotlar dışında tüm personel gece karanlığında bozkırda ilerlemeye başladık. Geniş alanlara yayıldık, sol kanattan yürüyordum. Yol boyunca gözüm karanlığa o kadar alışmış olacak ki üsse vardığımızda kurşunların küçük kıvılcımlarını ayırt edebiliyordum.
Üssün güney ucundan büyük çalı yığınlarına doğru ilerledik. Teğmen Winters sağa sola emirler yağdırıyor, etrafta koşan militanlar, üs yakınlarında yaşayan siviller ve ölüm yağdıran Amerikan tüfekleri çığlık atıyordu. Suratımdaki pis sırıtış Çavuş Rogers'ın kaskıma vurmasıyla silindi. Michigan, şu bok çuvallarını alıp beşinci bloğa ilerle!
Smith, Robman, Towner, Bryant ve Çavuş Cooper ile birlikte 10 kişilik koruma ateşinin arasında bloğa ulaştık. Karşı çalıları süzmeye çalışırken büyük bir patlama yaşandı. Çalıların arkasındaki tepelerden atılan RPG-7 üssün elektrik kaynağına isabet etti. Gürültü şokunu atlattıktan sonra gece görüşümü çalıştırdım ve tepelere bakındım. Çavuş Cooper: Robman, Michigan, koruyoruz ilerideki taş bloklara siper alın.
Emirle birlikte üç kişi ileri atıldık, bir yandan ateş ederek sipere girdik. Şarjör değiştirdikten sonra diğer takımlara göz attım. 50 kişiden altı tanesi yerdeydi. Ölü veya yaralı oldukları hakkında bir fikrim yoktu.
Bizimle birlikte ilerleyen askerlerin de baskısıyla bozkır tepesi teröristlerden arındırıldı. Bundan sonra Blackjack kampındaki sıcak yatağımızı asla göremedik.
6 Şubat 2014, Meyvend, Kabil, Afganistan
M1A2 Abrams'ın arkasında Meyvend sokaklarında ilerliyorduk. Binaları, parkları, sokak aralarını, caddeleri didik didik ederek Kabil kent merkezine doğru. Land Rover Defender modeli üzerine inşa edilmiş RSOVlar (Rangers Special Operation Vehicle) da bize eşlik ediyordu. Siviller evlerinin camlarından bize bakıyor, sokakta koşturan çocukları anneleri kollarından çekiştirerek evlerine sokuyor, kapılar kapanıyordu. Barut kokusundan burnumu çekmekten yorulduğum için genzim yanıyordu. Kat ettiğim mesafeden dolayı silahım ve çantam elli kilo fazla çekiyordu.
Townes: Bir şey görüyor musun?
Michigan: Hayır, burası ölü.
Sokaklarda ilerlemeye devam ederken askerlerin bazıları ilerideki binalarda bir şeyler olduğunu çavuşa bildirdiler. Çavuş tüm hareketi durdurarak tankın üzerine çıktı ve dürbün ile etrafı kolaçan etti. Bu sırada binadaki keskin nişancının tüfeğinin parıltısını çavuştan önce fark ettik. Keskin nişancı! Nişancının mermisi uğultulu bir şekilde çavuşun kaskına isabet etti. Mermi kalitesiz olacak ki kaskı delemedi. Ateşe hazırlanın! Yakın bu siktimin şehrini!
Onlarca piyade tüfeği binaların üzerine öfke kusarken Abramslar ve RSOVlar çoktan ana kayayı titretmeye başlamıştı. Bu manzara beni küçüklüğümden beri aşık ediyordu. Birkaç saniyelik keyif çıkarmadan sonra M4 Karabina'mı sokağın iki yanındaki binalara doluşan teröristlere çevirdim. Acıdan bağırışları beni teselli ve memnun ediyordu.
O sokağın büyük patlamalar ve çığlıklarla birlikte temizlenmesi üzerine Çavuş Foley'in emriyle bölgedeki birimler ikinci üçüncü ve dördüncü sokaklara dağıtıldı. Foley ve Townes'ın da içlerinde bulunduğu üçüncü sokakta ölüm sessizliği vardı. Postalların ve zırhlı araç gıcırtılarından başka yaşam belirtisi yoktu. Tanklar sokakların darlığından dolayı ana cadde üzerine konuşlanmıştı. Ayrıca beş dakika içinde burada olacak olan bir helikopter filosu da haber bekliyordu.
