Konu: Vice Role Play | Yazarları  (Okunma sayısı 216 defa)

0 Üye0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

#0 - 24.03.2021 15:52
Merhabalar ;

Bu konu altına bir yere yazdığınız yazıları paylaşarak, insanlara bir hikâye(Esinlenilen, Hayal Gücüne) belki bir anı yazısı ve benzeri daha birçok şey.

*Şahsım adına konuşmak gerekirse akşam kısa bir mektup yayımlayacağım.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#1 - 24.03.2021 15:57
Alıntı yapılan: Blozzy
Sevgilim,

Kilometrelerce yol gittim, nehirler aştım, dağlardan geçtim. Istıraplar çektim ve güneşi izledim. Karşına çıkıp sana şunu diyebilmek için: Seni seviyorum.

Mavinin, Sarının, Yeşilin, Beyazın canlılığıyla yüreğim bir kelebeğin narin kanat çırpışı gibi çarpmasını anlatmak için geliyorum, beni kırma olur mu?

Thoreau'nun felsefesini izlemek için arkama baktığımdaki boşluğu görebilmek epey zor oldu. Rüyalarda buluştuğumuz güzel günler gibi olabilmek umudu ile nefes aldığın şehre geleceğim. Gece valizimi yarınki yolculuğun heyecanı ile hazırlayıp, evlerle çevrili, dar sokaklarda sana bir mektup vermek için uykuya dalacağım. Beraber geçireceğimiz günlerde, izlenecek gün batımları, arşınlanacak kaldırımlar, ay ışığı altında yapacağımız yürüyüşler için dua edeceğim. Gece rüyamda, karşımdaki çiçek bahçesinden içeriye kadar giren ışıltı ile uyandırıldım. Öylece duruyordun, acaba bahçenin içerisinden gülerek bana doğru gelir miydin? Penceremden içeriye giren tatlı meltemin esintisine eşlik eden kumru kuşunun sesi ile güne uyandım. Bir an baktım, sahiden oradaymışsın gibi. Havası ile yeniden dirileceğim, renklerin karmaşıklığı ile başımın döndüğü bu güzel şehre anlam kazandıran sen güzel, göreceğim gözlerde bayılacağım diye yüreğim çarpıyor. Nerede çürüttüm bu ömrümü? Bir aşkın parıltısında mı? Bir maceranın uzaktan parlayan ışıltısında mı? Fotoğrafın olduğu kayanın oraya geldim, senden sonra yosun tutmuş, iyice kararmış. Rüzgârın bir sağa bir sola savurduğu ağaçtan kopan yaprak gibiyim; kurumuş, tutunmaya, bir cana ihtiyacım var. Tam oturduğun yerde oturuyorum. O anki havanın esintisinin güzel sarı saçlarını havalandırdığını hissedebiliyorum. Akşam olduğunda güzel bir akşam yemeği hazırlamak istedim sana, yorgunluğunu güzel bedeninden atmanı isterdim. Sabah uyandığında gardırobundan seçeceğin kırmızı, mavi çizgili elbisenin üstüne İzmir'in tatlı Eylül esintisine narin bedenine vurmaması için üzerine alacağım beyaz örme hırkayı giymenin, o güzel gerdanına en sevdiğin kolyeni taktığın ana şahit olmak isterdim. Arkada çalan Beklenmeyen Misafir şarkısıyla seni izliyorum. Dağ Çilekli bir Türk Kahvesi içtim. Ara sokaktan bir an karşıma çıkacaksın diye beklerken, bir kızı gördüm. Bir an çok benzettim o olabileceğim düşündüm. Bir kere daha yaşamıştım, uzun uzun arkasından bakmıştım.Buraya tekrar gelirsen diye epey bekledim. Bir çok insan geldi, gitti. Sen gelmedin. Acaba görmek seni, uzaktan görmekten daha kötü gelebilir mi? Bu sefer hiç ayrılmamak istemez miyim? Sesini duyduğumda bir daha başka bir şey duymak istemezsem eğer? Bu acı ile sende uzaklaşmak beni mahveder mi? Belki de şimdi uzaklarda gülüşünü saçıyorsun. Görmek isterdim. Sadece güleceğimiz birkaç saate ağlamalarımızı, kahkahalarımızı, yalnız başımıza yürüyüşlerimizi, uzaklara dalışlarımızı sığdırmak istedim. Sana hiçbir şey diyemem, kızmaya nasıl hakkım var ki? Aptal bir düşünce denizinde yüzdüm. Özür dilerim.

