Konu: | Julya & Irina Yalenchka |  (Okunma sayısı 16988 defa)

0 Üye0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#290 - 14.07.2022 00:32
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar


Chet Holmgren, bazı anlar basketbol sahasında bir basketbolcudan çok hararetli bir hayal gücünün ürünü gibi duruyor. Bu anlar genelde Holmgren a) acımasız bir blok yaptığında, b) savunma ribaundu alıp sahayı dev adımlarla dikine kat etmeye başladıktan ve topu smaçlamadan durmadığında yaşanıyor.

Bu senenin draft sınıfının en eşsiz oyuncusu olan Holmgren; 20 yaşında, 213 santimetre boyunda ve 90 kilodan zayıf. Ellerini başının üstüne kaldırıp bir bahçe hortumuyla duş alabilecekmiş gibi duruyor. Kulaç açıklığı 228 santimetre uzunluğunda. Bu vücut, bir çemberden öbürüne hem zarafet hem de güçle hareket ediyor. Muhtemelen ona baktığınızda tahmin edeceğiniz son iki şey bunlar olurdu. İşte tam da bu yüzden o anlar yaşandığında sanki yer yarılıyor ve en nadir şeylerden biri açığa çıkıyormuş gibi hissediyoruz: Yepyeni bir şey.

Örnek olarak Holmgren’in Gonzaga’daki tek yılın sonlarındaki San Francisco Üniversitesi’ne karşı oynanan maç verilebilir. Ribaundu aldı ve büyük bir dribbling ile amacını terk etmeden parkeyi kat etmeye başladı. Kimsenin kendisini ciddiye almadığını görünce ivmelenmeye başladı ve bir anda dünyanın en sıska uzunu oldu. Limitsiz bir gücün varlığına inanmayan rakip takım oyuncuları, onu durdurmaya niyetli değil gibiydi. Hepsi sanki Holmgren’in yaptığı şeyin saçmalığını fark edeceğini ve kendi kendini durduracağını düşünüyor gibiydi. Yarı sahayı geçti, serbest atış çizgisini geçti, kendisini toparlamasını izlediler, topu iki eliyle kavradı, havaya zıpladı ve baskın bir güçle topu smaçladı.

Bu tarz anlar gerçekten büyüleyici, aynı zamanda tanımlamanın zor olduğu anlar oluyor. Holmgren’in kinetik enerjisi, “sürpriz” etkisiyle katlanarak çarpılıyor. Fizikteki hiçbir formül, bir davranışın cesurluğunu ölçemez. Holmgren’in kemikli ve zayıf yüzündeki ifade de asla değişmiyor.

Her zaman bir deneyim gibi hissettiriyor: Eğer sahadaki en uzun ve görünür oyuncu oyunu sanki salonda bir tek o varmışçasına oynarsa ne olur?

Gonzaga’da 14 sayı – 9.9 ribaund ve neredeyse 4 blok ortalamalarıyla oynayan Holmgren, Auburn’den Jabari Smith ile Duke’tan Paolo Banchero ile birlikte draftın tartışmasız ilk üçünde bulunuyor. Smith ve Banchero’ya benzeyen oyuncular her draftta bulunabiliyor. Fakat Holmgren gibisi yok -belki de daha önce hiç olmadı bile-. 213 santimetre boyunda üçlük atabilen ve topu bir oyun kurucu gibi sürebilen, hücumda kanat rolünde oynayabilen ve ligin uzun bir süre blok krallığını domine edecek bir oyuncu…

Endüstrinin tabiriyle Holmgren; tavanı yüksek/tabanı düşük bir oyuncu. Eğer yeteneğini sergileyebilirse jenarasyonel bir olacak fakat eğer ince vücudu ligteki diğer uzunlar tarafından ezilirse yetenekleri minimize edilmiş olur.

“Unicorn” kelimesini çok kez duyacaksınız. Holmgren’in eşsiz fiziğini ve yetenek setini tanımlamak için en kolay ve tembel yol bu. Unicorn, iltifat niyetiyle söyleniyor ancak aslında saygısız ve adil değil, çünkü -Kristaps Porzingis’ten özür dileriz- unicorn’lar gerçek değildir. Holmgren ise etiyle kemiğiyle burada.

Chet Holmgren’in bir basketbolcuya evrilmesi, geçtiğimiz sezonun beşinci sıra seçimi Jalen Suggs’ın babası Larry Suggs’ın bir arkadaşından “Tam olarak ihtiyacın olan şey var elimde: 1.80 boyunda, gerçekten basketbol oynayabilen bir üçüncü sınıf.” şeklinde bir mesaj almasıyla başlıyor.

“Daha fazla bilgi ver.” diye yanıtlıyor Suggs bu soruyu.

“Çocuk korkusuz. Ağaçlara tırmanabiliyor. Her zaman evinin çatısında. Bir futbol takımının ‘linebacker’ı. Hiçbir korkusu yok.”

“Benim seveceğim tarzda bir çocuğa benziyor. Onu görmeliyim.” diye yanıtlıyor Suggs.

Suggs, St. Paul’daki mahallesinde bahçede oturuyordu. Güldü ve gözlerini ovuşturdu. “Sonrasında o geldi.” dedi Suggs, ellerini birbirine vurup iyi bir hikayeye hazırlanırken. “İlk olarak çocuk o kadar da uzun değildi. İkinci olarak da hiç basketbol oynayamayan bir okul arkadaşınızı düşünün. İki turnike denemesinden sonra hemen anlıyordunuz. Bir turnike bile atamıyordu. Top süremiyor, çembere şut değdiremiyordu.”

Sadece bunlar değil, Chet Holmgren o antrenmana kargo şortuyla gelmiş de olabilir gelmemiş de olabilir ancak kesin olan bir şey vardı ki 8 yaşında bir çocuktu ve çok garip görünüyordu.

“İyi oynadığımı sanıyordum çünkü önceden deneyimim vardı ancak oraya gittiğimde gördüm ki herkes iyi. Yeterince iyi olmadığımı kısa sürede fark ettim.” diyor Holmgren.

Grassroots Sizzle takımı, 11-12 yaşlarındaki çocukları yenen 8 yaş grubu çocuklarla doluydu. Holmgren, kendi deyimiyle antrenman sırasında yapabileceğinin en iyisini yaptı. Cesareti kırılmış gibi gözükmüyordu ki bu bir diğer artı noktaydı. Suggs’ın dediğine göre Chet, Jalen gibi diğer oyuncuları izledi ve farkı anladı.

Bir noktada Suggs, büyük bir cüssenin farkına vardı. David Holmgren ve 2 metrenin üzerindeki boyu, kapının orada çocuğunu izlemek için duruyordu. Larry Suggs önce David’e, sonra da Chet’e baktı. Birkaç saniye önce mümkün gözükmeyen ihtimaller, bir anda olası gelmeye başladı.

Antrenman bittikten sonra Suggs, Chet’e “Bu çocukların oynadığı seviyede oynayabileceğini düşünüyor musun?” diye sordu.

Chet, gözlerine baktı ve “Hayır.” cevabını verdi.

Suggs, çocuğun kişisel farkındalığından etkilendi. “O noktada kendimin farkında olduğumu söyleyemem ancak olan biteni anlayabiliyordum.” diyor Suggs. Babasının odaya girmesiyle değişen havanın etkisiyle Suggs, çocuğa bir soru daha sordu:

“Bu çocuklar kadar iyi olmak istiyor musun?”

“Evet.”

“O zaman her gün buraya gel, sana basketbolu öğreteceğim fakat beni dinlemelisin.” diye yanıtladı Suggs.



David Holmgren, Minnesota Üniversitesi’nde iki sene geçirdi ancak dizinden yaşadığı sakatlıklar sebebiyle kariyeri kısa sürdü. Tıpkı çocuğuna benzeyen baba, Chet’in 35 yıl sonraki hali gibi. David, çok belirgin bir zaman farkının olduğuna inanıyor. Ne zaman ribaund alsa koçlarının ona “Topu bir kısaya ver.” dediğini hatırlıyor. Eğer çocuğu bir basketbolcu olacaksa, sırtını potaya dönüp ellerini havaya kaldırarak arkasında bir savunmacı bulunarak oynamasını istemiyordu. Başka bir deyişle David, Chet’in David’e dönüşmesini istemiyordu.

Zaman ve yer mükemmel bir şekilde ardarda gelmişti. Avrupa’nın basketbola yaklaşımı sebebiyle basketbol dünyası da 2 metre boyunda top sürebilen, üçlük atabilen, üçlük çizgisinde savunma yapabilen uzunları kabullenmeye başladı. Dirk Nowitzki MVP oldu. Larry Suggs da her oyuncunun bir oyun kurucuymuşçasına eğitilmesi gerektiğini düşünen bir adamdı.

“O, Shaq olmayacak. Beni dinle. Olacağı şey bu.” dedi David Holmgren, Suggs’a.

Chet Holmgren 8. sınıftaydı ve bir yılda 187 santimetreden 208 santimetreye uzadı. Suggs da tam da o zamanlar dinleyen herkese bu çocuğun günün birinde NBA draftında 1. sıradan seçileceğini söylüyordu.

Suggs, bu düşünceyi temellendirmeden ortaya atmadı. O, her şey bir laboratuvar kazası gibi şans eseri biraraya gelmeden önce birkaç yıl Chet’in berbat olduğunu söylüyordu. Suggs, Chet’in senesinde mezun olacak oyuncuları izledi ve ondan daha iyi bir potansiyel göremedi.

Chet’in antrenmanlardan sonra sonsuz kez Jalen ile birebir oynadığını gördü ve gitgide aradaki yenek seviyesinin azaldığını, rekabetçilik ateşinin büyüdüğünü izledi. O ve Brian Sandifer, Chet’i “80’lerin birebir oyunuyla Avrupa basketbolunun karışımı” felsefesiyle eğitti. Sandifer sert olandı. Takım tişörtlerine basılan “Bütün Rekabeti İstiyoruz” mantalitesini taşıyordu. Sandifer, tribünlerin ve rakip takımların oyunuyla ve gücüyle yenilmeden önce Holmgren’e şüpheyle baktığını gördü. “Chet, çok çalıştı. Eğer iyi oynarsan insanlar sana saygı duyuyor. Günün sonunda bir beyazsan ve o kadar iyiysen illa dikkat çekiyorsun.” diyor Sandifer.

