Konu: Malibu Corporation #malibu100  (Okunma sayısı 23184 defa)

BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#170 - 22.03.2022 13:18
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#171 - 22.03.2022 13:20
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#172 - 22.03.2022 14:35
@Rulaen favvvvvv :manifdog :o
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#173 - 20.04.2022 21:51
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#174 - 23.04.2022 19:04
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar

F1 Yönetimi ve TF1 kanalı arasında yapılan anlaşma çerçevesinde 2018'den itibaren tüm yarışların özeti ile 4 yarış ücretsiz olarak yayınlanacak. Bu 4 yarış içerisinde Monaco ve Fransa GP'leri de yer alıyor.

Diğer iki yarışın hangileri olacağı henüz doğrulanmadı. Yine de 4 yarışın tamamının ve tüm yarışların özetinin yayınlanacak olması doğru yolda atılan iyi bir adım oldu.

Bu anlaşma ilginç çünkü son senelerdeki paralı platformlara odaklanmanın tersine bir adım oldu. Ücretli platformların F1 yayını için ücretsiz kanallara göre daha fazla para ödeyebildiği kesin ancak bu şekilde, sporun daha fazla kişiye ulaşmasının önüne geçilmiş oluyor. Spor, paralı platformlara sahip olmayan insanların zihinlerinden çıkarılıyor.

F1, Fransa'da 2013'ten beri ücretli platformdan yayınlanıyor. TF1'in ücretsiz yayınladığı dönemde 4-5 milyon kişi F1 izlerken mevut anlaşmasını 2020'ye kadar uzatan Canal+ döneminde izleyen sayısı 750.000'e kadar geriledi.

Fransa bu konu için ilk ve ekstrem bir örnekti. İngiltere'de 2019'a kadar aynı doğrultuda devam edecek ve Sky ile 5 senelik anlaşması var. Sky bunun için özel bir kanala sahip. İngiltere, bir diğer kilit pazar İtalya gibi bugüne kadar paylaşımlı yayın hakkına sahipti. Yarışların yarısı ücretsiz platformda da yayınlanırken diğer yarısının özetleri yayınlanıyordu. Bu İtalya'da oldukça iyi çalışıyor. Sky Italia ve ücretsiz yayınlanan RAI kanallarında son İtalya GP, en yüksek seyirci rakamlarına ulaştı.

TF1 anlaşması, F1'in yeni yönetiminin bu konuda daha akıllıca bir yöntem izleyeceğini gösteriyor. İçeriğin bir bölümü büyük platformlarda ücretsiz olarak gösterilecek ve bunu beğenirlerse, ücretli platformlara üye olmaları sağlanacak.
TF1 CEO'su Gilles Pelisson "Tüm grup, Formula 1'ün büyük kitlelere ulaşmasını sağlamaya çalışacak. Fransa GP'nin efsanevi Le Castellet pistinde tekrar döneceği dönemde, sporun mümkün olan en geniş seyirci kitlesine ulaşmasında yardımcı olacağımız için çok mutluyuz." dedi.

Sky'ın 2019'dan itibaren başlayacak 5 senelik anlaşmasındaki sorun ise yarış özetlerini yayınlama hakkının F1 Grubu'nda değil, tamamen Sky'ın vicdanına kalacak olması. Ve o anlaşmada sadece  tek yarışı, Britanya GP'yi ücretsiz kanalda canlı olarak yayınlamaları gerekiyor.

Şu anda İngiltere'de Channel 4'da ücretsiz yayınlanan yarışları yaklaşık 1.5 milyon kişi izliyor. Ancak 1997 ile 20008 yıllatı arasında BBC ve ITV'nin yarışları ücretsiz olarak yayınladığı dönemde 4 milyon ile 12 milyon arasında kişi F1 yarışlarını canlı olarak izliyordu. Ancak Channel 4'un bu ay zamanında BBC'nin yaptığı Great British Bake Off programı tekrar ilginin artmasını sağladı ve 7 milyon kişi takip etti. Bu da insanların doğru çalışmayla tekrar çekilebileceğini gösteriyor.

Bu açıdan TF1 anlaşması Sky'ın bu konuda düşünüp düşüncelerinin değişmesini sağlayabilir. Sky anlaşmasının F1'e olan yıllık getirisinin 170 milyon pound civarında olduğu düşünülüyor. Bu, Sky/Channel 4 anlaşmalarının kârının neredeyse 2 katı civarında. Bu açıdan Bernie Ecclestone'nun kontrolündeki CVC, F1'i Liberty Media'ya satmadan önce satış rakamını şişirmek için zekice bir anlaşma yapmayı başarmış oldu.

Liberty için erken imzalanan bu anlaşmalar iki sıkıntıya sebep oldu. Öncelikle bu anlaşma sayesinde F1'in değeri arttı ve Liberty normalden daha pahalıya almak zorunda kaldı. İkinci olarak ise F1, İngiltere'de tamamen ücretli platformdan yayınlanmaya başlayınca, tamamen kaybolma riskiyle karşı karşıya kalacak. Normal şartlarda Liberty'nin Fransa'daki TF1 anlaşması tarzında bir anlaşma yapma şansı bulunmuyor.

Sky bu açıdan BBC ile anlaşarak F1 özetlerine ve Britanya GP'ye ücretsiz kanalda erişim sağlarsa, bu kendisi için en mantıklı yaklaşım olur. BBC; ITV ve Channel 4 gibi diğer kanalların aksine paketlerini F1 sponsorlarına satabileceği bir platform.

Ancak BBC Sport'un F1'e olan aşkı 2015'te bitti ve bugün sporda daha farklı önceliklere sahipler. Cinsiyetler arasında daha dengeli bir dağılım yapan kanalda, kadın sporlarına daha geniş yer veriliyor. Böylece hem dışarıdan gelen politik baskıya cevap vermiş, hem de daha düşük bütçelerle kanalı yürütmüş oluyorlar.
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#175 - 23.04.2022 19:06
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
Yepyeni bir pazarlama departmanı ve izleyicilere daha fazla odaklanma ile Formula 1, yeni ve mevcut hayranlar için nasıl daha çekici hale geldi?

Mühendislik çılgınlığı.

Formula 1’i özetleyen bir şey varsa, o da budur. Slogan, 2018’de yeni kurulan pazarlama departmanının buluşuydu ve Formula 1’in markalaşmasının yenilenmesine işaret ediyordu.

Birkaç yıl öncesine kadar dünyanın en küresel sporlarından birinin pazarlama departmanının olmadığını düşünmek şaşırtıcı. Özellikle sponsorluk ve pazarlamanın Formula 1 üzerinde yıllardır sahip olduğu ve devam edeceği etkisi düşünüldüğünde.

LIBERTY Media, 2017’de 4,6 milyar dolarlık bir anlaşmayla Formula 1’in saltanatını devraldığında başlangıçta yaptıkları gerçekten akıllıca bir hareketti: pazarlama ve izleyici deneyimi gibi alanlara odaklanan dijital ve sosyal medya ekipleri kuruldu.

