Erkek karakter oynatmak da, kadın karakter oynatmak da kolay şeyler değiller bana göre. Her ikisini de yapabilmek için öncelikle yapmak istediğiniz şeyi gözetleyip, iyi tanımanız gerekiyor. Bu olay biraz (bana göre) oynatacağınız cinsiyeti gözetlemek ile alakalı. Birçok kadın yapısı var; nazik olan, kibar olan, sert olan, öz güven içinde yaşayanı... sanırım bu listeyi uzatsak oldukça uzayacak. Ama bunun yanı sıra kadınlar duygularını daha çabuk belli ederler, toplum baskısı içinde erkekler duygu belli etmek konusunda biraz daha içe kapanık kalıyor. (Tabi bu söylenmiş bir genellemedir.) Burada şu şunun selamını alsa iyi olur, ya da bunu yapsa iyi olur diye düşünmek biraz absürt kalıyor. Nasıl erkekler "Hadi gezmeye gidelim." "Benim ile dolaşmaya çıkar mısın?" tarzı soruları hemen sorabiliyorsa, bunu yapan kişilerin karşısında bir kadının konuşmayı kabul etmemiş olması gayet normal bir durum. Bu olayın Türk bakışı ile bir alakası olduğunu sanmıyorum, tamamen karakter meselesi.
Birde şuna değinmek istiyorum; Evet, her iki tarafında kıskançlık duyguları olabilir. Başka bir erkeği yanında görmesi ufaktan da olsa sinir edebilir.(Tabi bu durumda "aa yanında erkek var hadi silahla vuralım, bıçaklayalım, dövelim" tarzından bahsetmiyorum.) Burada değinmek istediğim detay "duygular". Her insanın karakteri farklı olduğu gibi, bir olaya karşı gösterdiği duygular ve tepkileri de farklıdır. Tabi bunu abartıp farklı yönlere çekenler oluyor, yıllardır bunu görebildim ve görmüşsünüzdür.
Karakterinizin o gün içerisinde kafası rahattır, karşısına gelen kişi ile normal şekilde konuşur. Siz de sohbetinizi edersiniz bunda problem yok. Ama her vakit selam verdiğinizde "Konuşmak istemiyorum." diyen kişi, diğer bir tabirle "kezban" rolüne girmiyor bence. Rol içerisinde ne yaşadığınız nereden bilebilirsiniz ki. Belki karakteri kötü bir gün geçirdi, gittiği bir barda sadece kafa dinlemek istiyor. Bir köşede insanları seyretmek istiyordur. Biraz da nötr bakarak empati kurulması gerektiğini düşünüyorum açıkçası. Bu düzende erkeğin de pısırığı var, nonoşu var, sevgi pıtırcığı var, şımarığı var... ama bunları kendi kafamıza göre seçemiyoruz ya da yönetemiyoruz. "Bu böyle olmalıdır arkadaş" diye bir şart koşulması gerektiğini sanmıyorum.
Şu yukarıda yazdığım yazıya ek olarak da bir rolü ekleyeceğim. Evet, sürekli kızların kaçıp gitmesine laf ediyorsunuz ama erkeklerin yaptığı rolleri de biraz göz önüne almak lazım. Bir kıza karşı takıntılı davranıp, yanında olan tüm erkekleri tehdit etmek hangi olaya giriyor? Yanında gördüğü erkeği çekip vurması, öldürmeye çalışması. Bu rol normal sayılıyorsa eğer, kızlarında selam vermemesi ve çekip gitmesi en ama en hakiki hakkıdır bu durumda. Gitse de rol saçma yere gidiyor, gitmeyip yanında kalsa hapis rolü yaşayacak resmen. İşte burada ilerideki yazılarda Lumi'nin dedikleri ortaya çıkıyor. (Burada parantez açıp, yukarıda yazdığım yazının ikinci paragrafını hatırlatmak istiyorum.) Kıskançlık denilen şey bu değildir, takıntı olduğunuz kişiye karşı burası bir oyun olduğu için bu kadar kolay silah çekmeyi düşünmemelisiniz. Artık hastalığa geçmiş bir döngüdür.
Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi, duyguların da fazlası zarardır. "
Othello sendromu, patolojik kıskançlık olarak da adlandırılan, kişide saplantılı düşüncelere neden olan tedavi edilmesi gereken hastalıktır. Patolojik kıskançlık, başkasında olup kendisinde de olmasını istemek haset dediğimiz hadisenin de öncülüğünü getiren ilk adımı olarak sayılmaktadır."