Chet’in annesi Sarah Harris, “David, yıllar boyunca bana Chet’in harika bir oyuncu olacağını ve çok özel olacağını söyledi. Gözlerimi devirdim ve ‘Tabii ki bunu diyeceksin, babasısın onun’ dedim.” diyor.

“Dördüncü ya da beşinci sınıftayken gördüm. Topla oyun kurucuların yaptığı şeyleri yapmaya başladı. Hala hamdı ancak o an çok iyi olacağını anlamıştım.” diyor David Holmgren.

David Holmgren, Sizzle takımını Milwaukee, Memphis, Chicago ve birçok başka yere turnuvalar için götürdü. Kokan ayakkabıları her yemek ya da tuvalet molasında karavanından çıkardı ve tavana yerleştirdi. “Beklemediğimiz bir şeyle karşılaşmadık. Yedi kişilik arabaya dokuz kişi sıkışıyorduk. Bir otel odasında beş kişi kaldık. Kültür böyleydi. Hiçbir şey bize tepsiyle sunulmayacaktı.” diyor Chet Holmgren.

Ewald, bir oyuncunun daha iyi bir ayakkabı teklifi aldığı için başka bir takım transfer olduğunu hatırlıyor. “O ayakkabılar için o takıma gitti, onları 20 sayı farkla yendik.” diyor Ewald.

Suggs, yerel bir antrenör olan Aaron Delaney’i Holmgren ile çalışması için tuttu ve Delaney’e ilk sözleri “NBA draftında 1. sıradan seçilecek bir sekizinci sınıf öğrencisiyle çalışmanı istiyorum.” oldu. Birkaç farklı sporda profesyonel ve kolej sporcuları çalıştıran Delaney, “Tamam. Eğer çalışmaları yarıda bırakırsa bir daha onunla çalışmam.” dedi.

Holmgren, ilk defa spor salonuna girdiğinde aklında bir sadece bir düşünce belirdi.

“Bu, uzun mu uzun bir çocuk.”

“Ancak bir numaralı seçim mi? Bu çocuk mu?” Delaney’i gülmekten alıkoyan tek şey Suggs’a olan saygısıydı.

“Planlamıştım, onu pes ettirecektim. Bunu bugün yapacağım ve zamanımı harcamayacağım. Bunların hepsi boş bir gazlama olabilir. Görmem lazım.” diyor Delaney.

Denge, kas ve dayanıklılık üzerine kurulan çalışma, bir saat 15 dakika olarak planlanmıştı. Holmgren’in hala güçlü şekilde devam ettiğini görünce Delaney, 15 dakika daha ekledi. Bir nebze sarsılmış, bırakmanın eşiğinde gibi göründü ve Delaney bir 15 dakika daha ekleyerek antrenmanı bir saat 45 dakikaya uzattı. Holmgren hiç şikayet etmeden devam etti ve Delaney, kendisini sevmeye başladı. Onunla çalışabileceğini düşündü.

O günden sonra 180 gün boyunca sadece Holmgren’in Iverson Classic’te oynamak için ayrıldığı bir süreçte ara verildi, onun dışında her gün Delaney ile çalıştı. Kilo almaya takıntılı olmadan güç kazanmak ve denge üzerine çalıştılar. “Sakatlık riski almadan belli bir ağırlıktan fazlasını kaldıramazsınız. Chet, göründüğünden çok daha güçlü.” diyor Delaney. Delaney’e Durant’in draft öncesi antrenmanlarda kaldıramadığı söylenen 80 kiloluk bench-press’i Holmgren’in kaldırıp kaldıramayacağı soruldu. Delaney, Chet’in rahatlıkla kaldırabileceğini söyledi.

Draft öncesi NBA sosyal medya ekibiyle bir röportaj yapan Holmgren’e kendisiyle ilgili varılan en yanlış kanılar soruldu: “Gerçekten ağırlık kaldırabiliyorum ve gerçekten yemek yiyorum.” Ailesi, yemek yemediği düşüncesini komik buluyor. “Yemeyi asla bırakmıyor, metabolizmayla alakalı.” diyor David.

Delaney’in ilk gün onu pes ettirmeye çalıştığı söylendiğinde Holmgren, “Bana planın o kısmını hiç söylemedi ancak gerçekten yapmaya çalıştığı şey eğer oysa, asla işe yaramayacaktı.” dedi.

Larry Suggs, kendisine kulak açan herkese Holmgren’in günün birinde NBA draftının 1. sıra seçimi olacağını söylerken aynı zamanda Larry Bird’den sonra en iyi Amerika doğumlu beyaz oyuncu olacağını da söylüyordu.

“Bunu birkaç kere söyledi. Bana ilk söylediğinde ortaokuldaydım. Buna karşı bir tepkim olmadı, o unvanın doldurulması gereken bir unvan olduğunu da düşünmüyorum. Etnik köken ve ırk, oyunu değiştirmiyor. Fark yaratan şey yetenek.” diyor Holmgren.

David Holmgren, koyu renkli duvar ve tavanın olduğu, bir tarafta büyük bir piyanonun, bir tarafta ise cilt cilt kitaplarla dolu bir kitaplığın olduğu salonunda oturuyor. Sarah ise bir emlak danışmanlığı firmasının sahibi ve aynı zamanda kar gütmeyen bir yerel barınak sağlama kuruluşunda yönetici. Draft öncesi çalışmalar sırasında bir nebze olsun normal hayatı haturlaması için Chet’i iki kızından biriyle beraber ziyaret ediyor.

Ev, apartmanlarla ve işyerleriyle dolu Minneapolis’in şehir merkezinden dört sokak uzakta bulunuyor. Kapıdan çıktığınızda bir grup Somalili insanın çocuklarını okula götürdüğünü görüyorsunuz. David, George Floyd cinayetinin gerçekleştiği George Floyd Meydanı’nın yakınlarında büyüdü. David’in lisedeki işlerinden biri, eninde sonunda Cup Foods’a dönüşecek bir binada eczanedeydi.

2020’nin Mayıs ayında, Floyd’un cinayetinden sonra öfke dolu prostestolar Holmgren’in evinden bir blok ötede gerçekleşti. Arka bahçelerinden biber gazının kokusunu alabiliyorlardı. Henüz 18 yaşında girmiş olan Chet, evde kalmayı reddetti. Ailesi, koçları, arkadaşları… Hepsi ona gitmemesini söyledi. “Çok uzunsun ve şehir genelinde biliniyorsun” dendi Chet’e. “Hedef olacaksın.” Fakat babasının deyimiyle çocuğunun öfkesi ve hayal kırıklığı, bunlara üstün geldi.

“Şehirdeki herkesle basketbol oynadım. Tüm arkadaşlarım, oynadığım herkes farklı etnik kökenlerden ve ırklardan. Her durumda karşı tarafın perspektifinden bakamayacağımın farkındayım ancak herkesi anlayabiliyorum. İnsanların nasıl farklı hissettiğinin farkındayım, bazı şeylerin yanlış olduğunu ve yaşanmaması gerektiğini biliyorum.” diyor Chet.

Chet, simsiyah giyinerek evi terk etti ve bir aracın yolu kapatmasından önce yüzlerce protestocuyla beraber yürüdü.

Sarah ve David evdeydi, televizyonlarından izliyorlardı. Chet’in o protestocuların arasında olduğunu biliyorlardı. Sarah, o anları “Ebeveynlik sürecimin en korkunç anları” olarak tanımlıyor. Araç durduktan birkaç saniye sonra Chet, David’i aradı ve kendisini benzinlikten almasını söyledi. Köprüyü dakikalar önce terk etmişti.

“Sadece orada olmam gerekiyormuş gibi hissettim. Bu, içinde olduğum topluluğun bir parçası. Çok uzun olduğum ve herkes beni tanıdığı için kendimi yardım etme isteğiyle bağdaştırmalı, diğer insanlara da dahil olup yardım etmeleri için ilham vermeliyim. Bulunduğum toplulukta insanlar, değişimi destekliyordu.” diyor Chet.

İlk sıra seçimini elinde bulunduran Orlando, Jalen Suggs ile Holmgren’i tekrardan biraraya getirme şansına sahipti. Holmgren ve Suggs, üçüncü sınıfta takım arkadaşıydı. Dört yıl boyunca üç lise şampiyonluğu yaşadılar (dördüncüsü COVID-19 sebebiyle iptal edildi). İkisi de NBA’e girmeden önce bir yıl Gonzaga’da forma giydi.

“Jalen, Chet’in gelişiminde büyük pay sahibi. Çocukları biliyorsunuz. Chet, spor salonuna ilk geldiğinde ‘Bu garip çocuk ne yapıyor burada?’ tepkisiyle de karşılaşabilirdi fakat başlangıçtan beri Chet, antrenmanlardan sonra Jalen’ın üstüne gider ve ‘Hadi birebir oynayalım’ derdi. Jalen de bunu reddetmezdi.” diyor David Holmgren.

“Jalen, Chet için bir ağabey gibi.” diyor Sarah.

Chet Holmgren’i başından beri tanıyan herkesle konuşun, hepsi aynı şeyi söyleyecektir: Kolejdeki oyun, onun hareket alanını ve yetenek çantasını kısıtladı. Holmgren’in Mark Few’in hücumunda oynamayı seçtiği Gonzaga’da bile. Chet’in yetenek çantasında uyandırılmayı bekleyen George Gervin tarzı bir parmak hassasiyeti de bulunuyor. Topsuz oyunda daha fazla numarası var, yüzü dönük şutları daha büyük tehdit ve NBA’deki menzilin daha uzak olması Chet’e alandan faydalanmasını sağlayacak.

“Sadece bekleyin,” diyor David Holmgren. “Kolejde gördüğünüz şeyden çok daha farklısını görmek üzeresiniz. Bana güvenin.”

Herhangi bir tartışma eninde sonunda bir karşılaştırmayla sonuçlanıyor. Yetenek avcıları ve karar veren insanlar, yorumculardan bahsetmeye bile gerek yok, sonsuz bir şekilde bunun bir parçası oluyor. Sana kimi hatırlatıyor? Kim olma potansiyeli var? Holmgren, Kevin Durant’in son örneği mi? Eğer öyleyse Holmgren, KD’nin blok yeteneği bulunan hali.