Müşterilerini –hayranları- gerçekten anlamak için zaman harcadılar- ya da en azından anlamaya çalıştılar- ve o zamandan beri cazibelerini genişletmek ve hayranların ilgisini çekmek için bir dizi değişiklik yaptılar. Formula 1’in ayrıca yeni taraftarları elde tutmada zorunluluğu da vardı ve bu taraftarların yaklaşık %62‘si 35 yaşın altındaydı ve bu nedenle yeni dijital taktiklerin daha fazla kullanılması, Formula 1’de neredeyse hiç duyulmamış bir şeydi.

Liberty, Formula 1’i sadece bir spor markası olmaktan çok bir eğlence markası olarak görüyor. Markanın odak noktası, müşteri ve mevcut deneyimi geliştirecek mevcut durumlara yenilikler sunmaktır. Buradaki ana fikir, bir taraftarın bir yarışa gidebilmesi, aslında bazı daha az heyecan verici pistlerde -normal şekilde olabilecek-herhangi bir kaliteli yarış görmemesi halinde bile Formula 1 deneyiminin sunduğu diğer her şeyler nedeniyle ertesi yıl geri dönmek için heyecanlı bir şekilde çekip gitmesidir. Bu odak, yarışlardan, sosyal medyaya oradan da ticari ürünlere kadar Formula 1 ürününün tüm yönlerine taşıdı. Lando Norris gibi hayran kitleleriyle etkileşime odaklanan sürücülerin popülaritesinin artmasıyla, F1 daha genç bir hayran kitlesini çekmeye başlıyor ve şirketin arka planda yaptığı iş şüphesiz bunu tamamlıyor.

TARAFTAR ETKİNLİKLERİ VE FESTİVALLER


Bir eğlence markasına dönüşen Grand Prix Haftası’nın sadece bir spor şovu değil, bir deneyim olmasına odaklanmak önemli bir karardı. Bir Grand Prix’e katılma lüksüne sahipseniz, pistin etrafında spor yapabileceğiniz, yemek yiyip içebileceğiniz ve canlı müzik dinleyebileceğiniz taraftar alanları görmüş olacaksınız. Bir bilet ile birçok insanın sadece 2-3 saat gördüğü bir etkinlikte çok daha fazla şeye erişebiliyorsunuz.

Doğal olarak, bu olanaklar bir Grand Prix’e ve bir futbol maçına katılma arasında kalınınca devreye giriyor. Bu seçim, son on yılda başlayan deneyim ekonomisi ve tüketicilerin sahip olunacak şeylerden çok yapılacak şeylere harcama yapmakla daha fazla ilgilenmesiyle bağdaşıyor. Formula 1 bundan yararlanarak ve belki de tüm yarışı izlemeyecek olan veya Grand Prix’yi çok pahalı bulan veya hatta GP’ye katılan ancak biraz daha fazlasını isteyen hayranlara ulaşarak, taraftar festivalleri düzenlemeye başladı.

Planlanmış bir Grand Prix’ye kadar her yıl birkaç önemli şehirde ev sahipliği yapan Miami ve Şanghay gibi yerler; pilot tanışmaları, araba sergileri, marka aktivasyonları ve baştan sona müzik içeren etkinliklere ev sahipliği yaptı. Miami’de 80.000 kişilik etkinlik ile yarış günü katılımıyla karşılaştırılabilir büyük bir kalabalık çektiler. Festivaller bir uğultu oluşturmaya başladı ve Formula 1’i daha önce ulaşamayan ya da ulaşmak isteyen insanların ellerine; arabayı yakından görmelerini, yanan lastiği koklamalarını ve motor seslerini duymalarını sağlayarak verdi. En iyi yanı ne biliyor musunuz aslında? Hepsi ücretsiz.

SOSYAL AĞLAR

Formula 1, sosyal medya platformlarına diğer büyük spor serilerinden biraz daha geç geldi, ancak son yıllarda büyük miktarda büyüme görüldü. 2019’da ana platformlardaki (Twitter, Instagram, Facebook ve YouTube) takipçi sayısı 24,9 milyona (2018’e göre %32,9 artış) ulaştı ve 2020’nin sonunda %25.7 artışla 31,4 milyona ulaştı. Şampiyonlar Ligi ve Premier Lig ile tüm büyük spor organizasyonları arasında en hızlı büyüyen sosyal medya ağına sahip. Bununla beraber, F1’in 15,1 milyon Instagram takipçisi ile Şampiyonlar Ligi (80.9 milyon) ve Premier Lig (49.7 milyon)  karşılaştırıldığında, doğal olarak büyüme için daha fazla yer olduğunu ve sporun 500 milyon potansiyel taraftarına ulaşmak için hala uzun bir yol olduğunu belirtmekte fayda var. Bu aynı zamanda Scuderia Ferrari, McLaren ve Mercedes AMG gibi takımlar için de geçerlidir.

Formula 1 sosyal medya ekibi ayrıca, platformlardaki genellikle daha genç kitle için Formula 1’in ‘ciddi’ imajını yıkmayı başardı ve yüksek katılımı sağlamak için capsler ve şakalar paylaşıyor. Mercedes ve McLaren gibi takımlar da bu konuda ustalaştı.

YOUTUBE İÇERİKLERİ


Sosyal medya kanallarından biri olan YouTube, düzenli olarak hayranlar arasında popüler olduğunu kanıtlayan içerikle Formula 1’den en fazla yatırımı aldı. Koronavirüs pandemisinden önce, hayranların sürücülerin daha özel içeriklerini görebildiği ‘Grill the Grid’ serisi gibi içerikler bir gözde oldu, ancak bu seri padok kısıtlamaları nedeniyle 2020’de büyük ölçüde duraklatıldı. Ancak kanalda da boş bırakılmadı; yarış özetleri, ‘En İyi 10’lar, sürücülerin yolculukları veya takımlarıyla ilgili hikâyeler ve en popüler olarak takım radyosu ile ilgili önemli anların yer aldığı videolar sunuldu.

Formula 1 YouTube’da yıllar içinde geleneksel TV yerine platformda kısa biçimli içerik sunarak, eğlenceli videolar üreterek ve aynı dili kullanarak birçok genç kullanıcının dikkatini çekti.

SESİN GÜCÜ: PODCAST’LER

Son birkaç yılda büyük miktarda büyüme gösteren bir başka içerik türü de podcast’ler. Formula 1 bu fırsatı değerlendirdi ve ‘F1 Nation’ ve giderek daha popüler hale gelen ‘Beyond the Grid’ gibi birkaç farklı seriye sahip. Podcast’i barındıran çeşitli uygulamalarda milyonlarca görüntüleme alan Formula 1, 2019’da 15 milyon dinlemenin keyfini çıkardı.

E-SPOR

e-​Spor, her spor için büyüyen bir alan ve Formula 1 F1 eSports serisi 2017’de oluşturuldu. Mevcut sayısız simülasyon ekipmanları ve pilot kurulumlarıyla pilot olmak isteyenlere belki daha da fazla fırsat sunuyor ve bu nedenle 4. yılında da devam etti. 2020 sezonunda takımlar bu alana odaklanmak ve rekabetçi olmak için daha fazla çaba sarf ediyor. Koronavirüs’ün gelmesi aslında bir alanının gelişmesi için fırsat sundu. Sanal yarışları daha da öne çıkarmak için mükemmel bir fırsat gibi görünüyordu ve birçok gerçek pilot hayranlarını eğlendirmek için simülasyon yarışlarına başladı. Sanal Grand Prix‘lerin doğduğu yer burasıydı.