‘’Bize bir ömür daha gerek, çünkü bu ömrümüzü umud ederek geçirdik.’’ Sadi Şirazi
« Son Düzenleme: 24.03.2021 16:04 Blozzy »
Like
7
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Like tepkisini veren kullanıcı(lar):
guccisombrero, Aureus, Renesmee, zynaX, ba2handro, oflu, AllMighty,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#2 - 24.03.2021 16:18
Bir sene önce üzerinde çalışmayı bıraktığım romandan. Amatör bir çalışma olsa da bebeğimdi benim...

Alıntı
Ayı Adası’nın keşfi yaklaşık bir asır önce, karak gemilerinin Acreliler tarafından geliştirilmesine dayanıyordu. Drenzeli mühendis ve bilim insanı Fucius da Drenze’nin tamamladığı ilk gemi olan “Kaşif”in mürettebatı ve ünlü denizci (sonralarında ünlü korsan) Tek Kulak Willis tarafından keşfedilmişti. İlk ayak basanlar adanın Batı ucuna çıkmıştı. Bu bölge yüksek dağlık ve engebeli alanlardan oluştuğundan yerleşim olmamıştı. Birkaç yıl sonra adaya tekrar geldiklerinde kuzeydoğu kıyılarına, kumsal alana çıkmış, ve ilk yerleşimi burada, o zamanın kralı III. Alixenus’un ismi verilmişti. Alixenus yerleşkesi büyüdükçe büyümüş, ve küçük bir şehir halini almıştı. Bu insanlar batıya ilerledikçe değişik egzotik canlılar ve bitkilerle karşılaşmışlardı. Hal böyle olunca Ayı Adası büyük bir ilgi odağı olmuş, farklı uluslardan tüccarların yatırım merkezi haline gelmişti. Durumdan kar elde edip istifade etmeye çalışan ve bu yüzden kolonideki ticaret faaliyetlerinde uygulanacak vergi oranını bir gecede üç katına çıkaran devlet adamlarına tepki olarak çıkan, Keşiş Geralt öncülüğündeki isyanda adadaki tüccar milis kuvvetleri ve ticari güçleriyle tuttukları çok uluslu paralı asker birlikleri sayesinde devlet otoritesi kırıldı. Kral III. Alixenus’un bir yıl sonra, olayların senei devriyesinde çıkardığı yeni ferman ile birlikte ada özerk hale getirildi. Fakat seneler içerisinde, bu olaydan altı sene sonra, Ayı Adası Tüccar Konseyi’nin oy birliğiyle özerklik kırıldı ve adadaki tüm Acre efendileri katledildi. Buna oldukça sinirlenen Acre hükümdarı adanın ilhakına yönelik karar verdi ve ilk birlikler 1257’de koloniye ayak bastı.
Çatışmalar oldukça yoğun geçse de ada birliklerinin büyük üstünlüğü vardı. Geçen sürede Ayı Adası düzenli ordu sistemine geçmiş, askerler gönüllü ve paralı olmak üzere tesis edilmişti. Liyakat göz önünde bulundurularak da askeri profesyonellik oldukça ivmeli şekilde yükselmişti. Savaş birkaç ay devam etse de çatışmalardan pek sonuç alınamayınca, Acre’nin de iç işlerindeki problem dolayısıyla birlikler çekilmiş, ada yasal olarak bağımsızlığını ilan etmişti.
Ayı Adası’nın Acrelilerden bağımsızlık kazanmasına önderlik eden ve onların “Batı hariç tüm topraklar ve halkı lanetlidir” görüşünü reddeden Breconshire Tapınağı’ndan Keşiş Geralt’ı takip eden insanlar adada yeni bir görüşe mensup oldular. Bu insanlar Keşiş Geralt liderliğinde adada yeni bir tapınak inşa etmiş ve inanca dahil ya da değil tüm insanların kurtarılabilir olduğunu kabul etmişlerdir. Oldukça hümanist bir düşünce gibi gözükse de bu mezhep ayrılığı onları Acrelilere düşman etmiştir ve oldukça büyük bir nefrete neden olmuştur.
100
8
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
100 tepkisini veren kullanıcı(lar):
VictoryTR, Renesmee, zynaX, Blozzy, Myrtle, oflu, AllMighty, ble55phemy,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#3 - 24.03.2021 23:01
*Tanrı'ya yazdığım iki şiir.