Çok fazla soru var. Oyun, aradığı “pozisyonsuz basketbol” ütopyasını sonunda Holmgren’de mi buldu?

“Her zaman her seviyede başarılı oldu. Kendisinden yaşça büyükleri ve fizikçe güçlüleri domine ettiğini izledim. Bunlar hiçbir zaman bir fark yaratmadı, asla. Başlangıçta zorlanmaz demiyorum ancak başarılı olmaması gibi bir ihtimal mevcut değil.” diyor David Holmgren.

Bütün sorular tek bir soru haline getirebilir: Elimizde ne var? Bu noktada Chet Holmgren; çalışma hipotezi olmayan bir deneyim, geçerli bir karşılığı olmayan bir özne, gerçekten özel bir isim. Sonuç ne olursa olsun bu, şimdiden tamamen farklı bir durum.
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#291 - 14.07.2022 00:35
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar


Brooklyn Nets‘in milyarder sahibi Joe Tsai’nin işleri, Çin’de şanslı gitti. Hangzhou’da bir apartmanda başlayan şirketi Alibaba, Amazon’a çok benzetiliyor. Tsai NBA’e geldiğinde Komisyoner Adam Silver, ligin dünyanın en büyük marketindeki açılması için Tsai’nin paha biçilemez bir değerde olacağını söylemişti.

Geçen iki buçuk yılın ardından Tsai, NBA-Çin arasında milyarlarca dolarlık gelirin elde edildiği ancak ligin otoriter bir hükümetle iş yapmak ve bazı sosyal adalet konuları görmezden gelmek zorunda bırakıldığı tavizler dolu ilişkiyi karakterize ediyor.

Amerika’da Tsai, ırkçılık ve ayrımcılıkla savaşmak için milyonlarca dolar bağış yapıyor. Çin’de ise Tsai’nin liderliğini yaptığı Alibaba şirketi, ABD hükümeti tarafından “baskı ile çalışma, keyfi alıkoyma, yüksek teknolojiyle gözetim yapma” sebepleriyle kara listeye alınan şirketlerle ortaklık yapıyor.

Tsai, Çin’in en çok tartışma yaratan politikalarından bazılarını toplum içinde savundu. Hükümetin fikir özgürlüğüne getirdiği acımasız kısıtlamaları ekonomik büyümenin bir gerekliliği olarak gördü; Hong Kong’taki birçok demokrasi yanlısının hapse girmesine yol açan kanunu ayrılıkçılığın bastırılması için gerekli olması gerekçesiyle savundu; insan hakları açısından sorgulandığında ise Çin’in 1.4 milyarlık nüfusunun büyük bir bölümünün şu anda oldukları konumdan mutlu olduğunu iddia etti.

Eski kolej lakros oyuncusu ve WNBA, Major League Soccer gibi liglerde yatırımları olan biri olarak Tsai; kendisini kutuplaşmış iki kültür arasındaki köprü olarak görüyor. Tsai, Çin’in insanların özgürlüklerine getirdiği yasaklamaların ekonomik gelişmelere yol açtığını ve bunun da milyonlarca vatandaşın hayat kalitesinin artmasına sebep olduğunu düşünüyor.

Ancak insan haklarının ihlaliyle anılan şirketlere kurduğu ortaklıklar; Amerika’daki iki partinin üyelerinin, insan hakları aktivistlerinin ve Çin üzerinde yoğunlaşan akademisyenlerin eleştirisini çekti.

Trump yönetiminde Çin hakkında uzmanlık yapan ve ulusal güvenlik danışmanlığı yapan Matt Pottinger, “Joe Tsai, hepimizin olması gerektiği gibi Amerika’nın eksik yanlarını çok eleştiren iş ve spor figürlerinden biri ancak Çin’deki insan hakları ihlalleri hakkında bahaneler üretiyor çünkü parasını oradan kazanıyor. Totaliter bir diktatörlüğün insanlığa karşı işlediği suçları görmezden mi geleceğiz, hatta bu politikaları övecek miyiz?” dedi.

Tsai, bu söylemler hakkında röportaj yapma teklifini reddetti.

ESPN’in bu Tsai araştırmaları ve Çin’de yatırımları bulunan 30 NBA takımı, ligin uluslararası yayılma hedeflerinin sosyal adaleti sağlama kararlılığına nasıl bir ikilem yarattığını kanıtlıyor. 2019 yılında o zamanlar Rockets genel menajerliği yapan Daryl Morey’nin attığı demokrasi yanlısı bir Tweet, “değerler” ve “değer” arasındaki ikilemi yönlendirerek ligin yüzleştiği politik mayınların patlamasına sebep oldu.

NBA, Morey’in artık herkes tarafından bilinen “Özgürlük için savaşın. Hong Kong’un yanında durun.” Tweet’inin etkilerinden hala kurtulamadı. Bu Tweet, üç senenin büyük bölümünde televizyonlarda yayınlanmadı ve bazı sponsorlar tarafından üstü örtüldü. Lig, milyonlarca doların kaybına ve “yıllar süren iyi ilişkilerin” bozulmasına sebep olan yaptırımlar altında yürütüldü.

Nets‘in başına geçtikten iki ay kadar sonra Tsai, kendisini de bu tartışmanın içine attı. Morey’in destekçileri, Tsai’nin NBA’i Morey’i kovmaya ve Beyaz Saray’a ulaşan ancak daha önceden açığa çıkmamış dramalar için tam teşekküllü bir özür dilemeye zorladığına inanıyordu. Tsai aynı zamanda topluma açıkça yayınladığı bir açıklamada Morey’i “ayrılıkçı bir hareketi savunmak” sebebiyle suçladı.

Nets de NBA de Tsai’nin Morey’i kovdurmaya çalıştığını veya NBA’i özür dilemeye zorladığını reddetti.

Morey, fikir özgürlüğünü savunan güçlü destekçilerin de yardımıyla işini koruduktan sonra Nets, Morey’in Barclays Center’daki bir Rockets maçındaki biletini iade etti. Morey, Tsai’nin kendisine yapılan daveti geri çektiğini düşündü. Nets’e yakın bir kaynak, olası protestolar için yaşanan endişelerle bağlantılı olarak Tsai’nin bu karardan haberi olmadığını söyledi.

Morey, bu konu hakkında yorum yapmayı reddetti.

Tsai’nin Çin’le bağlantılı olan tek NBA takımı sahibi olduğunu söylemek güç. Strategy Risks adında New York tabanlı bir firma, NBA’deki 40 sahibin portföylerini inceleyerek kurumsal olarak Çin’le kurulan bağlarını ölçtü. Heat‘in sahibi Micky Arison, Çin ile de bağlantısı bulunan bir gemi turu şirketinin başkanı. Hornets‘in sahibi Michael Jordan, Nike’ın Çin’deki işlerinden milyonlar kazanıyor. Şirketin gelirlerinin %19’unun Çin’den geldiğini de bilmek lazım. Nuggets‘ın sahibi Stan Kroenke, Çin’de ofis açan ilk Premier Lig takımı konumunda olan ve oradaki en popüler futbol programlarından biriyle ortaklık yapan Arsenal’ın sahibi.

Bu yatırımlar; NBA’in, takım sahiplerinin ve oyuncuların ABD’de yaşansa pozisyon alacakları konularda sessiz kalmasını sağlıyor. 8.7 milyarlık net değerinin yarısından fazlası Çin’e bağlı olan Tsai kadar bu gerginliğe dahil olan bir sahip yok. Tsai takım sahibi olduğundan beri NBA, Alibaba ile uzun soluklu ortaklıklar kurdu ve taraftarlara şirketin platformlarından içerik izleme ile eşya satın alma imkanları sundu.

ABD-Çin arasındaki anlaşmazlıkta spor bir parlama noktası. ABD, Pekin’de düzenlenen Kış Olimpiyatları’na karşı diplomatik bir boykot uyguladı. Aralık ayında Kadınlar Tenis Birliği, Peng Shuai’ye yapılan muameleden dolayı Çin’de oynamayı süresiz bir şekilde durdurdu. Shuai, yüksek mertebeli bir Çin yöneticisini cinsel saldırıyla suçladıktan sonra toplumda çok nadir görülmeye başlanmıştı.

Tayvan asıllı Kanada vatandaşı Tsai, 58 yaşında. Ailesi, 1948’deki komünist ayaklanması sırasında Çin’den kaçtı. Babası Paul Tsai, Tayvan’da çok parlak bir öğrencilik dönemi geçirdi. Joe Tsai de 13 yaşındayken ABD’ye gönderildi ve New Jersey’de bir özel lisede okudu. Yale’de hukuk derecesi aldı ve sonrasında özel sermayede bir kariyere doğru yöneldi.

1999 yılında Tsai, Alibaba’nın kurucusu Jack Ma ile tanıştırıldı, sonra da Hangzhou’da küçük bir apartmanda çalışmaya başladı. Tsai, sonradan Ma’nın karakteri için “Kung Fu romanından çıkmış gibi” benzetmesini yaptı. Tsai, yıllık 700.000 dolarlık işinden vazgeçti ve Ma’nın vizyonunu gerçek bir kuruluşa dönüştürdü. Tsai, Alibaba’yı şirketleştirdi, sermayeyi büyüttü ve Ma’nın sağ kolu ve can dostu oldu.

Alibaba, Çin’deki en büyük şirketlerden biri haline geldi, satışları Walmart’ı geçti. Tsai, şirketin yılda bir yayınladığı raporlara göre Alibaba’nın %1.4’üne sahip. Tsai aynı zamanda Forbes tarafından dünyanın en zengin 254. insanı seçildi.

Son iki yılda Alibaba, Çin Komünist Partisi’nin büyüyen etkisi altına girdi, hükümetin büyüyen teknoloji endüstrisi üzerinde daha fazla kontrolü olması için yaptıklarından biri buydu.

Yapılan araştırmalara göre Alibaba, şu anda devlet kontrollü bir şirket.

Tsai’nin liderliğinde Alibaba, Çin’in “müdahaleci, her yeri denetim altında tutan ve bunu bireyleri daha efektik şekilde takip edebilen yeni teknolojiler sayesinde yapan” bir yer olmasına yardımcı olan şirketlere finansal yardımlarda bulundu.