Temsilcimiz Cem Bölükbaşı da e-Spor kökeninden gelerek Formula 2’de koltuk buldu. Bu olay şimdiye kadar ilk kez yaşanıyor ve aslında Formula 1 yönetiminin e-Spor olayını pazarlama açısından da önem arz ediyor.

GİYİM İŞ BİRLİKLERİ



Formula 1, moda dünyasında büyük isimlerle bir dizi marka ortaklığına ev sahipliği olması- örneğin Tommy Hilfiger (Mercedes), Hugo Boss (Mercedes, McLaren) ve Michael Kors (McLaren)- genellikle takım sponsorluğu şeklinde oluyor. Ancak 2018’de durum farklıydı. Formula 1 ilk kez sokak giyim dünyasının devlerinden biri olan A Bathing Ape -daha yaygın olarak Bape olarak bilinen- bir marka ile birliktelik kurdu. İkonik markayla, bir sonraki yıl genişletilen bir dizi koleksiyon oluşturdular. En popüler Bape ürünlerinde olduğu gibi, bu koleksiyonlar da tükendi. Formula 1 logosunu ve markayı Bape kıyafetlerinde görülen özel kamuflaj deseni ile birleştirdiler.

Bape işbirliğinin başarısının ardından Formula 1, daha sonra bir başka popüler sokak giyim markası olan Anti Social Club ile işbirliği kurdu. Yine belirli bir takımla eşleşmek yerine, kıyafetlerde ASSC markasının yanı sıra Formula 1 logoları, uçrak bir parlak pembe renk teması ve damalı bayrak desenlerini kullandılar.

Genel olarak konuşursak, işbirlikleri Formula 1’e genellikle sokak giyimi ve topluluğu ile ilişkilendirildiği gibi ‘havalı’ bir marka imajı vermeye yardımcı oluyor. Bu markaların hedef demografisinin daha genç olması, ayrılmaya istekli oldukları makul miktarda harcanabilir gelire sahip olması ve genellikle ABD, Çin, Japonya ve Birleşik Krallık gibi kilit pazarlarda yerleşik olması nedeniyle bu işbirlikleri, hızlı bir pazarlama hareketi oluşturuyor. ABD ve Çin, Formula 1’in aktif olarak erişimini artırmaya çalıştığı pazarlar ve bu nedenle etraflarında oluşturulan koleksiyonlar ve çizgiler, sporu daha önce Formula 1’e aktif olarak katılmamış geniş bir kitlenin önüne çıkarmaya yardımcı oldu.

DRIVE TO SURVIVE



Bugünlerde büyük bir hayran grubu, kahramanlarından daha fazlasını yani sadece pist performanslarının ötesini de görmek istiyor. Formula 1 normalde münhasırlıkla örtülürken, belgeseller pilotların ve takımların hikâyelerini ve her birinin arkasındaki fikirleri/olayları hayranlar için sundu. Sadece haber makalelerini veya sıkı bir şekilde yazılmış basın bültenlerini okumak yerine bu serileri izlemek çok daha heyecan verici oldu.

Sevin ya da sevmeyin, Drive to Survive hayranlara padokta perde arkasında neler olduğuna dair bir bakış sundu ve aslında yapılması gerekeni gerçekleştirdi. McLaren, Amazon Prime ile iş birliği içinde kendi ‘Grand Prix Driver’ serilerini sunmuş olsa da daha önce tüm padokta bu ölçekte ve erişim seviyesinde hiçbir şey olmamıştı. Bu seri ile Amerika ve Ortadoğu pazarında Formula 1 tekrar izlenim oranlarını arttırdı. Teşekkürler Netflix ve Liberty Medya!

Tüm bu girişimler bir araya geldiğinde Formula 1 yeni hayranlar çekmeyi ve kemik kitleyi elde tutmayı başardı. Tabii ki, çoğu taraftarın özlemini çektiği şey daha yakın yarış ve umarım 2022 değişiklikleri de bunu çözecektir en azından çaba bu yönde. Bu arada en önemlisi bu küçük iyileştirmeler müşteri gelirlerini büyük miktarda iyileştirdi.

Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#176 - 25.04.2022 22:23
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
İLK İNSAN ve SPOR

Tarihteki ilk sporlar araçlı veya araçsız yapılsın, savunma ve saldırı amacı taşımaktadır. İlk insanın hayvanlarla ve kendi cinsinden olanlarla girdikleri mücadele sonrasında ilk olarak gerçekleştirdiği eylem kendi fiziksel gücünü kullanmayı öğrenmesidir. Bu da ilk insanın bilinçsiz olarak yaptığı güreşin ortaya çıkmasını sağlamıştır. İlk insan yapmış olduğu bu mücadelesini silahsız olarak gerçekleştirdiğinden dolayı savunma ve saldırı aracı olarak sadece ellerini ve kollarını kullanmıştır. Bunu daha etkili bir biçimde uygulayabilmek içinde ellerini yumruk yapmış, kolunun itme gücünü kullanarak boks denilen mücadele sporunun ortaya çıkmasını sağlamıştır. İlk insanın yürüme, koşma, atlama ve tırmanma hareketlerini beslenme ve tehlikelerden korunmak amaçlı yaptığı bilinmektedir. Bu da atletizm ve dağcılık gibi sporların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

BEDEN EĞİTİMİ VE SPORUN TARİHSEL GELİŞİMİ

14. Yüzyılda Avrupa’da başlayan Rönesans ve Hümanizm hareketleri beden eğitimi etkinliklerinde birçok yeniliği beraberinde getirmiştir. Yeniçağda ruh ve bedenin dengeli bir şekilde geliştirilmesi ve bedenin eğitilmesi düşüncesinin ağırlık kazanmaya başlaması, Fransız düşünür J.J. Russo ile bir felsefe olarak tüm Avrupa’da kabul görmüş, 1400–1500 yılları arasında Avrupa’da beden eğitimi okul programlarında yer almıştır.

Tarihte bilinen ilk biçimsel spor örgütü, okullar arası yarışlar düzenlemesi için Japonya imparatoru Yoozei’nin 1603 yılında kurduğu yüzme federasyonudur. Bilinen ilk yazılı spor kuralları İ.Ö. 900’lerde Theseus tarafından Atina’da güreş, ilk çağdaş spor kuralları da 1867’de Chambers tarafından İngiltere’de (Queensberry Kuralları) boks gibi temas sporları için konulmuştur.

1776–1777 yıllarında Johan Friedrich Simon ilk Alman jimnastik öğretmeni olarak Yunan jimnastiğinin müfredat programlarına alınmasını sağlamış ve bir takım jimnastik araçlarının yapılmasında da yararlı olmuştur.

1778–1793 yıllarında İsviçreli Johan Jacob Du Toit yeni bir araç olarak eğik merdiveni okula sokmuştur.

1785 yılında Ch.Fr. Wolke jimnastikte komut sisteminin ilk uygulayan kişi olmuştur.

