Cassius Dragholm Taze başlangıçlar...Cassius Dragholm, 8 Şubat 1999 yılında Amerika'nın Gatlinburg Tennessee şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası emekli asker annesi ev hanımıydı. Babası Dragholm'u askeri disiplinle yetiştirmiştir, okul hayatı boyunca yaşıtlarına göre heybetli ve güçlüydü; gençlik yıllarında çok fazla kavga dövüşe girerdi. Gözü hiçbirşeyden korkmuyor, tam bir avcıydı. Küçüklüğünden beri dövüşe hep merakı olan Cassius babasından serbest stil dövüş tekniklerini öğrenmiş ve bunu gerçek hayatında uygulamaya başlamış.
Hayatın ahenki...Dragholm, ortaokul yıllarında bukadar çok kavgaya girmesi babasının hoşuna gidiyor, onu yaşamında daha hırslı ve yırtıcı bir çocuk olarak yetiştirmek istiyordu. Babası askerlik hayatında psikolojisi çok bozulmuş, çok sert bir adamdı. Dragholm'u onun izinden götürmeye çalışıyordu, Dragholm gerçekten babasına çok benzeyen bir çocuktu; ve annesi bu konudan çok rahatsızdı. Çocuğunun başına birşey gelmesinden aklı çıkıyor, Dragholm'u çok sevdiği için çok merhametli yetiştirmeyi istiyordu. Bu konuda babası annesiyle her gece kavga ediyor, Cassius onların sesleriyle genç yaşta psikolojisi alt üst olmuştu...
Cassius'un lise hayatı.Lisede babasının zoruyla askeri bir liseye yerleşmiş, orada askeri eğitimi en üst düzeyde alıyor. Yeni başlayan gençlere göre Cassius çok daha hırslı ve güçlüydü, zamanında babasının baskılarının sonucunu şimdi görüyor, yaş kategorisinde en üst sıralamalar yapıyor. Askeri eğitimlerdeki dövüşlerde hiçbir arkadaşına acımıyor, merhamet etmiyordu. Bu durum çevresindeki insanları fazlasıyla rahatsız etmiş, Dragholm'a herkes mesafeli yaklaşıyor. Dragholm, bu hırsı ve gözü karalığı yüzünden etrafında kimseyi bırakmamış, psikolojisini iyice bozmuştur lise yıllarında.
Welcome To University Cassius, üniversitede derslerde düşük not alan haylaz,kavgacı bir çocuktu. Bu durum annesini çok üzüyor, babasını gururlandırıyordu; annesi babasına Cassius'un tedaviye ihtiyacı var desede babası buna kulak asmıyor kendi yetiştirdiği çocuğuna gururla bakıyordu. Cassius, üniversite hayatında bir gün bir kızla karşılaşıyor; Cassius ondan gerçekten etkilenmişti, ama taştan bir kalbi vardı. Cassius bu durumu kendine yediremedi, hiçbir zaman bunu kabullenmedi ama aklında hep o vardı, kız gerçekten içini kemirip bitiriyor. Bu durumlar Cassius'un gerçekten sinirleriyle oynuyordu, babasına nasıl söyleyeceği hakkında sürekli çekiniyor; söylerse neler başına geleceğini düşünüyor. Cassius her gece başını yastığa koyduğunda onu hayal ediyor, hep onu düşünüyordu. Ama Cassius hiçbirzaman içini açan bir çocuk olmamıştı, çok konuşmaz sadece yumruklarıyla derdini anlatırdı. Bu konuyu içine gömüyor, ama çevresindeki bir iki arkadaşı onun hoşlandığını anlamıştı; ama onlarda korkudan hiçbirşey söyleyemiyordu. Dragholm, bu konuyu birdaha açmamak üzere kalbine gömmüştü; o kız Cassius'un hayatına çok dokunmuştu, derslerine gerçekten odaklanmıştı; yüksek bir puanla üniversiteden mezun olmuştu...
Military Time... 
Dragholm, askerliğe geldiğinde çok geride kalan; ses çıkartmayan bir çocuktu. Arkadaşları kampta eğleniyor, yaşanan olayları atlatmak için sürekli içip kamp alanında eğlenceler düzenliyorlardı. Dragholm buna hiç alışkın değil, hayatı hep disiplin,kavga,dövüş gibi şeylerle geçmişti. Orda ona benzer bir asker vardı, oda çok içine kapanık korkusuz bir adamdı. Orda otururken onun huyuna,hal hareketlerine benzeyen adamı gördüğünde kanı gerçekten birine kaynamıştı; şapkasını kafasına taktı onun yanına ilerledi. İkiside gergindi ama Cassius ondan gerçek bir arkadaş elektriği almıştı, yanına oturdu. Uzunca sohbet muhabbet ettiler, ilk başta çekinseler bile; ona gerçekten sıkı bir dost olmuştu sürekli beraber vakit geçiriyor beraber eğleniyorlardı. Günlerden Perşembe tarhiler 04/09/2025'u gösteriyordu, Saat 17:00'da bir görev çıkmıştı; bu görevde yaklaşık 10 KM ilerdeki evlerde terröristlerin hazırlık yaptığı haberi öne sürülür. Hızlıca bu görev için bir Tim çıkartılmıştır, bu Tim'de en yakın dostu Arthur ve Cassius'da vardı, hazırlıklar yapıldığında araçlarla yakın bölgeye kadar ilerlemişlerdi yürüyerek. Taşların arkasına saklanan Arthur ve Cassius emirleri bekliyorlardı, emir geldiğinde evi çapraz ateş altına almışlardır, bu sıcak çatışma yaklaşık 6 saat sürmüştür. Bu 6 saatlik çatışmada ağır yaralananlar oldu, bunların içinde Cassius'un en yakın dostu Arthur'da vardı... Göğüsünden aldığı kalashnikov kurşunu sırtından çıkmıştı, Cassius orada yıkıldı, bacaklarından bir güç boşaldı resmen. Arthur, Cassius'un siperine acil bir durum olduğu için uzak kaldı, Arthur vurulmadan önce siper değiştirmeye giderken vurulmuştu... Cassius'un gözleri döndü, arkadaşını kurtarmak istiyordu. Tim'e bir anons geçti...