Bu teknolojiler, hükümetin bir milyondan fazla Uygur Müslümanı’nı ve diğer etnik azınlıkları zorla “yeniden eğitme” programlarına maruz bıraktığı; Amerika hükümeti, diğer birkaç ülke ve insan hakları kuruluşları tarafından kültürel katliam olarak nitelendirilen politikaların uygulandığı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde de genişçe kullanıldı.

ESPN, Tsai’nin açıkça Çin’in Uygurlar üzerinde uyguladığı bu baskıcı politikaları desteklediğini söylediğine ya da Alibaba’nın bahsi geçen şirketleri finanse ettiğine yönelik bir kayıt bulamadı ancak birçok Çin uzmanı, bu konuda Tsai’yi sorumlu tutuyor.

Şirketin sahiplerinden biri olmasının yanısıra Tsai, Alibaba’nın yatırım komitesini de denetliyor. 2017’den 2019’a kadar Alibaba, Megvii şirketine üç büyük yatırım yaptı. 2018 yılında SenseTime, Alibaba’nın finanse etmesinin de yardımıyla 620 milyon dolar büyüdü ve o zamanlar dünyanın en değerli yapay zeka startup’ı haline geldi. Alibaba ve Alibaba’ya bağlı şirketler, an itibarıyla Megvii’nin %29.4’ünü, SenseTime’ın %7’sini kontrol ediyor.

Megvii ve SenseTime, Çin’in ABD ile global yapay zeka üstünlüğü yarışı için devlet tarafından desteklenen şirketlerin yarısını oluşturuyor. Bu şirketler işyerleri ve kamu sektörü için araçlar geliştiriyor ancak yüz tanıma teknolojileri Çin’in her yerde bulunan denetim ağıyla da bağlantılı.

Denetim, hükümetin söylemiyle terörizmi durdurmak ve devamlılık sağlamak için gerekli olan Çin’in Uygur topluluğunu kontrol altında tutması için önemli bir rol oynuyor. ESPN’in raporuna göre 2020 yılında Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki antrenman kampındaki Amerikalı koçlar, denetim altına alındı ve tacize uğradı. Bir koç, üç defa alıkonulduğunu söyledi ve oradaki atmosferi 2. Dünya Savaşı Almanya’sına benzetti.

NBA, sonrasında oradaki antrenman programını iptal etti.

2018’de tarafsız ve kar amacı gütmeyen, demokrasi yanlısı Freedom House kuruluşu, yayınladığı “Dijital Otoriterciliğin Yükselişi” başlıklı raporda Çin’i internet özgürlüğünü kısıtlama açısından en kötü ülke olarak tanımladı.

2019’da Hoffman’ın grubu; Megvii, SenseTime ve diğer teknoloji firmaların Sincan’daki kötü uygulamalarla bağlantılı olduğuna dair ciddi raporlar yayınladı. Araştırmacı grubun dediğine göre Megvii, yüz tanıma yazılımlarının polise gönderilebilecek bir “Uygur alarmı”nda kullanılması dahil güvenlik servisleriyle ortak çalışma içinde.

2019 yılında da hem The New York Times hem de Human Rights Watch’ın raporuna göre Megvii ve SenseTime, hükümetin Uygur nüfusunu takip etmesini sağlayan algoritmaları üreten şirketler arasındaydı.

Megvii ve SenseTime hakkında çıkan bu iddialar, Tsai’ye yakın bir kaynağın ESPN’e söylediğine göre Alibaba’yı endişelendirdi. Şirket, bu iki şirketin kurulunda koltuğu olmadığından ve direkt olarak dahil olmadığından emin olmak istedi.

Alibaba’nın yatırımları, şirketler kara listeye alınmadan önce gerçekleşmişti. Hatta kaynağın dediğine göre birkaç ABD’li yatırımcı da Megvii ve SenseTime’da hisse bulunduruyordu.

Bir endüstri denetim firması IPVM, 2020 ve 2021 yılında Megvii ve SenseTime hakkında ek kanıtlar açığa çıkardı ve ek olarak Alibaba’nın da Uygurları saptamak için kullanılan yazılımlara direktifler eklediğini söyledi.

Alibaba, bu teknolojinin asla bu amaçla kullanılma niyetiyle yapılmadığını söyleyerek cevap verdi. IPVM de Alibaba’nın açıklamalarını onayladı.

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin eski Çin yöneticisi Matt Turpin, 2019 yılında karalisteye alınması gereken diğer şirketler hakkında bir tartışmaya dahil oldu. Turpin, Tsai için “O, Pekin’in istediğini yapıyormuş gibi yansıtılmak üzere büyük baskı altında. Ben onda suç bulmuyorum. Çok zor bir konumda.” dedi.

Ancak Alibaba’nın Megvii ve SenseTime ile insan hakları ihlaline verdiği desteğin belgeli olduğunu ve NBA’in dur demesi gerektiğini de belirtti.

“Son baktığımda bu, parçası olmak için berbat bir şeydi. Bugünün NBA’inde anladığım kadarıyla bu, bir problem değil.” diyor Turpin.

Geçtiğimiz aralık ayında ABD Hazine Bakanlığı; Megvii, SenseTime ve altı diğer Çin şirketini kara listeye ekledi ve Amerikalıların o firmalarda stok bulundurmasını yasakladı. Departmanın sözcülerinden biri, şirketleri “hükümetin etnik ve dini azınlıkları baskılama politikalarıyla işbirliği içinde olmak” ile suçladı.

Çin analisti Schrader, Alibaba’nın hükümete olan bağlılığından dolayı Tsai’nin zor bir pozisyonda olduğunu kabul etti.

Fakat ona göre Tsai’nin seçim hakkı var.

“Joe Tsai istifa edebilir. Bunu yapmak zorunda değil. O, bir Kanada vatandaşı. Alibaba, bir katliamın parçası olurken bu seçimi yapma özgürlüğü var.” diyor Schrader.

Eski NBA Komisyoneri David Stern, Çin televizyonunda önemli anların yayınlanmasına yol açarak NBA’i 1980’lerin sonunda ülkeye tanıttı. Bugün, NBA Çin pazarı 5 milyar değerinde. (ESPN, bu pazarın %5’inin sahibi.)

Bütün yabancı şirketler gibi NBA’de Çin’de Komünist Parti’nin yönetiminde iş yapıyor. “ABD’deki gibi değil. Düzenleyici kuruluşlar size dava açıyor, siz de avukat tutup kendinizi savunuyorsunuz diye bir şey yok.” diyor California Üniversitesi’ndeki Çin ekonomisi uzmanı Victor Shih.

“Bir gecede sizi kapatabilirler. Çin Komünist Partisi, işletmelere çok baskı kuruyor. O insanlar için süreci yönetmek çok zorlaşıyor.” diyor Shih.



Ne Silver ne de lig yönetiminden herhangi bir isim, Çin’deki insan hakları ihlali hakkında yorumda bulunmadı. Lig, iki yıl önce Sincan’daki antrenman akademilerini kapattığında NBA yönetiminden Mark Tatum, birkaç kere bu hareketin insan haklarıyla bağlantılı olduğunu söylemekten kaçındı.

NBA, eşsiz olmaktan çok uzak. Birçok şirket, sonsuz Çin pazarından yarar sağlamaya çalıştı. Sonuç olarak Amerikan değerlerini satmakla suçlandılar. Bu şirketlerden biri de 2020 yılında “Mulan” filminin çekimlerinin bir kısmını Sincan’da çektikten sonra insan hakları aktivistleri tarafından eleştirilere maruz kalan Disney. Geçen yıl Disney, Hong Kong’daki yayın platformunun açılışını yaptığında “The Simpsons”ın Çin hükümetine eleştiriler bulunan bir bölümüne platformda yer vermedi.

2016 yılından beri ESPN, NBA maçlarını Çin’de yayınlayan dev teknoloji firması Tencent ile içerik paylaşımı üzerine ortaklık yürütüyor. Morey’in Tweet’inden sonra Çin’deki en popüler NBA takımı Rockets, Tencent’te resmen yok oldu. Morey, Houston’dan ayrılıp Philadelphia’nın başına geçtiğinde aynı durumu Sixers yaşadı.

Bu sezon mart-nisan ayı civarlarında Morey’in Tweet’inden sonra ilk kez Çin Ulusal Televizyonu’nda NBA normal sezon maçları yayınlandı. Devletin şirketlerinden Global Times, daha az maçın yayınlacağını ve yayınlarda dışarıdan yorumcuların davet edilmeyeceğini açıkladı.

2018’de Silver, Tsai’nin NBA’in Çin’deki kuruluna katılacağını açıkladı.

Bir sonraki baharda NBA, Alibaba ile olan ortaklığını genişletti ve şirketin platformlarında 700 milyon kullanıcısının NBA ürünleri satın almasını, özel anları izlemesini sağlayan ve bir NBA bölümü oluşturuldu.

O sonbaharda Tsai, Nets’i tamamen satın aldı. 2.35 milyar dolarlık ödemesi, herhangi bir ABD spor takımına ödenen en büyük miktardı.

Tsai, Nets’in tek sahibi olduktan iki ay sonra Morey, malum Tweet’i attı.

Morey’in Hong Kong’taki protestolara dahil olan arkadaşları vardı. Çin, protestocuların kimliklerini gizleyememesi için maske takmasını yasaklamıştı.

Morey Tweet’i attığında Tsai, gösteri maçlarına katılmak üzere Çin’e gitmek üzereydi. Kısa süre içinde Mark Tatum kendisiyle iletişim kurdu ve tweet’in Çin’de önemli tepki çektiğini söyledi. Tsai’ye yakın bir kaynağın söylediğine göre Tsai, orta yolcu rolünü oynayabileceğini düşünmüştü. Bir mektup yazdı ve uluslararası organizasyonları denetleyen Tatum’a yolladı. Tsai herhangi bir cevap alamadı ve özel uçağındayken Faceebok’tan paylaşım yaptı.

Tsai, bu mesajı “Tüm NBA taraftarlarına açık mesaj” olarak nitelendirdi. Çin tarihini Daryl Moret’in attığı tweet’in neden böylesine zararlı olduğunu açıklamaya davet etti, ligin bu kazayı atlatmasına yardım edeceğine söz verdi. Morey’in ayrıştırıcı bir hareketi desteklediğini işaret etti. Bu kısım Morey ve destekçileri için sıkıntılı bir kısımdı çünkü onlar, bu protestoları demokrasi için bir savaş olarak görüyordu.