1793 yılında Johan Christian Friedrich Gutsmuths cimnastikte bir çığır açan “Gençlik için Cimnastik” adlı eseri yayımladı.

Alman Jimnastiği’nin en önemli isimlerinden birisi Friedrich luding Jahn (1778–1852) bugünkü artistik jimnastiğin temelini atmıştır. Jahn, jimnastik kelimesinin yerine “Turnen” terimini kullanmıştır.

Jahn, Jimnastiğin açık havada ve herkesin gözü önünde yapılması gerektiğine dikkat çekmiştir. En küçük yerlerin bile bir jimnastik alanına sahip olması gerektiğine önem vermiştir. Jahn jimnastiğinde paralel, barfiks, beygir, halka gibi aletler kullanılmaktadır. Bundan başka tırmanma, sallanma, çekme, itme, kaldırma, atlama, güreş gibi uygulamalara da önem vermiştir.

1811 yılında Berlin yakınlarında ilk açık hava jimnastik alanını açmış ve böylece Alman halk jimnastiğinin temeli atılmıştır. Friedrich Ludwing Jahn, Alman gençlerinin vücutlarını yurdun düşmanlarına karşı mücadele için güçlü ve dayanıklı hale getirmek gibi vatansever bir nitelik taşıyordu. 19. yüzyılın başlangıcında İsveç’te Pehr Henrik Ling tarafından bilimsel ve fizyolojik esaslara dayatılan yeni bir sistem ortaya atılmıştır. Bu sistemin adı İsveç Jimnastiği’dir.

İsveç Jimnastiği ordu ve okulda kolay uygulanan bir sistemdir. İsveç Jimnastiğinde araç, belli kas gruplarını çalıştırma amacı ile yapılan bir hareket için, her programa göre ders içinde bir defa geçici olarak faydalanılan bir vasıtadır.

İsveç Jimnastiği her hareketin vücut üzerinde fizyolojik bir etki yapmasını ister. İsveç Jimnastiği uzun bir süre Almanya’da reddedilmiştir. İngiltere’de ise beden eğitimi o yıllarda daha çok spor ve oyun amacı taşımaktadır. Türklerde Beden eğitimi dersi ilk defa Emrullah Efendi (1858–1914) tarafından beden eğitimi ve spor adı altında öğretmen okullarında, sultanilerde ve liselerde uygulanmaya başlanmıştır.

Beden eğitiminin çağdaş anlamda ülkemize girmesinde ve beden eğitiminin yaygınlaştırılması ile okulların her türünde uygulama deneyimine sokulmasında Türk spor adamı Selim Sırrı Tarcan’ın büyük katkıları vardır.


Beden eğitiminin değerini vurgulayan ve gittikçe büyüyen bir düşünce 1853 yılında Boston’da bir kanuna yansımıştır. Bu kanuna göre ilkokullardaki bütün çocukların her gün belirli bir beden eğitimi sürecine katılması karara bağlanmıştır. İlerleyen zamanlar da antrenörlerin eğitimli olmaması nedeniyle bu kanun tam olarak uygulanamamıştır.

1900’lü yılların başlangıcında beden eğitimi kademeli olarak, yabancı jimnastik sistemlerinden etkilenmiş ve “yeni beden eğitimi” kavramı oluşmaya başlamıştır. 1910 yılında, Clark Hetherington’un belirlediği aşamalar beden eğitimi sistemi içerisinde büyük etkiler yaratmıştır. Aşağıda belirtilen dört aşama Clark Hetherington tarafından tanımlanmıştır.
Bu tanımlar;

Organik Eğitim: Zindeliği geliştiren süreçtir. Bu süreç fiziksel gelişimin yanında beslenmenin gerekli
olduğunu ifade eder.

Psiko motor Eğitim: Sinir, kaslara dayalı güç ve öğrenmeyi geliştiren süreçtir.

Karakter Eğitimi: Ahlaki, sosyal ve ruhsal gücün gelişimini vurgulayan süreçtir.

Zeka Eğitimi: Çocuk yaparak öğrenir, özellikle oyun oynayarak. Bu süreç çocuğun fiziksel
gelişiminin yanında zihinsel gelişimi de esas alır.

20.yüzyılın başlangıcından itibaren okullarda öğretim içeriği ve metotlarında değişimler meydana gelmiştir. Thorn ve Gestalt tarafından sunulan yeni teoriler, öğretim alanında büyük değişikliklere yol açmıştır. Özellikle 1930 ve 1940’lı yıllarda, Dewey’in etkisi eğitim felsefesinde önemli değişiklikler yaratmıştır. Bunun sonucu da beden eğitimi öğretimini ve içeriğini etkilemiştir. Jimnastik çalışmaları neredeyse tamamen kaldırılmış ve oyunlara daha fazla yer verilmiştir.
 

1940 yıllarının başından 1960 yıllarının sonuna kadar beden eğitimi programlarında gerçek değişimler meydana gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki fiziksel eğitimin başlangıcı dar kalıplı ve formal olmayan düzeydeydi. Birçok Avrupa ülkesi (özellikle Almanya, İsveç ve Danimarka) kendi ihtiyaçlarına göre hızları belirlenmiş programlar hazırlarken, sömürgecilerle Amerika’ya hiçbir beden eğitimi sistemi gelmemiştir.

Hollandalılar (New York’da yaşayan) ve İngilizler (Vircinya’da yaşayan) dinlendirici aktiviteleri desteklemişlerdir. Dinlenmeye yönelik fiziksel eğitimi desteklemek amacıyla kurulmuş ilk kayıtlı okul Massachusset’teki Samuel Moody’s Summer School’dur.

İLK ÇAĞLARDA SPOR

Çinliler, sakin bir yaşama önem vermişler ve insanlardaki hareketsiz yaşamın birçok hastalığa neden olduğuna inanmışlardır. Bu hastalıklardan kurtulmak için de nefes çalışmaları yapmışlardır. Bu nefes çalışmaları ile birlikte bükülme, duruş ve uzanma hareketlerinden oluşan tıbbi cimnastikle uğraşmışlardır.

Hindistan’da, insanlar fiziksel hareketlerden çok ruh ile ilgilenmişlerdir. Yoga, meditasyon ve nefes düzenleme çalışmalarını din ile ilişkilendirip beden ve zihni disipline etmek için yapmışlardır. Aynı zaman da eski Hindistanlılar top fırlatma, at ve fil yarışları, güreş, boks, dans gibi etkinliklere de katılmışlardır.

En eski devirlerde spor etkinliklerinin ilk olarak M.Ö. 5000 yıllarında Sümerler’de görüldüğü kabul edilmektedir. Sümerler at besleyen ve ata iyi binen bir halk olarak bilinmektedir. İki tekerlekli ve sürücüsü ayakta bulunan yarış arabasının Sümerler tarafından kullanıldığı ve bunlarla ilgili yarışların yapıldığı bilinmektedir.


Asur- Babilliler, vücut hareketlerini askeri becerileri geliştirmek amacıyla yapmışlardır. Asur’lular boks, güreş ve yüzme sporu ile daha çok ilgilenmişlerdir. Etiler, savaşçı bir uygarlık olduğu için, Etiler’de de savaş arabaları görülmektedir. Bu arabaları hem savaşta hem de yarış arabası olarak kullandıkları bilinmektedir.