Townes ile süren muhabbetimiz RSOV makinelerinin ateşe başlama sesiyle kesildi. Karşıdan gelen yoğun makineli tüfek atışı karşısında piyadeler arasındaki telaşlı bağırışı duyuyordum. Çavuş ve ben dışında herkes korunaklı siperlerdeydi. Çavuş sipere doğru koşup emirler yağdırmaya devam ederken terörist dolu binadan üzerimize RPG-7 atışı yapıldı. Atılan iki roketten ben ve çavuş dahil toplam 7 asker o an ağır yaralandı. Çavuşu ve sokaktaki trafiği son gördüğümde o yerde hareketsizdi. Bayılmadan önce hissettiğim şey sağ göğsümdeki derin acı ve ılık kan akışımdı.
Nasıl getirildiğimi bilmediğim ISAF kontrolündeki bir hastaneye götürüldüm. Uyandığımda sağ kolumu hissetmiyor, ağrıdan merkezi sinir sistemimi çalıştıramıyordum. Sol tarafımda başka bir asker, sağımda ise çavuş yatıyordu. Amerikalıların ölebildiğini o an anladım. Beyaz bir örtü Foley'in dev bedenini sardı, sedyesinin beyaz duvarlı odadan çıkışı onu son görüşüm oldu.
O günden sonra Taliban ile ciddi bir çatışmaya girmedim. Beni onbaşı yaptıklarından sonra Kabil ISAF üssüne bağlı olarak şehirde jandarma polis görevi gördüm. Ağır yaralarım nedeniyle fizik tedavi için 2 sene boyunca bolca şehir ve ülke değiştirdim. Sahada kalmak için kendimi zorluyordum. 2 sene dayanabildim, zaten bu kadar dayanabilirdim. Terhis olarak eve döndüm. Ruhumun yarısını Afganistan'da bıraktım ve geriye sadece bükük buruşmuş fotoğraflar kaldı.
17 Kasım 2016, Las Venturas, Florida, Birleşik Devletler
Evdeyim. Üç boktan sene sonra. Buralarda değişen hiçbir şey yok. Sanırım tek değişim benim kafamda oldu. Geldiğimden beri uyuyamıyorum. Annemin üç kuruş parasıyla benim için tuttuğu evin duvarları üzerime geliyor. Duyduğum en ufak bir ses, en ufağı... Tanrım, kalbimin çıkmasına yetiyor. Şehir ışıkları gözümü alıyor. Artık... Artık bazı şeylere tahammül edemiyorum. Savaş beni değiştirdi. Çok insan kaybettim. Ruhumun yarısını orada bıraktım sözünü hatırlıyor musunuz? Diğer yarısı da çürümeye başladı. Bunu ne kadar kaldırabili- Hey, o bir şişe viski mi? Ah... Artık gecelerimi sarhoş geçiriyorum. Şehirde yeni bir bar buldum. Savaş gazilerinin takıldığı türden. Orada insanlarla anılarımı paylaşmak hoşuma gitse de hiç yardımcı olmuyor. Her gece aynı çöküntüye tekrar giriyorum. Seni çok özlüyorum baba. Annemin sana çok ihtiyacı var. Ya ben? Bana tanrı merhamet etsin.
3 Ekim 2017, Las Venturas, Florida, Birleşik Devletler
Hey... Şu yakışıklı da kim? Dün akşam evlendim. Düşünebiliyor musunuz? O bir doktor ve gerçekten iyi birisi. Benim gibi bir keşin nasıl mutlu bir evliliği olur bilmiyorum ama bu adam bana iyi geliyor. O nazik bir adam, bana yardım ediyor. Alkole hala devam ediyorum. En son ne zaman ayık olduğumu hatırlayamacak raddedeyim. Günler hep aynı geçiyor. Öğlen uyanıyorum, evde tek başıma iç çamaşırlarımla dolaşıyor ve bütün gün içiyorum. Akşam eşim geliyor, onunla biraz zaman geçiriyoruz... Bazen erotik zamanlar. Ama bana zarar vermiyor olması hoş.
8 Aralık 2017, Las Venturas, Florida, Birleşik Devletler
Sanırım hamileyim. Nasıl olduğunu bilmiyorum, yani biliyorum ama hiç kendime konduramazdım bu durumu. Nasıl desem, içimde bir bebek var! Gerald ile evliliğimiz çatırdamaya başlıyor. Eve geceleri geç saatte geliyor, her geldiğinde sarhoş olmamdan bıkmış durumda. Adam korkunç kokonalara benzeyen, cici bir kızla birlikte olmak istiyor. Üzgünüm. Bu ben değilim. Bu olaylardan bir süre sonra Gerald ile boşandık. İlk başta umrumda bile değildi, mahkeme çocuğumu bana verdi ve o göt herifin nafakasını yemek de eğlenceliydi. Ama babasız bir çocuk büyütme fikri aklıma gelmeye başladıkça ödüm koptu.