Durum iki ülkenin de sosyal medyalarında büyüdükçe kıdemli NBA yöneticileri, Çin’in cevabına hazırlandı. Silver, Şangay’a seyahat etmek üzere Japonya’daydı. Bazı insanlar Komisyoner’in alıkonabileceğinden ya da hükümetin maçları başlamadan erteleyebileceğinden korkuyordu.

NBA, ilk açıklamasında Morey’in tweetinin Çin’deki taraftarları derinden yaraladığını kabul etti, bu gelişmeyi “talihsiz” olarak değerlendirdi. Lig, aynı zamanda bireylerin görüşlerini paylaşmasına yönelik desteğini de belirtti.

Bu tartışmadan önce bile NBA, bir oyuncunun insan haklarına dair konuşması ihtimaline karşı olası zararları hesaplamaya başlamıştı. Hong Kong ofisinin içindeki gergin politik iklim, ihtilaflar yaratıyordu ve NBA yöneticileri güvenlikleri için endişeliydi. Lig, diğer yabancı şirketlerin Çin’e özürlerini sunarak nasıl işlerini sağlam tutabildiğini araştırdı.

Bir anda her şey gerçek oldu. Birçok NBA yöneticisi ve lig genelindeki yöneticiye göre yapılması gereken belliydi: Lig, Morey’i kovmak zorunda kalacak ve herkese açık bir özür dileyecek.

Morey, direkt olarak en az bir NBA takım sahibinden Tsai’nin Çin’e yaranmak üzere kendisini kovdurmaya çalıştığını duydu. Turpin, Morey’e yardım etmek için gönüllü oldu ve Morey’in sadece Çin hükümetiyle değil aynı zamanda Tsai ile de savaştığına ikna oldu.

“Benim gözlemime göre Joe Tsai’nin bu konudaki rolü kesinlikle hiç yardımcı olmadı. Diğer takım sahiplerine bu durumun nasıl kabul edilemez bir şey olduğunu açıklıyordu. Ligin geri kalanının Daryl’a karşı dizilmesinin yolunu açtı.” diyor Turpin.

Nets, Tsai’nin bu konuya dahil olduğunu şiddetle yalanladı.

“Joe Tsai, Bay Morey’in tweeti hakkında herhangi bir takım sahibiyle asla konuşmadı ve Morey’in başına bir şey gelmesi için uğraştığını söylemek kesinlikle yanlış. Sadece Rockets, takımları hakkında kişisel kararlar veriyor.” dedi Nets sözcüsü Mandy Gutmann.

NBA’in İletişim Kolu Yöneticilerinden Mike Bass, Tsai’nin lig yönetimine karşı asla Dary Morey’in özür dilemesi ya da kovulmasına yönelik bir isteği olmadığını söyledi.

Yine de NBA’in belirtilen prensipleri, Çin’de iş yapma gerçekliğiyle çakışıyordu. “NBA, iki ayağı iki farklı teknede yakalandı ve bu tekneler birbirinden uzaklaşıyordu.“ dedi Fenton.

Şangay’dayken Tsai, hükümetin maçları iptal etmesinden endişe duydu. Alibaba’nın ortak kurucusu Jack Ma’dan şehir yöneticilerine ulaşmasını ve gösteri maçlarının devam etmesini söylemesini istedi. Ma, başarılı oldu. Bu sırada yeni filmi “Space Jam: A New Legacy”nin yapım sürecinde bulunan LeBron James, Çin’deki bir toplantıda toplantıya yakın bir kaynağa göre oyunculara Morey hakkında öfkeli cümleler kurdu. (Amerika’ya döndükten sonra James, Morey’in Hong Kong hakkındaki düşüncelerinde yanlış yönlendirildiğini söyledi.)

Rockets’ın özür dilemeye zorlaması ve Tsai ile James gibi güçlü karakterlerin karşısında olması sonrası Morey, kariyerini kurtarmak üzere hamleler yaptı. Paylaşımdan kısa süre sonra Tweet’i sildi ve “Tweet’i atarken niyetim herhangi bir Rockets taraftarı ve Çin’de bulunan dostlarımın alınması değildi. … Tweet’lerim tamamen benim düşüncelerim ve ne Rockets’ı ne de NBA’i temsil etmiyor.“ diye Tweet attı.

Morey, güncel ve eski Beyaz Saray yöneticileriyle, bir Demokrat valiyle ve karşısında toplanan insanlarla konuştu. Turpin, Kongre’nin ve Beyaz Saray’ın geri adım atması için çalıştı.

O zamanlar Çin üzerine yoğunlaşan bir ulusal güvenlik danışmanı olan Pottinger, Beyaz Saray’ın bir şekilde işaret bırakması gerektiğinin farkında olduğunu söyledi: “Beyaz Saray’da birçoğumuzun bu durumun çok kötü bir emsal oluşturduğunu düşündüğümüzü hatırlıyorum. Amerikalı şirketlerin değerlerimizi Çin’in sansürüne tahammül etme uğruna terk etmesini istemiyorduk.”

Pottinger, o zamanlar Başkan Yardımcısı konumunda bulunan Mike Pence ile direkt olarak konuştuğunu söyledi. Pence, sonrasında “NBA, o otoriter rejim tarafından sahip olunan bir şube gibi davranıyor.” dedi.

Kongre’deki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar Morey’e destek oldu ve NBA’e karşı konumlandı. Silver daha sonrasında başka bir açıklama yayınladı. Ligin ilk açıklamasının insanları sinirlendiğini, kafaların karışmasına sebeğ olduğunu ve net olmadığını kabul etti, NBA’in fikir özgürlüğüne duyduğu saygıyı tekrardan belirtti.

İstifaya zorlanacağını düşünen Morey, Sixers’a gitmeden önce bir seneyi daha Rockets’ta geçirdi.

ESPN’e yakın zamanda yaptığı bir açıklamada Silver, “NBA ailesinin her bir üyesini her zaman destekledik ve desteklemeye devam edeceğiz. Sosyal ve politik mevzularda kişisel görüşlerini açık eden Daryl Morey dahil.” dedi.

Çin ekonomisi üzerine okumuş Shih, “Yıllar geçtikçe Joe Tsai gibi iş insanları bu beklentileri öğrendiler. Bu, bir kanun değil. Sadece zamanla ‘Herkes bunu yapıyor. Toplumda negatif bir olay yaşanırken yapmam gerekenleri artık biliyorum’ demeyi öğreniyorlar.” dedi.

Tweet’ten yedi ay sonra NBA, Çin’deki lideri değiştirdi. COVID-19’un yayılmasıyla bir yılı aşkın süredir CEO olarak görev alan Derek Chang, istifa ederek Londra’ya, ailesinin yanına döndü. Yerine ise Çin’deki ilk ulusal spor kanalının kurulmasına yardımcı olan, NBA’le ilk televziyon anlaşmasının sonuçlanmasını sağlayan Ma Guoli’nin çocuğu Michael Ma getirildi.

Shih’e göre bu hamle mantıklıydı: “Böylesine çok bağlantıya sahip olan birini başa getirdiğinizde hükümetteki arkadaşlarını arayarak ‘Bak, bu bir kazaydı. Tüm hissedarlar için durumu iyi hale getirmek için ne yapabiliriz?’ diyebilirler.”

Lig, bu kararın Ma’nın yeteneklerine bağlı olduğunu açıkladı.

Tsai’nin Facebook gönderisinden iki hafta sonra yüzlerce Nets taraftarı üzerinde “HONG KONG’UN YANINDAYIZ” yazan siyah tişörtler giyerek maça geldi.

Protestocuların arasında 2016’da Hong Kong parlamentosunda yer edinmeyi başarmış 23 yaşındaki demokrasi yanlısı aktivist Nathan Law da vardı. Yemin töreni sırasında Law, Çin’e karşı olan bağlılık yemini protesto etti ve ekledi: “Beni zincirleyebilirsiniz, bana işkence edebilirsiniz, vücudumu yok bile edebilirsiniz ancak asla fikirlerimi hapsedemezsiniz.”. Sonrasında koltuğuna el koyuldu. Bir sonraki yıl ise hapse girdi. Geçen bahar İngiltere’ye iltica etti.

Law, ESPN’e Tsai’nin Çin Komünist Partisi’nin sözcüsü konumuna geldiğini ve bunu kılıfına uydurarak yaptığını söyledi.

“Ona bir girişimci, hayırsever ya da takım sahibi demeniz bir şeyi değiştirmiyor. Çin’deki otoriter rejim ile ABD arasında daha yumuşak bir yaklaşımla kanal oluyor, bu durum iç karartıcı.” diyor Law.

Tsai, ona yakın bir kaynağa göre karşı karşıya olduğu politik eleştilerin kaynağının kasıtlı olarak düşüncelerini saptıran insanlar tarafından gerçekleştiğini düşünüyor. Kişisel özgürlükleri savunuyor ancak belli bir istikrar seviyesi yakalayarak ekonomik büyüme ve hayat kalitesinin artışını sağlayabileceklerini savunuyor.

“Bu, fayda-maliyet analizi. 1.4 milyar insanın bulunduğu bir ülke yönetiyorsanız her şeyin özgür olması ve zıvadan çıkması ile zamanla insanların hayat kalitesini geliştirmek arasında bir seçim yapmak zorundasınız.” diyor Tsai.

NBA gibi Tsai de ABD’de sosyal adaletin savunucularından.

Tsai ve eşi Clara Wu Tsai, sosyal adalet kuruluşlarına yüzlerce milyon dolarlık bağışlar yaptılar. George Floyd cinayetinden sonra çift, Brooklyn’deki kuruluşlara toplamda 50 milyon dolar bağışta bulundu. 2021 Mayıs ayında ise Asyalılara karşı işlenen nefret suçlarına karşı 250 milyon dolarlık bir bağış gerçekleşti. Tsai ailesi, New York pandeminin merkezi konumundayken şehre binlerce maske ve ventilatör sağladı.