Mısırlılarda vücut kültürü; jimnastik hareketleri, oyunlar, boks, güreş, sopa eskrimi, su sporları ve dans ile ilgili etkinlikleri içermektedir.

Yahudiler’de ise özellikle yüzme babaların çocuklarına öğretmek zorunda olduğu önemli işlerden birisiydi. Ağırlık kaldırma, taş fırlatma ve ok atma sporları Yahudilerde yapılan sporlardandır.


Yunanlılar, Sümer, Eti, Asur-Babil, Mısır hatta Girit ve Myken kültürlerinin artık uygarlıklarının son aşamasına vardıkları, ya da tarihten silinmiş bulundukları bir çağda, tarihin aydınlığına çıkmışlardır. Jimnastik, diğer adıyla vücut eğitimi Yunanlılar için çok önemliydi. Jimnastik yunanlılar için vücuda güzellik ve güç kazandırmak üzere yerine getirilmesi gereken ahlaki bir ödev olduğu bilinmektedir. Bu yüzden Yunan uygarlığının bütün devirlerinde devlet adamları, filozoflar ve din adamları bu alanda üstüne düşen görevleri yerine getirmişlerdir. Devlet Jimnastiği dinsel nitelikteki bayramlara ve şenliklere sokmakla kalmamış aynı zamanda jimnastiğe geleneksel bir kutsallık kazandırmıştır.

Ispartalılarda, bütün Yunan sitelerinin ilk siyasal önderi olarak beden eğitimi çalışmaları, savaşa hazırlık yönünde olmuştur. Ispartalılarda çocuklar yedi yaşından itibaren eğitime alındığı yazılmaktadır. Burada en önemli yeri koşuların aldığı bildirilmektedir. Bunun yanında disk, cirit atma, eskrim, boks, güreş ve top oyunları ile de gençlerin her yönü ile yetiştirilmeleri sağlanmaktaydı. Çocuklara erken yaşlardan itibaren ritmik jimnastik ve dans öğretildiği kaynaklarda belirtilmektedir. Savaşlara şarkı söyleyerek gitmekteydiler.

Romalılar, vücut kültürünü askerliğe ve savaşa hazırlık olarak yapmışlardır. Eskrim, binicilik, mızrak atma, yüzme, boks, güreş ve askeri teçhizatla yürüyüşler Romalılarda askerliğe ve savaşa hazırlayıcı etkinliklerdir. Romalılar gladyatör kavgaları, vahşi hayvanlarla mücadele gibi etkinliklere katılmışlardır.


Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#177 - 25.04.2022 22:23
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
Bana bu yıl nasıl geçti diye sorduklarında tek kelimeyle “Sinerji” diye yanıtlıyorum. Bu yılın bende bıraktığı izin adı sinerji. Yüzbinlerce kadının hayatına ve ruhuna dokunma fırsatı bulduğum bir sene oldu ve bu sebeple, bana bu şans verildiği için her zaman şükrediyorum; tarifi olmayan bir mutluluk ve gurur.

Hiç tanımadığınız insanların yaşantısına sihirli dokunuşlar yapabilmek ve onlarla muazzam bir sinerji yakalamak, büyük bir topluluk olmak beni duygulandırıyor. Öte yandan sizlerden aldığım mesajlardan ve maillerden görüyorum ki çok sayıda insan kederli, yalnız ve mutluluk konusunda oldukça karamsar. Bu durum beni üzüyor. Hayatta karamsarlığa yer yoktur çünkü hayatın her anında mucizeler saklı, aslında her şey bakış açımızla ilgili; olaylara nasıl bakıyorsak öyle görüyoruz.

Yeni yıla girmenin hem ruhsal hem de simgesel olarak çok anlamı var; yepyeni başlangıçlar yapmak için bir fırsattır. Geçtiğimiz yılda yaşadığımız, bizi üzen veya yaralayan olayları, kötü deneyimleri ve ilişkileri arkamızda bırakıp yeni yılın beyaz sayfasına yeni maceraları yazmak için güzel bir başlangıçtır. Karamsar bir insan ise olaya buradan bakmaz ve “Bir sene daha yaşlanıyorum” veya “hayatımdan bir sene daha geçip gitti” gibi düşüncelere sürüklenebilir. Melankolik olmak isteyen herkes özgürdür, isteyen kederlenir isteyen umutlanır; yeni yıl kendine has şansları ve kısmetleri bana getirecek diye düşünebilir. Hayat, yaptığımız seçimlerden ibaret dolayısıyla bu noktada da yeni yıla girerken bir seçim yapmalısınız; “Hayatınızı gerçekten değiştirmek istiyor musunuz?”

Bu soruya açıkça “Evet” cevabı verenlere tekrar sorma gereği duyuyorum; “Bundan kesinlikle emin misin?”

Tekrar sormamın sebebi şu: “Bireysel çalışmalarda binlerce kadınla çalışma şansım oldu ve bu deneyimlerde gördüğüm kadarıyla birçok insan bunu açıkça beyan etse bile aslında hayatında yerleşmiş olan kurulu düzenden çıkıp yeni bir adım atma cesaretine sahip değildir; hele de biraz sonra anlatacağım “düşünce biçimini değiştirme” operasyonu onlar için pek ideal değildir. Bunu yaptıklarında kendilerini okyanusa açılmış gibi hissederler ve ürkerler; hayatlarında istediklerini düşündükleri değişim daha ilk adımda onları korkutur; bu değişimi yaparken var olan düzeni kaybetmek, alışık oldukları yaşam biçiminden vazgeçmek o kadar da kolay değildir.

Her şey düşüncede başlıyor. Düşünce bir tasarım. Düşünce bir felsefe. Düşünceleriniz, hayatınıza yön veren bir aplikasyon gibidir. Düşünce biçiminizi değiştirdiğiniz zaman, siz farkına varmadan ve aslında çok büyük ve beklenmedik bir hızla çevrenizde olup biten her şey değişmeye başlar. Bu çok gizemli bir olaydır ve aynı zamanda değildir, size nedenini birkaç örnekle açıklamak istiyorum.

Bundan yaklaşık iki ay kadar önce sürekli yemek yediğim bir lokantaya yeniden uğrama fırsatı buldum. Oraya yaklaşık iki haftadır gitmiyordum ancak işlerim fırsat bulup gittiğimde, lokantada servis yapan garsonun, daha ben sipariş vermeden, bana otomatik hareketlerle genelde (her zaman değil) tercih ettiğim yemekten getirdiğini gördüm. Şaşkın bakışlarımı genç garsona dikerek “Ben saha sipariş vermedim” dediğimde ise bana şöyle cevap verdi “Abi siz genelde bu yemekten söylüyorsunuz, yine bunu istersiniz sandım…”

Bu diyalog bir anda zihnimde binlerce ampulün yanmasına neden oldu çünkü benim için çevremde olan biten çok sayıda olayı açıklıyordu. Oldukça şaşırdım ve ona yemeği geri götürmesini çünkü o gün başka bir şeyler yemek istediğimi söyledim. Yapmam gereken buydu. Ezberi bozmak, rutini bozmak ve sistemin beni ele geçirmesine izin vermemek. Hangi sistemden bahsediyorum? Sizlere kısaca açıklamaya çalışacağım.

