Yaklaşık 7 ay geçmişti. Yumuşak bir kış havası yaşanıyordu. Bölgemizin hakimiyetini sağlamak adına çevredeki orman bölgesinde gece devriyesi atıyorduk. Gece sakindi, çekirgelerin sesleri baskındı. Gece devriyesine kaldıkları için huzursuz oldukları kesindi, benim gibi. Telsiz üzerinden devriye attığımız bölgenin temiz olduğunu belirterek güvenli bir bölgede mola verdik. Molamızı bitirip bölgemize dönmek üzere yol alıyorduk.
Geldiğimiz yolun tam tersinden bir silah sesi duyuldu. Ne olduğunu öğrenebilmek için telsizime davrandım.
Sesi tanıyordum.Sesin geldiği bölgeden saldırı aldıklarını söylüyordu. Bölgeye intikal ettik. Dağ eteğinde kayalıklarla kaplı bir bölgeydi. Yaklaştıkça seslerin desibeli artıyordu. Net bir konuma ulaşıp hızla intikal ettik. Elleri ve ağzı bağlı halde bize yalvarırcasına bakıyordu. O an bir pusuya düştüğümüzü anladık ve telsizden yardım talep ederek ağaçları arkamıza alarak koştuk. Arkamızdan ateş açıldığını hissettim. Mermiler bedenimin etrafından geçerken üç kardeşimin gözümün önünde yaralandığını gördüm.
Melvin,
Halstein ve
Andrew.
Melvin ve
Halstein’in yarası ağırdı,
Andrew kolundan vurulmuştu. Onları bir sığınağa getirdiğimde yaralarıyla ilgilendim.
Andrew etrafı kontrol etmek adına sığınağın dışarısında turluyordu. Destek ekipten bombardıman talebini onaylamak adına bir telsiz geldiğinde benden bir cevap beklediler.
Andrew’in onların etrafında bir yerde olduğunu biliyordum.
Halstein ve
Melvin’in yaraları gittikçe kötüleşiyordu. Be-… Naa- Siktir etsene, daha fazlasını anlatmak istemiyorum.
Marius Isaksson