Tsai, 2019 yılında “Buraya görece gençken geldiğim için şanslıyım. Gelişim yıllarımın çoğunu ABD’de geçirdim, bu yüzden Amerikalıları anladığımı düşünüyorum. Kendimi sporla çok bağdaştırdım, ki spor Amerika’nın çok büyük bir kısmını oluşturuyor, iki taraftan da bakabiliyor ve arada denge kurabiliyor olduğum için şanslı hissediyorum.” dedi.

Tsai, Çin’deki insan hakları için ise başka bir tavır sergiliyor. 2019’da kendisine Çin’in akademik özgürlüklere getirdiği kısıtlamalar sorulmuştu.

Tsai, “Neyse o. Çin, bugün tek partili sistemle yönetiliyor, bu yüzden de akademik özgürlüklere ve ifade özgürlüğüne illa kısıtlamalar olacaktır. Bu, insanların hoşuna gider mi? Bence çoğu insanın gitmez ancak Komünist Parti’nin politikalarını diğer alanlarda da uygulayabilmesi için kontrole ihtiyacı var.” şeklinde cevap verdi.

“Tek partili sistem söz konusu çünkü Çin’deki seçkin aileler hala Çin’in gelişmekte olan bir ülke olduğunu savunuyor. İki geniş hedeften bahsediyorum: Nüfusun daha varlıklı olması ve daha iyi yaşaması, Çin kültürüne hakkındaki bu yeni oluşan anlayışı düzeltmek. Karşı görüşte olan insanların geri çekilmesini istiyorlar ve ne yapıyorlarsa doğru olduğunu düşünüyorlar.” diyor Tsai.

2018 yılında Tsai, Çin hükümetinin ekonomisini geliştirmek için demokratik özgürlükleri kısıtlamasının gerekli olduğunu söylemişti.

“Komünist hükümet için ülkede istikrar sağlamanın önemli olduğunu anlamanız gerekiyor. Amerika penceresinde fikir özgürlüğünden, basın özgürlüğünden bahsediyoruz ancak Çin penceresinde hükümetin istikrarı sağlamak için bunları sınırlayabilmesi önemli bir etken.”

2015 yılında Alibaba, 266 milyon dolar ödeyerek Hong Kong’taki en önemli İngilizce gazete South China Morning Post’u satın aldı. Okuyuculara Alibaba’nın gazetenin editöryel özgürlüğünü kısıtlamayacağını ısrarla söyleyen Tsai, Batı medyası tarafından gözardı edilen Çin perspektifini gazetenin sağlayacağını da belli etmişti. “Bakış açılarımız farklı, işlerin olduğu gibi yansıtılması gerektiğini düşünüyoruz.” dedi Tsai, gazete ile yapılan bir röportajda. Alibaba’nın gazeteyi almasının en büyük sebeplerinden birinin “günümüzün en büyük hikayesi Çin”in hikayesini anlatmak olduğunu söyledi.

2020’de The Atlantic’te yayınlanan “A Newsroom At the Edge of Autocracy” başlıklı bir yazı, gazetedeki yazarların protestocuları daha negatif ve agresif göstermek için Hong Kong’taki protestolar hakkında kullandıkları dili nasıl değiştirmek zorunda kaldıklarından bahsediyordu.

Ne Tsai, ne de Alibaba’dan herhangi biri gazetenin editöryel politikalarını değiştirmeye yönelik bir adım atmadı.

Geçen yıl CNBC ile yapılan bir röportaj sırasında Tsai, Hong Kong’un 2020’de yayınladığı ve otoritelerin en az 150 demokrasi yanlısı aktiviste, akademisyeni, avukatı ve gazeteciyi tutuklamasına yol açan Ulusal Güvenlik Kanunu’nu savundu. ABD ve diğer ülkeler, cevap olarak ekonomik yaptırımlar uyguladı.

İş adresini Hong Kong olarak belirleyen ve orada ikamet bulunduran Tsai, Morey eleştirilerinin olduğu zamanlar argümanlarını kısıtlamaların istikrar için gerekli olduğu ve ayrımcılığa karşı Çin’i savunduğu üzerinden oluşturdu.

“Bu kimin için? Bu, ayaklanmaya karşı. Bu, Hong Kong’u farklı bir ülke olarak ayırmaya çalışan insanlara karşı. Topraklarımızı ayırmaya çalışan dış güçleri önleyeceğimizden emin olmak istiyorum. Hong Kong’a bence bu açıdan bakılmalı.”

Tsai’ye yakın bir kaynağın söylediğine göre Tsai’nin Hong Kong hakkındaki düşünceleri orada yaşadığı kişisel deneyimlerden şekilleniyor. Kaynağa göre isyancıların Hong Kong parlamentosunu bastığına, mülklere yağmacılık yaptığına ve Çin bayrağına zarar verdiğine şahit oldu. Tsai, yine kaynağın dediğine göre protestocuların Mandarin dilini konuşanlara saldırıda bulunduğunun farkındaydı ve bu yüzden fiziksel olarak tehdit altında hisetti. Tsai, “barışçıl prostestocuların basitçe daha fazla özgürlük istemesi” anlatısının Batı medyası tarafından oluşturulan yanlış bir algı olduğunu düşünüyor.

CNBC röportajında Tsai’den Çin’deki insan hakları konuları üzerine yorum yapması istendiğinde “Hangi insan hakları ihlali hakkında konuştuğunuz konusunda spesifik olmalısınız çünkü benim Çin’de gördüğüm, nüfusun %80-90’ı hayatlarının her geçen yıl gelişmesinden dolayı çok mutlu.” cevabını verdi.

Tsai’nin cevabı Çin sosyal medyasında büyük yankı uyandırdı ve tartışmalı bir konuyu pozitif bir reklam malzemesi haline getirildiği söylendi. Bazıları bu röportajı Tsai’nin “parlama anı” olarak nitelendirdi.

“Hong Kong’daki ayaklanmanın dış güçler tarafından yapıldığını düşünmesi tamamen yanlış. Hong Kong halkının kendi fikirleri var. Onlar, demokrasi istiyor.” diyor Law.

New York Üniversitesi Hukuk Departmanı’ndan emekli profesör olan ve yıllarca Amerikalı şirketlerin Çin’deki tanıtımı üzerine çalışan, Tsai’nin babasının sınıf arkadaşı Jerome Cohen, Tsai’nin bir nebze çarpıtılmış bir tablo çizdiğini düşünüyor.

Cohen, 2016’da Tsai’nin 30 milyon dolar bağış yaptığı ve okula babasının adının verildiği Yale’deki tartışma panellerine yer aldığını söyledi.

Cohen, bir sonraki panelde Tsai’nin Çin’deki insan hakları hakkında endişeleri önemsiz gösterdiğini belirtti.

Cohen, şaşırmadığını söyledi: “Çin’de milyar dolarlar kazanan bir insanın ağzından çıkacak argümanları zaten tahmin etmiştim.”
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#292 - 14.07.2022 04:07
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


#293 - 14.07.2022 10:30
Başarılar
Mutlu
1
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Mutlu tepkisini veren kullanıcı(lar):
BiA,
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#294 - 14.07.2022 16:01
Başarılar
Teşekkürler, rolde görüşmek dileğiyle.
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#295 - 14.07.2022 16:01

Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#296 - 15.07.2022 02:19
Yüzde Yüz Vice 10.Bölüm | Ryan Godrone