İnsan beyni zaman içerisinde belli bir düşünce biçimini belirler. Bu düşünce biçimi zihnimizde yerleştikçe kendisine uygun bir bakış açısını seçer ve psikolojide buna “algıda seçicilik” adı verilir. Düşünce biçiminiz, hayatınızda yaptığınız tüm seçimleri aslında otomatik olarak belirlemektedir ve birçok insan günlük hayatta yaptığı tüm seçimlerin aslında otomatik pilotta yapıldığının farkında bile değildir. İnanılmaz ama gerçek.

Öte yandan zihnimizde yerleşik bu düşünce biçiminin temeli yaşamımızın ilk yedi senesinde yani 0-7 yaş aralığında şekillenir. Bu yaş aralığında örneğin anne travması yaşayan bir erkek, hayatı boyunca kadınlardan evet tüm kadınlardan ama özellikle de fiziksel özellikleri annesine benzeyenlerden nefret edebilir ve özellikle yani algısı tarafından özellikle yönlendirilerek ilişkilerinde bu tip kadınları seçer, onlara ilişki boyunca zorbaca davranır ve bilinçaltında annesinden sürekli intikam alır. Algısı, bu adama günlük hayatta karşılaştığı diğer kadınları asla göstermez, yanından geçip giden hiçbir kadının farkına bile varmaz; sadece ve sadece annesine fiziksel olarak veya davranış olarak benzeyen kadınlar zihni tarafından tespit edilir ve bu adamın dikkatine sunulur; o da çocukluk travmasının intikamını otomatik hareketlerle almaya çalışmaktadır, ömrü boyunca bir intikam bataklığında saplanıp kalır. Kimi zaman, farklı kadınları fark eder, fakat onlara yönelik en ufak bir adım atmaz yani algısında yerleşik düzeni bozmaya ASLA çalışmaz, bu yönde en ufak bir çaba göstermez. İşte burada içine düştüğü durumu değiştirme imkanı kalmamıştır, çünkü zihnine yeni komutlar vererek yeni bir düşünce sistemi yaratma şansını kaçırmıştır. Ta ki yeniden ve yeniden “farklı yaşamsal fırsatlar olduğunu” fark edene kadar.

İşte günlük hayatta milyonlarca insanın yaptığı en büyük hata budur; kendi zihninin nasıl bir otomatik pilotta gittiğini fark etmeden yaşamını sürdürmek.

“Adil Beycim ben sürekli aynı tip adamlarla karşılaşıyorum ve nedense tüm ilişkilerimde darp ediliyorum ya da kullanılıyorum, neden bu adamlar hep beni buluyor?” diye soran kadınlara sesleniyorum. Bakınız youtube'dan benim videolarıma ulaşıyorsunuz ayrıca milyarlarca farklı video sizleri bekliyor. Şunun farkında mısınız: “Siz belli başlı videoları izledikçe size hep bunların benzerleri öneriliyor; çünkü gerek youtube gerekse internetteki tüm sistemler, öncelikle sizin tercihlerinizi tespit ediyor ve bunlara göre önerilerde bulunuyor. İşte algınız da böyle çalışır, siz farklı bir komut verene kadar, hayatınıza son giren ve birbirine benzeyen adamlara benzer yeni örnekleri size gösterir. Ben bunun açıkça deneyini bir seansımda yaşadım; danışanım son derece başarılı bir iş kadınıydı ve fakat özel hayatındaki erkek seçimleri genelde hatalıydı. Seanslarımızda detaylı çalışmalar yaptığımızda birlikte şunu gördük; zaman içerisinde hep aynı tip adamlar, gerek davranışsal gerekse fiziksel özellikleri şaşırtıcı derece benziyordu. Adamlar daha ilişkinin başında son derece yanlış davranışlar göstermelerine rağmen her seferinde danışanım onlara ilişkide yeni şanslar veriyor ve bu şekilde algısına şu mesajı gönderiyordu: “Ben bu tarz erkekleri seviyorum ve bana yaşattıkları duyguyu seviyorum!”

Algınız için iyi veya kötü deneyim diye bir şey yoktur, siz hangi seçiminizde ısrarcı olursanız size onu sunmaya devam eder; aynı youtube gibi veya internette kullandığınız ve sizin tercihlerinizi tespit eden tüm diğer aplikasyonlar gibidir; zaten bunların başarısının temelinde insan beyninin işletim sistemini birebir olarak kullanmaları saklıdır. İnsanın düşünce sistemini ve insan beyninin ne kadar tembel olduğunu çok iyi bildikleri için buna yönelik sistemler geliştirirler; çünkü insanlar tercihlerini kolay kolay değiştirmezler, kimse rahatını bozmak istemez!

Yapmanız gereken?

Sizi üzen ve size kötü davranan, son ilişkilerinizdeki adamların ortak özelliklerini, fiziksel veya davranışsal olarak, beyaz bir kağıda yazın. Karşınıza çıkan durum sizi şaşırtabilir çünkü çok sayıda ortak özellikleri olduğunu göreceksiniz. Bunu yaptıktan sonra, bu özelliklere asla sahip olmayan bir erkeği kafanızda tasarlayın ve çevrenizde sizinle ilgilenen böyle bir adamın olup olmadığını iyice düşünün. Eğer varsa, onunla bir kahve için, ona bir şans verin. Aslında ona değil, hayatınızda attığınız yeni adıma ve büyük değişime bir şans veriyorsunuz; çünkü artık erkekler konusunda farklı bir tercihiniz olduğunu anlamaya başlayan algınız size yepyeni önerilerle gelecektir.

Her şey değişmeye başlayacak, şaşıracaksınız.
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#178 - 27.04.2022 20:56
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
Basketbolun altın dönemini belirlemeye çalışmakla çocukluğunun nostaljik yanılsamaları arasında mekik dokuyan kimselerin zihnindeki en büyük hafıza boşluğudur doksanlar.

İlgili soruya yanıt ararken başlığı okuduğunuz düşünce yapısına göre neyi görmek istediğinizi netleştirirsiniz: Söz konusu NBA’in 90’lardaki basketbol dinamikleri olduğu kadar tanımlanan dönemin sosyal dokusu da olabilir.

Nitekim Her Şey NBA’in yaptığı nostaljik paylaşımların hemen hepsinde gördüğümüz bir ifadedir bu: 90’lar daha sert, daha mücadeleci ve daha “iyi” bir dönemdir.

Martin Heidegger’e göre her soru bir arayıştır ve hakiki bir soru, bulunmuş bir yanıtla ortadan kalkmaz.

Söylenmesi gereken söylendi; fakat öncesinde bir tanıma ihtiyacımız var: 90’lar hangi dönemdir?

Doksanların Tanımı

1 Ocak 1990’dan 31 Aralık 1999’a kadar geçen dönemi 90’lar olarak adlandırsak bile ilgili aralığın içerdikleri bu bölümle sınırlı değildir. Örneğin 1991 yılı NBA Finallerinin atmosferi 80’lerden esintiler taşır, benzer şekilde doksanlar dediğimiz dönem de ruhunu 2000’lerin başına aktarır.