Alıntı yapılan: Blozzy
Perdemi havalandıran rüzgarın içerisinde olduğunu biliyorum, sevgilim.
Sabahki huzurun, gecedeki ferahlığın, beni sana daha da aşık ediyor.
Seni bir kez görmek, dokunmak isterdi bu aciz kalbim.
Kumru kuşunun sesini duyuyorsun değil mi? Tahmin ediyorum ki, cevabın evet.
Sana benim gibi aşk şiirleri yazıyor, sevgisini haykırıyor.
İnanıyoruz ki, iki ateş var ey sevgilim, birincisi can yakar, ikincisi ise sevgimizin ateşi.
O ise, o ateş ise… Bu ufacık dünyayı kül eder. Bilirim ki,
Tahtının yanında olacaktır, ona sahip kişiler, dört bir yanında.
Oyunlar bizi vazgeçiremez, ama o devam edecektir.
Bizde seni sevmeyi…



Alıntı yapılan: Blozzy
Bilir misin ey günahsız, içindeki ateşi?
Acıtır mı ki canımı?
O'nun iki ateşi vardır ey günahsız güzel,
Bendeki hangisidir, sevgilim,
İkinci ateştir ey güzel, acıtmaz canını,
İçimdeki ateştir ki beni yaşatan,
Sevgisi ile yanıp tutuşur, senden ayırmaz O'nu hiç,
Nedir bende ki bu sevgi,
Kudretini en ufak karınca dahi fark eder, eğilir önünde,
Derler ki ey sevgili, pişman oldu,
Bırak sen onları ey güzel, aşkı bulmak vardır, bulamayanlar birinci ateştedir yeri,
100
2
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
100 tepkisini veren kullanıcı(lar):
oflu, AllMighty,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#4 - 24.03.2021 23:36
Doğa sevgimden... Genelde çektiğim fotoğraflar üzerine yazarım.
Alıntı yapılan: Renesmee
Doğanın her olayı kendine özgü. Kar'ın yağıyor olması ne güzel, süzüle süzüle gökyüzünden yeryüzüne iniyor. Etrafınızda dağ varsa bilirsiniz, zaman geçtikçe o yeşil görüntü beyaza bürünür. Bu doğanın kendisi ile kavuşumu mu? Rüzgar bizim içimizi titretirken kar tanelerini alır götürür... bizim hiç göremeyeceğimiz yerlere. Yere düşen her kar tanesi zamanı geldiğinde su olmaya mahkumdur. Oysaki yerde birleşen kar taneleri ne kadar güzel duruyor. İnsan baktığında o pürüzsüz düzene, basmaya kıyamaz. Çok bilindik bir döngüyü anımsatıyor insana, yaşamı. Kar taneleri yavaş yavaş düşerken rüzgarın kesilip kar tanelerini kendi haline bırakması.