[YAYIN] Julya Yalenchka: * * Vice News - "Yüzde Yüz Vice" - Program Giriş Jeneriği * *
[YAYIN] Julya Yalenchka: Herkese mutlu akşamlar sevgili Vice şehri sakinleri! Kısa bir aradan sonra tekrardan-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... kameraların karşısında olmak mutluluk ve onur verici. Umarım keyifleriniz yerindedir.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Yerinde değil ise televizyonun başında ayrılmamanızı ve yanınıza birer bisküvi ve çay ya da-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... benzeri bir içecek almanızı tercih ediyor, öneriyorum. Evet, sıra şimdi arkanıza yaslanma vakti!
[YAYIN] Julya Yalenchka: Artık ritüel haline gelen Yüzde Yüz Vice, her zaman olduğu gibi sahnelerde.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ve biliyorsunuz ki her bölümde birbirinden farklı ve değerli konuklarım yer alıyor.
[YAYIN] Julya Yalenchka: En son ki yayınımızda çok değerli ve benim için yerinin çok ayrı olduğu Henry Dunkirk vardı.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ve bugün ki yayınımız da "Yüzde Yüz Vice'ın 10.Bölümünde" çok değerli konuğum-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... Burnout Garage'ın aktif olarak sahibi Ryan Godrone bulunuyor. **sol eli ile Ryan'ı referanslar**
[YAYIN] Julya Yalenchka: Hoş geldin, Ryan. Seni görmek mutluluk verici. Kendini nasıl hissediyorsun?
[YAYIN] Ryan Godrone: Teşekkürler Julya. Bu programda olmak mutluluk verici.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Senin ile görüşmeyeli uzun zaman oluyor aslına bakarsan. Hem ortak olarak hem bir arkadaş olarak. Değil mi?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Nihayet doğru zamanda ve doğru yerde karşılaşabildik. Adımıza sevindim.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Kendini heyecanlı hissediyor musun?
[YAYIN] Julya Yalenchka: * * Yayını telefondan izlemek adına: /yayinlar > Vice News * *
[YAYIN] Ryan Godrone: Aslında heyecanlı değilim.  Daha önce birkaç programa katılmıştım.
[YAYIN] Ryan Godrone: Gelecek adına benim de kendi televizyon programımı yapma gibi bir hedefim var. Senden bir şeyler kapmak güzel olur.
[YAYIN] Ryan Godrone: Bakarsın programımım ilk konuğu da sen olursun Julya.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **Güler** Bilmem, zaman neyi gösterecek hiç kimse bilemez, Ryan. Adına sevindim doğrusu.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet şimdi! **ellerini yavaş bir şekilde birbirine vurur.** Yüzde Yüz Vice'ın formatı değişti ve bunu-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... bir kaç hafta önce internet sitemizde haber olarak paylaşmıştık. Ve bir çok yayında da bahsediyorum zaten.
[YAYIN] Julya Yalenchka: İstersen sana kısa bir özet geçeyim yeni format ile alakalı.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Öncelikle programımız iki yarıdan oluşuyor. İlkyarıda konuklar kendilerini tanıtıyor. Yine rutin konuşma, sohbet.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Daha sonrasında ikinci yarıya giriş sağlıyoruz. Kısa bir reklam arasından sonra tabi ki.
[YAYIN] Julya Yalenchka: İkinci yarıda özenle seçtiğim ve halkın merak ettiği soruları harmanlayıp, sade bir şekile getirip-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... sana yöneltiyorum. Çok basit aslında. Anlamadığın bir şey var mı?
[YAYIN] Ryan Godrone: Tamamen net! Merakla soruları bekliyorum.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Sorulara geçmeden önce; kendini bizlere ve sevgili dinleyicilerimize tanıtır mısın lütfen?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ryan Godrone nasıl biri? Ne iş yapar? En sevdiği hobi nedir?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Kısaca bahset lütfen.
[YAYIN] Ryan Godrone: Ryan Godrone, hayatını arabalara aramış bir iş adamı denilebilir. Şu anda K&D şirketler grubu genel müdürüyüm.
[YAYIN] Ryan Godrone: Şirket kurucumuz Kylan Drake bu şirketi " Hayalleriniz için" parolası ile kurdu.
[YAYIN] Ryan Godrone: K&D şirketler grubu olarak amacımız insanları ve hayallerini bir araya getirmek. Örneğin hayaliniz olan bir spor arabaya Burnout garajında ulaşabilirsiniz. Hayaliniz olan sahneye Blackpearl gece kulübünde erişebilirsiniz.
[YAYIN] Ryan Godrone: Veya hayallerinizdeki kadınlar Supernova Bar'da tanışabilirsiniz. Kısaca, parolamız hayaller.
[YAYIN] Ryan Godrone: Hayatım çoğu bu işleri rayına sokmak ve ilerletmek ile geçiyor. İşte Ryan Godrone.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Voav, oldukça etkili ve özverisi ile yoğun bir iş adamısın, Ryan. Tekrar memnun olduk o halde.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bu arada bilmeyenleriniz vardır ki; bende K&D şirketler grubunun basın muhabiriyim aynı zamanda ...
[YAYIN] Julya Yalenchka: Yani özet olarak Ryan ile ortağız denilebilir. Kendisini oldukça seviyorum ve çok sıcakkanlı.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ki özellikle garajında çalışan personeller, Ryan. Hepsi birbirinden sıcakkanlılar. Oldukça çalışmaya  yatkın-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... bir personel kadron var. Bunu neye borçlusun? Şehrin en iyi garajlarından birisi olmak nasıl bir duygu?
[YAYIN] Ryan Godrone: Garajıma eleman alırken dikkat ettiğim en önemli etken bu işi seviyor mu? Garajımda çalışan biri on binlerce dolar para.
[YAYIN] Ryan Godrone: .. kazanır. Para için garajda çalışmak istiyorsa bunu yapamaz. Garajımda çalışan herkes arabalara aşık.
[YAYIN] Ryan Godrone: İşini severek yaparsan başarılı olursun, başarılı olursan para kazanırsın. Tıpkı senin gibi Julya.
[YAYIN] Julya Yalenchka: * * Yayını telefondan izlemek adına: /yayinlar > Vice News * *
[YAYIN] Ryan Godrone: Programını takip ederken bunu fark ettim. Sen işini severek yapıyorsun ve başarılırsın.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **Tebessüm eder** İltifatların için ayrıca teşekkürlerimi iletmekten mutluluk duyuyorum, Ryan.
[YAYIN] Ryan Godrone: Burnout garajı şehrin en uzun süredir aktif olan garajlarından birisi. Başarının sırrı ne mi? İşini severek yapmak.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ve sende bunu en iyi başaranlardan birisisin; sonuç ortada.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Aslına bakarsan, Ryan. Başarının sırrı; işi severek yapmak denilebilir mi?
[YAYIN] Ryan Godrone: Kesinlikle.
[YAYIN] Ryan Godrone: Sen gol attıktan sonra sevinmeyen futbolcu gördün mü?
[YAYIN] Julya Yalenchka: **güler** Kim bu zamana kadar görebildi ki?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bu arada; arabalar konusu açılmışken sormak istiyorum müsadenle.
[YAYIN] Julya Yalenchka: En sevdiğin araba modelini öğrenebilir miyim? Ve şuan aktif olarak hangi modeli kullanıyorsun?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bize biraz bahseder misin lütfen?
[YAYIN] Ryan Godrone: Japon arabaları favorim tabi ki. Şu anda bir Nissan Silvia S13 kullanıyorum.
[YAYIN] Ryan Godrone: Japonlar doksanlı yıllarda insanlara istedikleri gibi tasarlayabileceği arabalar sundular.
[YAYIN] Ryan Godrone: Bunları boş bir tablo gibi düşün. Biz sanatseverler de bu tabloyu sanat eserine çevirdik.
[YAYIN] Ryan Godrone: O yıllarda üretilen tüm Japon makinelerini severim. Silvia, Skyline, Supra veya Lancer Evolution.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Aralarında ki favorim kesinlikle Skyline olabilir bu arada. Bir süre Silvia modellerini de kullanmıştım-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... gerçekten çok iyi arabalar. Hızı severim, hıza olan bir tutkun var mı peki seninde? Tabi tam adamına sordum. **gül
[YAYIN] Julya Yalenchka: .. **güler, kamera sahneyi çekmetedir.**
[YAYIN] Julya Yalenchka: * * Bu yayını telefondan izlemek adına: /yayinlar > Vice News * *
[YAYIN] Ryan Godrone: Skyline demek. Caddelerde bir söz vardır, Skyline GTR bir elmas kadar değerlidir.
[YAYIN] Ryan Godrone: Ama Skyline GTR süren bir kadına paha biçilemez. **Gülümser**
[YAYIN] Ryan Godrone: Bu arada Skyline demişken, Burnout araç dergisinin son sayısını bu modeli ele aldık.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet, bize de biraz bahseder misin lütfen dergiden?
[YAYIN] Ryan Godrone: Aranızda hala daha okumayanlar varsa göz atabilirler. Bir diğer sayıda ise çılgınları olan Supra modelini ele alacağız.
[YAYIN] Ryan Godrone: Tipik bir araç dergisi Julya. Her sayısında okuyucuların isteklerine göre bir modeli inceleyeceğiz ...
[YAYIN] Julya Yalenchka: Gerçekten kulağa hoş ve insanları bilgilendirici bir dergi paylaşımı olmuş, Ryan. Öncelik olarak buradan sana-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... bütün Vice şehri adına teşekkürlerimi iletiyorum. Severek takip ettiğim dergi konsepti.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Gerçekten severek okuyorum, insanları bilgilendirici detaylar bulunuyor.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Peki ya Ryan, dergiyi okumak isteyen kişiler tabi ki bu yayından sonra olacakdır.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Okumak isteyenler dergiye nasıl erişim sağlayabilir? Nereden ulaşabilirler?
[YAYIN] Ryan Godrone: Derginin internet sitesinden ulaşabilirler. www.burnoutaraçdergisi.com ((Forum/Vice.net/Burnout araç dergisi))
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet millet duydunuz! Vice Net üzerinden ulaşım sağlayabilirsiniz. Gerçekten kaliteli bir iş yaptığınızı-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... belirtmeyi es geçemem Ryan, gerçekten bu işin hakkını veriyorsunuz. Bütün garaj ve şirketler grubu olarak.
[YAYIN] Ryan Godrone: Dergiye yorum yapan bir kullanıcı Burnout garajda geçerli on beş bin dolarlık bir hediye çekine sahip olacak. Bunu da..
[YAYIN] Ryan Godrone: .. eklemek gerekiyor.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Hem para, hem hayal, hem de başarı ve sevgi. Daha ne olsun?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Hepsi bir arada diyebilir miyiz? Bana göre öyle.
[YAYIN] Ryan Godrone: Toplam on üç işletmemiz ile hepsiiii bir arada!
[YAYIN] Julya Yalenchka: Peki ya işletmelerinden biraz bahseder misin lütfen?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Yani toplam üç adet işletmen var dedin; yayınımıza tekrar katılanlar adına bizim için paylaşır mısın tekrar?
[YAYIN] Ryan Godrone: Tabi. Burnout garaj, Blackpearl gece kulübü, Donat's of Heaven donat dükkanı, Burnout GoKart Arena, Burnout Araç dergisi
[YAYIN] Ryan Godrone: ... Burnout Enerji içecekleri, Silverstone Pawnshop, Supernova Teras Bar, otel ve Japon barımız var.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bu arada, Donat's of Heaven donat dükkanına kesinlikle uğramalısınız arkadaşlar. Bu zamana kadar yediğim en iyi-
[YAYIN] Ryan Godrone: Unuttuğum oldu mu? Sekreterimin burada oolmasını isterdim.