Bu sebepten ötürü 2002 NBA Finalleri katı biçimde 2000’ler Finali başlığı altına giremez çünkü oyunun içindeki figürler (Phil Jackson, Kobe Bryant, Shaquille O’Neal) en azından doksanlardan beri varolan ve seyircilerin belleklerinde bu şekilde yer etmiş kimselerdir.

Dolayısıyla 90’lar ifadesi en kapsayıcı tabirle başlangıcında 80’lerin ruhunu içeren, yaşandığı süreç boyunca kendine has özellikler üreten ve bu niteliklerini 2000’lerin ilk yarısına taşıyan dönemdir.

2022’den 32 yıl geriye gidip 10 yıllık süreci zihinlerimizde canlandırmamız için 90’lar NBA atmosferini dönemin genel spor iklimi ve Türkiye’nin sosyoekonomik şartlarıyla ele almak durumundayız.

Nitekim Slavoj Zizek‘in dile getirdiği gibi “Gelecek determinist bir evrende yaşadığımızdan ötürü kapalıyken geçmiş, geriye dönük yeniden yorumlamaya açıktır“.

Gelinen noktada doksanlara yapılan övgüler, dönemin basketbol dinamiklerini içermek durumundadır.



Oyunun Detayları

NBA 90’larda 4 farklı şampiyon çıkardı. Bunlar:

1990 Pistons
1991-1993 ve 1996-1998 Bulls
1994-1995 Rockets
1999 Spurs
oldu. Şampiyonlar arasında Bulls üçgen hücum prensibini benimsemiş bir takımken Rockets, Hakeem Olajuwon‘un merkezde olduğu ve şutörlerle alan açmaya çalışan bir ekipti. Pistons sert oynayan oyuncu grubuna sahipken Spurs ise Duncan-Robinson ikilisinin pota altı savunmasıyla ipi göğüslemişti.

Şampiyonların farklılığı, basketbolun evrimini farklı yorumlamasından kaynaklanıyordu; fakat buna rağmen sonuç benzerdi: Pace Faktörü düştü.

Slow Motion NBA

Pace metriğinin ilk kez ölçümlendiği 1973-1974 sezonunda bir takım maç başına ortalama 107.8 defa hücum ediyordu. 1980-1981 sezonunda 101.8‘e kadar gelen değer 1990-1991’de 97.8‘e indi ve 1998-1999 sezonunda 88.9 ile dip yaptı.

90’lar NBA için pek çok istatistiğin farklı seyrettiği dönemdi. Bu süreçte bir takım için maç başına:

Hücum ribaundu 14’ten 12.4’e düşmüştür (günümüzde 10.3).
Asist miktarı 25’ten 22’ye düşmüştür (günümüzde 24).
Serbest atış miktarı 27’dir (günümüzde 21.8).
Oyunun yavaş, hücum ribaundu kovalamanın yaygın olduğu, pota altı mücadelesinin yoğun geçtiği ve faullerin sık yapıldığı müsabakaların bir ölçüde sebebi, 90’larda NBA basketbol kurallarının bugüne göre farklılık göstermesiydi.



Yasaklar

Gözünüz son yılların NBA’ine aşina ise 90’larda oynanan bir maçı açtığınızda içiniz sıkılabilir ve kendinizi “neden ikili sıkıştırma yapılmıyor?” sorusunu irdelerken bulabilirsiniz.

Nitekim NBA’in illegal defense ve daha az bilinen illegal offense kuralları günümüzde Warriors’un uyguladığı modern alan savunması modellerini katı biçimde kısıtlıyordu. Kısmi yardım savunması uyguladıktan sonra savunduğunuz ana oyuncuya dönmeniz durumunda illegal defense kararı çıkıyordu. Ya koşarak ikili sıkıştırmaya gitmeniz gerekiyordu ya da rakibin 1’e 1 oynamasına izin vermeniz gerekiyordu.

Bu durumun örneğini 1996 Bulls-Sonics NBA Finalleri 2. maçında 5 defa çalınan illegal defense kararlarında görebilirsiniz. İlgili kural yüzden çocukluğumuzda basket oynarken “1 atış 1 de yandan” tabiri dahi gelişmişti.

Bir diğer sorun da NBA’in kurallarla yasaklamaya çalışmasına rağmen hand-checking (el temasıyla savunma) durumunun sürmesiydi. Bu durum eski basketbolcu Kenny Smith’in açıkladığı videoda görüleceği üzere  bilhassa guardların içeri drive etmesini oldukça zorlaştırıyordu. Haliyle teknik becerisi veya atletizmi yüksek kısalara sahip olmayan takımların başvurduğu güvenli liman, topu bir uzuna emanet edip onun post-up oynamasıydı.

Dönüşüm

Televizyonun yaygınlaşması 90’ların rekabetçi ruhuyla bileşince NBA’in marka yüzü olma görevi Magic Johnson‘dan Michael Jordan‘a geçti. Aynı dönemde Formula 1’de pilotlarda ibre Alain Prost‘tan Ayrton Senna‘ya, devamındaysa Michael Schumacher‘e kaymıştı.

İngiliz Futbol Ligi ise 1888-1992 arasında oynanan İngiliz 1. Ligi formatından çıkıp Premier League formatına dönmüştü. Bu geçişi lehine çeviren Manchester United ise İngiliz futbolunun bayraktarlığını Liverpool‘dan almıştı.

Yaşananlar bize doksanların dönüşüm geçirdiğini gösterir.

Alışkanlıkları Kırmak
Merkezinde olduğu 2 farklı takımla:

İngiliz ligini 6 yılda 5 defa kazanan
6 farklı kupa zaferi tadan
2 kere asist kralı olan
1 defa da İngiliz liginde yılın sporcusu seçilen.
Eric Cantona futbolu 30 yaşında bırakmıştı. Kendisi 90’ların özgün ve doğal bir figürdü.

Benzer şekilde 1992 Avrupa Futbol Şampiyonasını büyük futbol liglerine sahip bir ülke değil, Danimarka kazanmıştı. Müsabakaların başlamasına 10 gün kala Yugoslavya’nın yerine turnuvaya çağrılan Danimarka milli takımında kimi oyuncular tatilini yarıda keserek takıma katılmıştı.

1992 yılı itibarıyla iç savaşın 2. yılını yaşayan Yugoslavya ise 2001’e kadar çalkantılı bir süreç yaşadı, bu esnada 140.000 kişi hayatını kaybetti.

Aynı dönemde Doğu Almanya Devleti’nin yıkılmasıyla beraber 16 milyon Doğu Alman Batı Almanya’ya katıldı. Sovyetler Birliği ise 286 milyonluk dünyanın en büyük 3. nüfusuyla 1991 yılında dağıldı.

Doksanlar sürprizlere açık bir dönemdi.


Ölümlü Dünya

Değer verdiği kimselerin vefatını görmemiş çocuklar olarak sürprizlerin en büyüğünü, televizyon kutusunun içindekilerin ölümlü olduğunu fark ettiğimizde yaşarız.