Doğanın yaptığı her hareketi takip etmek, incelemek insanın onda kendisine ait bir şeyleri görmesi ya da bulması değil midir? Gökyüzünün ve yeryüzünün güzelliği ne kadar birbirinden ayrı dursa da bir o kadar bütünler ve beraberler. Doğanın döngüsüne eşlik edip, onunla birlikte olmak belki de bazı şeylerin yaşanmasını hatırlamak içindir. Tekrar ve tekrar. İnsan hayatının doğadan bir farkı yok. Yaşarsın, zamanla düzelir geçer ve tam halini alır. Bir çiçeği kopardığınız da belki bir süre göremezsiniz. Ama vakti geldiğinde tekrar gün yüzüne kopardığınız yerden çıkar. İçinde ne büyük çaba veriyor oysa ki. İnsan yaşamında olduğu gibi.
100
4
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
100 tepkisini veren kullanıcı(lar):
zynaX, oflu, AllMighty, Blozzy,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#5 - 25.03.2021 00:08
Alıntı yapılan: Bir gün devam edeceğim kitabımın başlangıcı.
Sondor'un uykuya dalışının ardından uzun zaman geçmişti fakat bataklık eskisinden çok da farklı değildi. Her şey çürük, vıcık vıcık ve karanlıktı hala. Gök gürültüleri bir davul misali yüreğini titretiyordu bataklıktaki her bir kayıp ruhun ve tabii ki Sondor'un da. Yağmur damlaları da hava da çok soğuktu. Sondor'un vücuduna çarpıp aşağıya doğru süzülen damlalar gıdıklıyordu tenini. Üstü başı çamur ve toprak içerisindeydi. Karnı hiç ama hiç aç değildi fakat kendi ağzının kokusu kendisini şimdiden  rahatsız etmeye başlamıştı. Ağzı toprak ve çamurla kaplıydı, dili susuzluktan çatlamış; kabuk bağlamıştı. Kuşkusuz şuanda konuşma yetisine sahip değildi. Kendisine su bulması gerekiyordu ancak bataklıkta temiz bir su kaynağı bulmak öyle kolay bir şey değildi. Ağaçlar çok sıktı, aralarından geçerken yaşlı kabuklarına sürtünüyordu istemsizce. Yol falan yoktu ortada, sanki birileri toprağı 5 metre kadar kazmış; her yeri tohumla doldurmuş ve toprağı tekrar örtmüş gibiydi. Ağaçlar gerçek manada her yerden püskürmüştü. Tüm bunlar yetmiyormuşçasına yol oldukça engebeliydi. Ayaklarına batıp duran dikenlere ve ısırgan otlarına, yanlarından geçerken şaşırtacak yüksekte sesler çıkartan çalılara dayanarak ilerlemesi gerekiyordu. Tüm bu keşmekeşin içerisinden çıkıp da belli belirsiz bir toprak patikaya geldiğinde derin bir nefes alabilirdi artık, içinden gelen bir ses onu ileriye doğru yürümesi yönünde cesaretlendirdi. O da öyle yürüdü. 10 dakika, 15 dakika, 1 saat, 2 saat, 3 saat.. zaman akıp geçti. Snokald bir damla bile terlememişti.
Vice
4
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Vice tepkisini veren kullanıcı(lar):
Renesmee, zynaX, Blozzy, AllMighty,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#6 - 28.03.2021 13:30
Bir hikâyeme ait Günlük yazısı.

Alıntı yapılan: Blozzy
Perşembe, 6 Aralık. 1930 -

Sanırım her ağladığımda, kendimi şu küçük ağacın yanında buluyorum. Onun gibi etrafında sayamadığım kadar ağacın bulunmasına rağmen, hepsinden uzakta büyümüş, benim gibi yalnız. Yanımda bir kova su eksik olmuyor. Dertlerimle onu büyütemem. Ve benimle yaşıt bir arkadaşım daha var. Üzgün hissettiğimde yanımda oluyor, tesadüf müdür yoksa başka bir alemden mi geliyor, bilmiyorum. İçimdeki karanlığı def ediyor, yarın için sözleştik hatta, buraya bir sevgi ağacı dikeceğiz. Bana gerçekten dallarından yetişeceğini söylediği sevgi meyvelerini yediğimizde içimizdeki kötülükleri temizleyecekmiş. Ona inandım.

Salı, 28 Şubat 1942 -

Kilise yolunu tuttuğumuzda çok ümitli idi O’ndan. Eteklerine yapıştı ve ondan diledi. Hatırladığım kadarıyla şöyle dua etmişti: ‘’Bütün insanların annesi, anne olmayı kim istemez ki?’’. Kuşların iç rahatlatıcı, kanat çırpışlarının etrafa yaydığı serinliğiyle ferahladık ikimiz de, lâkin geri aldılar onu ondan.

Salı, Aralık 6 1943 -

Onu daha sonralarda gördüğümde bana zarar vereceğini düşünmüştüm, korkmadım değil. Ona şunu söyledim: ‘’Sende mi bana zarar vereceksin?’’ Bana şöyle bir cevap verdi: ‘’Yer gök bir olsun, denizler dağlar bir olsun tanrı seni korumam için gönderdi ey güzel." gülümsedim.
Vice
2
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Vice tepkisini veren kullanıcı(lar):
oflu, Renesmee,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok