James Laverty 45 yaşında. Dramaya her zaman en önden bilet almış, yaşadığı dramatik olaylarla kişiliği gün geçtikçe bozulan ve erken yaşta deformasyona uğrayan bahtsız bir adam. Hayattan bir beklentisi kalmamış, huzursuz bir yaşama alışmaya çalışıyor; onun tek mutluluk kaynağı ise biricik kızı. Uzun yıllarını Amerikan polisliğine gömmüş, onlarca cinayeti açıklığa kavuşturmuş hatta seri katil davalarında da rol oynamış, bir zamanlar ihtiyaç doğrultusunda organize suçla mücadele masasına hizmet vermiş; tüm bunların sonunda cinayet masasının amirliğini de yapmış olmasıyla işinde hatırı sayılan bir cinayet dedektifi. Yerel çapta bir radyo-televizyon muhabiri olan Angelina Plessner ile 11 yıl süren bir evliliği ve bu evlilikten 19 yaşında bir kız çocuğu var. "Yalnızca bir cinayet dedektifi." diyemeyeceğiniz kadar dramaya şahit olan, hayatı toz pembeye her döndüğünde yeni bir karamsarlığa ve kasvete başvuran, Hollywood'un kafasını patlatsa yazamayacağı bu hikaye nasıl başladı?
I — Çocukluk
James, Vice Şehri'nde doğdu ve doğma büyüme bu şehirde yaşıyor. Öyledir ki, hayatı boyunca Florida'dan başka bir eyalete dahi çıkmadı. Babası Steven Laverty ve annesi Sophie Frazier, küçük yaşta (25-23) evlenmişler ve evliliklerinin hemen 2 yıl üstüne ilk çocukları olan James'i dünyaya getirmişler. Erken evlilik yapan bir aileden muhtemel olarak beklediğiniz gibi; Bay Laverty ve Bayan Frazier yüksek eğitimli insanlar değiller. Baba Steven Laverty asgari maaşın biraz üstü olacak şekilde yerel bir firmada güvenlik görevlisi olarak çalışıyordu. Anne Sophie Frazier ise hamilelik öncesine kadar kasiyer olarak çalıştığı dükkandan hamileliğiyle birlikte ayrıldı. Dolayısıyla bu çekirdek aile; standart, tipik bir Amerikan ailesi görünümündeydi. Ortalama seviyede giden bir hayat; ne yoksul, ne zengin. Fazla güçlü olmayan aile ilişkileri de mevzubahis durumdaydı. Anne-baba arasındaki ilişkiler, James'in doğumundan beri gerilmeye başlamıştı. Kıskanç bir anne, çocuğuna düşkün bir baba ve beklenen sonuç; birbirlerine eskisi kadar aşık olmayan iki eş. Ve bütün bunların üstüne bu çift, James'ten 2 yıl sonra kız kardeş Rosie'yi annenin "bir intikam maksadıyla" dünyaya getiriyordular. Rosie'nin doğumu ise James'in hayatına bir şekil veriyordu. Aile dramasıyla başlayan bir hayat...
Sophie Frazier, James'in dünyaya gelmesiyle birlikte Steven Laverty ile arasındaki tutkulu aşkın yavaş yavaş sona erdiğini ve Steven'ın kendisinden çok James'e ilgi gösterdiğini düşünüyordu. Steven'a göre ise Sophie'nin çocuğa yeterli ilgiyi göstermiyor oluşu onun aileyi önemsemediği manasına geliyordu. Çiftler arasındaki olaylar ne kadar ciddi olursa olsun ikinci çocuk olan Rosie'yi dünyaya getirdiler. Sophie, Steven'a karşı altta kalmamak ve intikam almak için tıpkı onun yaptığı gibi Rosie'yi sahiplendi ve kendisini aileden kopardı. Zaten sağlam olmayan aile ilişkileri, bu sayede iyice çöküşe gidiyordu.
James, çocukluğunu o zamanlar fazla zengin bir muhit olmayan ve yeni gelişen Temple'ın sokaklarında geçirdi. Yukarıda anlattığımızdan yola çıkacağınız gibi, kardeşi Rosie ve annesi Sophie ile ilişkileri pek de iyi sayılmazdı. Tam bir baba oğlanıydı. Basketboldan haz alır, sıkı biçimde takip eder ve gündelik hayatında da bol bol basketbol oynardı. Geniş bir arkadaş çevresi vardı ve arkadaş grupları içerisinde genellikle komik oğlan rolünü üstleniyordu, haliyle biraz sıcakkanlı ve kolay arkadaş edinebilen birisiydi. Sokaklarda sürtmeyi ve eğlenmeyi iyi bilirdi. Bunların yanı sıra okul hayatı iyi gitmiyordu. Sürekli babasının pohpohlamasından mı, yoksa annesinin ilgisizliğinden mi (belki her ikisi) bilinmez fakat James çok da çalışkan bir öğrenci değildi. Planlı yaşamıyordu ve geleceğini düşünmüyordu. Babası her ne kadar James'in üniversite bitirip güzel bir okul okumasını istiyor olsa da James bu seçeneğe yatkın değil gibiydi. James'n bu plansızlığı ileride başına çok kez bela olacaktı, hayatını şekillendirecekti.