7 Kasım 1991’de HIV+ olduğunu açıklayan Magic Johnson NBA’i şoka uğratmıştı. Nitekim bu açıklamadan 17 gün sonra Freddie Mercury‘nin AIDS nedeniyle ölümü de kamuoyunu etkilemişti. Benzer şekilde Amerikan Tenis Efsanesi Arthur Ashe 1993’de AIDS’ten ötürü hayatını kaybetmişti.

90’lar rap müziğin ve hip-hop kültürünün bilinirliğinin arttığı dönemdi. 80’lerle birlikte popülerleşen müzik türü 90’ların ortasından itibaren hem sözlerinde hem de ikliminde daha çok şiddet içermeye başlamıştı.

Bu müzik türünün önemli figürlerinden 2pac 1996’da, Notorious Big ise 1997’de vurularak öldürülmüştü. Bir başka bilinen müzisyen 50 Cent de 2000 yılında yakın mesafeden 9 defa vurulmasına rağmen hayatta kalmıştı.

NBA’deyse Michael Jordan’ın babası James Jordan 1993 yılında vurulup öldürüldükten sonra MJ basketbola 2 yıl ara vermişti.

Formula 1 dünyasında 80’lerin son dönemi ve 90’ların ilk yarısı Senna, Prost, Mansell gibi şampiyonlar çıkarmıştı. Prost’un emekliliğinden sonra Williams Renault koltuğuna geçen 3 defa dünya şampiyonu Ayrton Senna, 1994 yılında San Marino GP’sinde geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetmişti.

Günümüzdeyse Lewis Hamilton kalibresinde bir yarışçının, Drake veya Eminem gibi bir müzisyenin, LeBron James veya Lionel Messi gibi sporcuların sürpriz biçimde hayatını kaybetmesi ya da mesleklerine uzun süreli ara vermesi bize olağandışı gelir.

90’lar, kahramanlarınızın zarar görmeye müsait olduğu bir aralıktır.
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#179 - 29.04.2022 11:43
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar
5. Rudy Gobert

Öne Çıkan İstatistikleri: 15.9 sayı, 12.9 ribaunt, 2.3 blok, 2 asist, %69 şut yüzdesi, 24.6 Verimlilik Puanı

Rudy Gobert, Utah Jazz ile imzaladığı yüklü kontrat sebebiyle tartışmalara sıkça konu olan bir isim. Senelik 41 milyon doları hak edip etmediği tartışılabilir ancak çok değerli bir oyuncu olduğu ortada. Jazz’in yıllardır savunma planındaki temel isim olan Gobert, yılın savunmacısı ödülünün de adeta abonesi. 17-18’ ve 18-19’ sezonlarında yılın savunmacısı ödüllerini arka arkaya net bir çoğunlukla kazandı. Bu başarısıyla takımı Jazz’i sezonun en iyi 3 savunma takımından biri kılmasına rağmen All-Star seçilmeyi başaramadı. Gobert’in All-Star olamamasının en büyük nedeni ise NBA efsanelerine gösterilen ‘’ahde vefa’’ idi diyebiliriz. Sezonun başında emekli olacağını açıklayan 40 yaşındaki Dirk Nowitzki ve 37 yaşındaki Dwyane Wade, o sezon son kez All-Star seçildiler. Akabindeki sezonda elit performansını sürdüren Gobert ise nihayet All-Star olmayı başardı.

4. John Stockton

Öne Çıkan İstatistikleri: 14.7 sayı, 13.8 asist, 3 top çalma, %57.4 şut yüzdesi, 23.2 Verimlilik Puanı

Yine bir Utah Jazz oyuncusu ile devam ediyoruz. Jazz oyuncusu olduğundan mıdır bilinmez, John Stockton’ın kendisini kabul ettirmesi kolay olmadı. 1987-88 sezonundan sonra arka arkaya 9 kez All-Star seçilecek olan Stockton, söz konusu sezonda görmezden gelindi. İşin ilginci, aynı sezon All-Star’dan daha elit olan All-NBA takımlarında en iyi 2. takıma seçildi. Ayrıca John Stockton söz konusu sezonda maç başına 13.8 asist ile ligin asist kralıydı. Stockton yerine All-Star seçilen Xavier McDaniel ve Mark Aguirre ise sonraki sezonlarda bir daha All-Star seçilemedi.

3. Dirk Nowitzki
Öne Çıkan İstatistikleri: 21.8 sayı, 9.2 ribaunt, 1.2 blok, %47.4 şut yüzdesi, %38.7 üçlük, 22.8 Verimlilik Puanı

NBA tarihinin en büyük efsanelerinden biri olan Dirk Nowitzki, John Stockton’a benzer bir durum yaşadı. Nowitzki bu sezonun ardından arka arkaya 14 kez All-Star seçildi. Onun yerine tercih edilen Antonio McDyess ve Michael Finley ise bir kez daha All-Star olamadı. Üstelik bu isimlerden daha iyi efektif şut yüzdesine ve sayı ortalamalarına sahipti. Emekli olacağı 2019 sezonunda All-Star seçilmesi ile Nowi’ye hakkının iade edildiğini söyleyebiliriz.

2. Karl-Anthony Towns

Öne Çıkan İstatistikleri: 25.1 sayı, 12.3 ribaunt, 2.7 asist, 1.3 blok, %54.2 şut yüzdesi, 25.9 Verimlilik Puanı

2016-17 sezonunda NBA’deki henüz ikinci sezonunu geçiren KAT, canavarca işler yapıyordu. 25.1 sayı ortalaması ile ligin en yüksek 12. sayı ortalamasına sahipti, ayrıca en çok ribaunt alan 6. oyuncuydu. 62 double-double ile ligin zirvesindeydi. Tüm bunlarla beraber ligin en iyi 16. verimlilik puanına sahipti. 24 kişinin All-Star seçildiğini düşünürsek bu ortalamalar ile seçilememesi gerçekten şaşırtıcı. Özellikle DeAndre Jordan ve Marc Gasol’ün onun yerine seçilmesi tartışmalara yol açmıştı.

1. Bradley Beal


ne Çıkan İstatistikleri: 30.5 sayı, 6.1 asist, 4.2 ribaunt, %45 şut yüzdesi, 23.2 Verimlilik Puanı

Çılgınca performansları galibiyete yetmeyen adam olarak hafızalara kazınan Bradley Beal, geçmişte maalesef All-Star’da da benzer tecrübeleri yaşadı. Sezon boyunca James Harden’ın gerisinde ligin en çok sayı atan 2. oyuncusuydu. 2 kez +50 sayılık, 10 kez +40 sayılık, 31 kez de +30 sayılık maç çıkardı. Gösterdiği harika performansların galibiyetle taçlanamadığı gibi All-Star da seçilememesi oldukça üzücüydü. Bu durum fanların da ilgisini çekmiş olmalı ki Beal bu sezon oylamada üst sıralarda yer alıyor. En çok oy alan 4. oyuncudan biri. Ayrıca kendi kategorisi olan Doğu konferansı guardları içinde de lider durumda. Beal’ın All-Star hasreti bu sezon sona ereceğe benziyor.


Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok