Bir yerde okudum. Farazi v Kayra, hayatı yaşayanlara değil. Yaşayanların arasında kendini oraya ait hissetmeyen, kenardan izleyenlerin "elimi tut" çığlığı. O hafif tebessüm, acıların söze dökülmesini kendi ağzından dökülürmüşcesine dinlerken bir nebze rahatlaman. Farazi v Kayra, dışlanmışların dudaklarıdır.
Kırkım çıkmadan tekrar öldüğümde, kendi cenazeme kendi ayaklarımla giderken kulaklığımda çalan şarkı buydu. Kulaklarım duyması gereken, ihtiyacı olan cevapları duymadı. Saatlerce, on gün önce tuttuğun ellerin sahibine artık bir yabancıymış gibi davranman gerekirken içimden sayıkladıklarımdı onların sözleri. Eve gidene kadar yolda döktüğüm göz yaşlarının düştüğü omuzdu. Teşekkürler, Farazi v Kayra.
Bir gün silinecek elbet hafızamda hem de zorla, o gün gelince söyle eylemin nedir?
Tam anlamıyla dışarı çıktım bu kurtuluşum şimdi taştan örme suratlar gerçek değil sanki, kırık bir aynadan tanıyorum seni.
Tanıyorum seni, bir kahvehanenin en son geçen kış temizlenen camekanında dimdik asılı duran fotoğrafta peder ihtiyar ve sessiz, o vakit hem trt hem de komşuları renksiz. Lanetli miras kamburumda babalık, aynadan yansıyanla konuşan velet çok tanıdık.
+Bilmiyorum abi ne oldu sonra yani, haber de alamadım sordum soruşturdum yani
İstanbul derya deniz, nerde bulcam belki göçtüler komple belli değil.
-Ee
+Kızın abisini mahallenin ortasında vurdular oğlum.
-Oha!
+Başlarında ana yok, baba yok, bi' kardeş bi' de bu
+Kim bilir noldu...