II — Son çıkış (PART I)
Düzensiz, plansız, tembel ve sorumsuz geçirilen bir çocukluğun ardından James için büyüme çağı söz konusuydu. Lise diplomasını aldıktan sonra okula devam etmedi, zaten etmek için çabalasaydı ne kadar başarılı olabilirdi orası muamma. James'in eğitim hayatını bizim kadar biliyorsunuz. Ona gençken yaptıklarını sorsanız, gençliğini doya yaşaya eğlenerek geçirdiğini söyleyebilir ve bu doğrudur ama yaptığı hatalardan hiç bahsetmez. Hatalara girmişken, James bu büyüme sürecinde ailesinden yeterince destek alamadı. Onun tek destekçisi olan babası Steven, artık James'ten medet ummuyordu ve onun büyümesi için çabalamayı bırakmıştı. Bunun yerine kızı Rosie'nin de bu hale gelmemesi için uzun yıllar sonra Sophia ile tekrar birleştiler, kızının okul hayatını daha iyi yapabilmek için uğraştılar. Başardılar da, Rosie tıp fakültesini kazanmıştı ama geride bir enkaz kalmıştı. James; yıkılmış bir psikoloji, boşa harcanılan bir gençlik, önünde ise fazla seçenek olmayan bir hayat.
İnsan bazı şeylerin değerini büyüdükçe, olgunlaştıkça ve kaybettikçe anlıyor. James de onlardan birisi, 20 yaşına geldiğinde geride bıraktığı 20 yıla şöyle bir bakıp kendisini sorgulamaya başladı. Kız kardeşinin hayatının mükemmel gitmesi, ailesinin James'e karşı tavırları, küçükken arkadaş dediği insanların bir bir çevresinden düşmesi... Büyümüştü ve James yetişkinliğe ayak uyduramamıştı. Bu psikolojik baskıyı kaldıramadı ve henüz 20 yaşındayken ailesinin yanından ayrıldı. Artık hayatını düzene sokmayı, kendi başında ayakta durabilmeyi istiyordu. Özelikle kendisinden vazgeçen babasına, kendisini zaten hiç sevmeyen annesine ve kıskandığı kız kardeşine sadece tembel bir bok çuvalından ibaret olmadığını; kendi başına hayatını idame ettirebileceğini ve başarılar yakalayabileceğini göstermek istiyordu. Bunu yapmalıydı, kanıtlamalıydı.
Nasıl yapacağı söz konusu olduğunda, James hala plansız ve tembel birisiydi. Nereden başlayacağını dahi bilmiyordu, yanında külüstür bir araba hariç en ufak sermaye yoktu. Sokaklarda kaldı, ghettonun içinde yaşadı. Ailesiyle iletişimini tamamen kopardı. Çelimsiz vücuduyla kas işi yapmaya (inşaatlar, fabrikalar, tamirhaneler), bünyesini kapitalist sisteme pazarlayarak bir şeyler kazanmaya baktı ama bunu da beceremedi. Son olarak restorana tutundu, fırıncılık yapıyordu. Aldığı üç beş para ile bir Batı Idlewood'un bir apartmanında kiraya çıkmıştı. Pahalı bir şehirde hayatın zorluklarına en önden şahit oldu. Mental bünyesi bu zorluğu kaldıramıyordu ve James hayattan vazgeçmiş bir şekilde kendini tekrar akışa bıraktı. İş çıkışında sadece eğlenmek, borç batağına girmek, kumar... Disiplinsiz yaşamanın bedelini namlunun ucuna geldiğinde fark edecekti.
II — Son çıkış (PART II)
James için çanlar çalıyordu. Idlewood gibi bir bölgede ırkçılıkla baş etmesinin yanı sıra, artan borçları ve şişik ev sahibi yüzünden sürekli darlanıyordu. Çözüm, bölgenin patronlarına çalışmak ve onlar tarafından kollanmaktı. Bunu yapması gerektiğine kanaat getirmişti. Tabii ki hayatı boyunca kardeşi göreceği Joshua Marshall'n desteğini alana kadar. James'in sokaktaki tek bağlantısı olan Joshua, onun önüne geçti ve sokağa bulaşmasına müdahil oldu. Onun sokakta kullanılacağını adı gibi biliyordu. Bunun yerine, girişeceği galeri işine James ile ortak bir sermaye oluşturup ona pay vererek girmeye karar verdi. James tek bağlantısının gösterdiği yoldan giderek onun galeri işine ortak oldu, düşük bir sermaye ile başladığı araç alış-satışında ak para kazandı ve kendini borç batağından kurtardı. Disiplinsizliği nüks edene kadar.
James'in bu disiplinsiz ve istikrarsız tavrıyla Joshua'nın yanında uzun süre kalmasına, galericilik gibi riskli bir işi idame ettirmesine imkan yoktu. Onu disipline zorlayacak ve garanti maaş alacak bir işe ihtiyacı vardı. Tam da o sırada VCPD, 15. dönem için akademi başvurularını açmıştı. Duygusuzlara layık sert bir iş, zorlu disipliniyle tempo tutturacaktı ve onun karnını doyurmaya yetecekti. Bir gaz ile polis olma kararı aldı ve başvurusunu gönderdi, tabii ki bunu yaparken dahi umursamazdı.
devamı gelecek