Cassius: Arthur vuruldu! Arthur vuruldu!
Commander: Dur Cassius! Siperinde kal, sana emrediyorum asker! Yoksa sende vurulacaksın...
Cassius: Commander, ateş ederek baskılayın; Arthur'u siperime çekeceğim!
Commander: Yapma Cassius, ölüceksin!
Cassius, Commander'i dinlemedi zig-zag hareketlerde Arthur'un yanına koşarken bir adet bacağından iki adet karnından Kalashnikov mermisi yemiştir; orda yatıp kalan Cassius telsizlere yanıt düzgün veremiyordu...
Commander: Cassius, ses ver! Cassius...
Cassius: Vuruldum-vuruldum! Çok kan kaybediyorum Commander...
Commander: Cassius, dayan askeri yardım geliyor! Kıpırdama kemerinle kanamayı durdurmaya çalış Cassius!
Commander: Hatta kalmaya çalış Cassius, gözlerini açık tut Cassius; kendini bırakmanın zamanı değil!
Yarım saatlik daha çatışmanın ardından askeri yardım gelmiş, terröristler geri çekilmeye başlamış. Dragholm'u ve vurulan arkadaşlarını helikoptere bindirmişler, diğerlerinin nabzı durduğu için üstünü beyaz bir bezle kapatmışlardı. Helikopterde nabzı atan Cassius, ilk yardım yapılıyor; hastaneye kadar nabzını attırmaya çalışıyordu.
Her güzel şeyin bir sonu...Cassius, ağır ameliyatlar geçiriyor askerlik hayatına devam edemeyeceğine dair raporlar askeriyeye ulaşıyor. Birkaç ameliyattan sonra Amerika'ya sevki gerçekleşiyor, ailesi bu süreçte aranıyor; apar-topar annesi ve babası hastaneye geliyor. Annesi ağlayarak doktorlara yalvarıyor...
Mom: Oğlum nasıl? Söyleyin bana lütfen!
Doctor: Durumu şuanlık kötü ama iyiye doğru gidiyor madam...
Bu olaylardan sonra Cassius'un annesi babasına bağırarak şunları söylüyor:
Mom: Sen getirdin bu çocuğu bu hale! Sana gönderme dedim yapma dedim... Ama dinlemedin beni...
Babasının boğazı düğümlenmiş, hiçbirşey söyleyemez hale gelmiş farkettirmeden ağlıyor güçsüzlüğünü hiçbirzaman yansıtmıyor dışarıya.
Cassius, birkaç ay sonra ayağa kalkıyor; askerliğe devam edemeyeceğini anlayınca ağlamaktan kendini alı koyamıyor. Her gece aynada kendine bakıp tüm askerlik anıları canlanıyor, dostum dediği adam elinde can vermişti; onun uğruna bu durumlara gelmişti hayatında ilk defa birini gerçekten özlüyordu...
Welcome To Vice City... 
Bu olayların psikolojisini atlatmak isteyen Cassius, soluğunu Vice şehrinde alıyor; burada kendini geliştirmek isim yapmak için şehirde elleri cebinde etrafına bakınarak yürüyor. Yolda yürürken çok fazla yarış arabasının olduğunu görüyor, hayatında ilk defa askerlik,dövüş dışında birşeye gerçekten ilgisi olduğunu görmüştü. Arabaların o çıkardıkları seslere gerçekten titriyordu resmen, kanı kaynıyor içinde ateşler oluşuyordu. Babasını arayıp maddi destek istedi yüklü bir miktarda, babası oğlunun bu halini görünce gerçekten mutlu olmuştu; bir an bile tereddüt etmeden Cassius'a bir miktar para yollamıştı. İlk yaptığı şey kendine güzel bir araç alıp Vice şehrinin lastik kokan sokaklarında adeta ateş yakmaya başlamıştı.
Motorların ve egzozların kalbi: Phantom Garage: 
Dragholm, şehire geldikten sonra babasından gelen parayla Phantom Garage'yi açmış, orada aracının her parçasını inceleyip söküp yeniden takıyordu. Bu gerçekten ona çok haz veriyor, çok zevk alıyordu... Dükkanına gelen farklı araçlar farklı malzemeler onun ufkunu açıyor, hevesle yapıyordu herşeyi. Aracının tüm modifiyesini yapıp Vice şehrinin tozlu sokaklarında driftler atıyor, yarışlara katılıyordu. Farklı-farklı modifiyeli araçların motorlarını dış görünüşlerini gördükce dibi düşüyor, resmen bir çocuk gibi eğleniyordu.
Bu işte en çok yanında olmasını istediği kişiyi mezarına koymuş aklına geldikce kafasını eğip derin düşüncelere dalıyordu. Arabalar resmen onun umut kaynağıdı geçmişinden kurtulmak için bir fırsattı onun için, geçmişinden arınmak için sabah akşam demeden arabalarla ilgileniyor, sokaklarda geziyordu arabasıyla...