[YAYIN] Julya Yalenchka: .. donatlar olabilir. Tabi Burnout Enerji içecekleri de buna dahil. Gerçekten ikisi bir arada, müthiş oluyor.
[YAYIN] Ryan Godrone: Burnout enerji içecekleri çok kapsamlı bir projede. Şu anda şehrin dört bir yanındaki eğlence mekanlarında satışta.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **güler** Unuttun varsa da aklına geldiği zaman bizler ile paylaşabilirsin, Ryan.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **saatini kontrol eder ve Ryan'a bakınır.** Evet, Ryan. Yavaş yavaş ilk yarının sonuna geliyoruz.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Dilersen kısa bir reklam arasına gidelim. Hem bizler de biraz dinlenmiş oluruz.
[YAYIN] Ryan Godrone: O kadar oldu mu? Burada zaman çok hızlı geçiyor Julya.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Daha sonrasında tekrardan ikinci yarı ile ve birbirinden özel aynı zamanda  zorlayıcı sorular ile-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... televizyon ekranlarının başında olacağız. Evet millet, kısa bir reklam arası daha sonrasında-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... tekrardan Yüzde Yüz Vice'ın 10.Bölümünün ikinci yarısı ile karşınızda olacağız.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bendeniz Julya Yalenchka, değerli konuğum Ryan Godrone ile birlikte ilk yarının sonuna geliyoruz.
[YAYIN] Julya Yalenchka: İkinci yarıda görüşmek dileğiyle. Bizler ile kalın, esenle kalın!
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet millet. Tekrardan kısa bir reklam arasından sonra televizyonların karşısındayız.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bu gün ki yayınımızda değerli konuğum; Ryan Godrone ile birlikte ilk yarıyı başarılı bir şekilde, ter dökmeden-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... atlattığımızı belirtmek istiyorum. **gülme sesleri**
[YAYIN] Julya Yalenchka: * * Yayını telefondan izlemek adına: /yayinlar > Vice News * *
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet, Ryan. **Ryan'a bakınır.** İkinci yarı ile birlikteyiz tekrardan. Ne düşünüyorsun? Birbirinden zor sorular-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... geliyor diyebilir miyiz?
[YAYIN] Ryan Godrone: Zor sorular sorun millet, emin olun istediğiniz cevapları vereceğim.
[YAYIN] Ryan Godrone: **Gülerek** Yarın sabah manşet olmak güzel olacak.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **Güler** Onu zaman gösterecek. Pekala, o halde vakit kaybetmeden sorulara geçelim.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Şimdi; eğer olurda ekstradan sorular sormak isteyen vatandaşlarımız var ise-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... iletişim hattını bırakmak istiyorum; 221-38-18 numaralı telefona sevgili ve değerli konuğum Ryan Godrone'e-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... sormak istediğiniz soruları belirtebilirsiniz arkadaşlar. O halde vakit kaybetmeden ilk sorumuza geçelim.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet, Ryan. Hazır mısın? İlk soru geliyor.
[YAYIN] Ryan Godrone: Hazırım.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Burnout Garage'dan daha önce bir faaliyetin var mıydı tamirhane ile ilgili?
[YAYIN] Ryan Godrone: Güzel bir soru, evimin yüz ölçümünü ya da cebimdeki parayı soracağınızı düşünüyordum.
[YAYIN] Julya Yalenchka: * * Yayını telefondan izlemek adına: /yayinlar > Vice News * *
[YAYIN] Ryan Godrone: Bir süre Japonya'da bir tamirhanede görev aldım. Benim için çıraklık dönemi denilebilirdi.
[YAYIN] Ryan Godrone: Daha sonra işler ilerledi ve yolun sonu Vice şehrine çıktı.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ve iyi ki çıkmış. Gerçekten, böylesine bir olanak sağlayan şirket sayısı neredeyse "yok" denilecek kadar az.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Sonuçta ne de olsa artık "Burnout" sadece bir tamirhane olmaktan çıktı, genel bir şirket oldu diyebiliriz.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Her türlü platformda kendisini gösteriyor. Basında bile, mesela ben. **güler**
[YAYIN] Julya Yalenchka: Pekala, o halde ikinci sorumuza geçelim, Ryan. İzninle.
[YAYIN] Ryan Godrone: İçimden bir ses tehlikeli bir soru olacak diyor, dinliyorum.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **Güler** Neden Burnout? Neden başka bir isim olmadı? Burnout'un senin için anlamı nedir, Ryan? ...
[YAYIN] Julya Yalenchka: Aslında bu soruyu KD'e sormam lazımdı fakat kendisi ne yazık ki burada değil.
[YAYIN] Ryan Godrone: Bunu kurucumuz Kylan Drake'e ya da senin dediğin gibi KD'ye sormak gerekiyor.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Onun yerine ve temsili olarak sen buradasın; senin cevaplamını öngörüyorum. Lütfen bizler ile paylaşır mısın?
[YAYIN] Julya Yalenchka: O halde soruyu şöyle değiştireyim istersen; Burnout Garage senin için ne anlama geliyor?
[YAYIN] Ryan Godrone: Bir gün programına konuk alırsan bunu KD'ye sormalısın. Sadece şunu söyleyebilirim...
[YAYIN] Ryan Godrone: Burnout'un kuruluş  amacı hayali arabalar olan insanları bir araya getirmek.
[YAYIN] Ryan Godrone: Ve Burnout caddelerde bıraktığı lastik izleri ile bunu Vice şehrinde kesin olarak başardı. Bu lastik izleri Burnout'un..
[YAYIN] Ryan Godrone: başarısının bir imzası. Ve bu lastik izleri, sürücülere yol göstermeye devam ediyor.
[YAYIN] Ryan Godrone: Umarım soruna istediğin cevabı verebilmişimdir.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **Tebessüm eder** Evet, öncelik olarak teşekkür ediyor ve diğer soruya geçiyorum.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Tekrardan hatırlatalım; değerli konuğum Ryan Godrone'e sormak istediğiniz sorular var ise 2213818 numaralı telefona-
[YAYIN] Julya Yalenchka: .. mesaj atabilirsiniz. Pekala, üçüncü soruya geçiyorum o halde.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Burnout Garage faaliyetlerini devam ettireli ne kadar süre oldu? Ne zamandır Burnout Vice şehri ile birlikte?
[YAYIN] Ryan Godrone: 25 Nisan 2020 tarihinde Burnout Garage Vice şehrinde açıldı. Yaklaşık iki buçuk yıl.
[YAYIN] Ryan Godrone: Voav, bu gerçekten fazla. Biliyor musun Julya, sen sorana dek bunu fark etmemiştim.
[YAYIN] Ryan Godrone: Geriye dönüp baktığımda gerçekten çok fazla zaman geçmiş.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **Güler** Gerçekten kulağa hayret edici geliyor. Koskoca iki buçuk yıl. Hiç zor olmadı mı, Ryan ..
[YAYIN] Julya Yalenchka: Yani en azından senin garajın başına geçtiğin süreden itibaren; hiç zorlanmadın mı?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bazı firmalar daha bir hafta dahi tamirhanelerini bırak şirketlerini idare edemiyor.
[YAYIN] Julya Yalenchka: İlla ki bir zorluğu olmuştur; merak etmedik değil. **gülümser**
[YAYIN] Ryan Godrone: Sabah erken kalk, su iç ve yazılım öğren. **Gülerek** Bunları her gün sosyal medyada görüyoruz.
[YAYIN] Ryan Godrone: Başarının sırrı bu mu millet? Hadi ama! Size söylediğim gibi, sevdiğiniz işi yapın.
[YAYIN] Ryan Godrone: Zorlukları tabi ki var Julya ama sevdiğin işi yaptığın sürece zorlukları aşıp hedefe ulaşmak kaçınılmaz oluyır.
[YAYIN] Ryan Godrone: **Öksürür** E-hm, oluyor.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet, değerli cevapların için teşekkür ederim. O halde dördüncü sorumuza geçiyorum.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Burnout Garage, bu yerlere gelebilmek adına nelerden fedakarlık yaptı?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Kısaca şuan ki konumunuza gelebilmek adına, ne tür bir fedakarlık yaptınız, Ryan?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bizler ile paylaşır mısın lütfen?
[YAYIN] Ryan Godrone: Genel olarak K&D şirketler grubunda bulunan işletmeler adına cevap vermek isterim.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Lütfen.
[YAYIN] Ryan Godrone: Fedakar nedir? Kendini ya da bir şeyini feda etmekten kaçınmayan kişi.
[YAYIN] Ryan Godrone: Bu şirketler hayatım olmuş durumda, günlerim bununla geçiyor. Burnout garaj veya diğerleri için hayatımı feda ettim..
[YAYIN] Ryan Godrone: diyebilirim. Bundan oldukça mutluyum, tüm çalışanlarımla mutluyuz.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bunu duymak gerçekten şeref verici. Peki ya ekstradan bir şey daha merak ediyorum, müsadenle...
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bir noktadan sonra hiç "bıktım" dediğin bir an oldu mu? Olduysa bizim ile paylaşır mısın lütfen?
[YAYIN] Ryan Godrone: İnsanlar ile uğraşmak, insanları bir sisteme adepte etmek zor iştir. Bazı insanlar gerçekten insanı bıktırıyor.
[YAYIN] Ryan Godrone: Bıkmak yanlış bir kelime olabilir, yorulmak daha iyi. Bu iş temposunda yorulduğumda arabama atlar ve gece sürüşüne çıkar
[YAYIN] Ryan Godrone: ..çıkarım. Sol kolum camdan sarkıyor, radyoda seksenler müzikleri ve yıldızların aydınlattığı yolda sürüş.
[YAYIN] Ryan Godrone: İşte bu gerçekten iyi hissettiriyor Julya.
[YAYIN] Julya Yalenchka: O halde yıldızların aydınlattığı sürüşüne bir konuk alır mısın? **güler**
[YAYIN] Julya Yalenchka: Mesela birlikte diyebilir miyim? 
[YAYIN] Ryan Godrone: Neden olmasın? **Gülümser**
[YAYIN] Julya Yalenchka: * * Bu yayını telefondan izlemek adına: /yayinlar > Vice News * *
[YAYIN] Julya Yalenchka: Anlaştık, o halde sözünü aldım, Ryan. Pekala son bir diğer sorumuza geçiyorum izninle.
[YAYIN] Ryan Godrone: Numara beş, dinliyorum.
[YAYIN] Julya Yalenchka: ** saatini kontrol eder ** Bu arada yayınımızda son bir saati geride bırakmışız. Gerçekten mutluluk verici.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ve şunu da belirtmek isterim ki; Yüzde Yüz Vice'ın ve kendi bireysel rekorum toplam iki saat aktif-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... bir şekilde ekranların karşısında olmaktı. Maksimum rekorum bu şuana kadar. Şehir de en çok süre alan yayın ise-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... benim için çok değerli ve özel bir yeri olan Sir Randolph Mitchell'in toplam beş saatlik yayını.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Voav, koskoca beş saat. Baksana, Ryan, beş saat boyunca bir yayın yapabilir misin? Konuşamazsın bile bir süre sonra.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bu arada, Sir'e buradan sevgilerimi iletiyorum. Ki eminim şuanda televizyonun karşısında bizleri izliyordur.
[YAYIN] Ryan Godrone: Zor iş, Randolph'u tebrik ederim. Beş saat boyunca anlatacağım şeylerim var ama bunları kendi programıma saklıyorum.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ben şuanda buradaysam, şehrin en iyi muhabirlerinden birisiysem; onun sayesinde ve sevgili Henr ...
y Dunkirk sayesinde.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Yakın zamanda faaliyet alacak programının ilk bölümünü benim dışında söz verdiğin birisi var mı, Ryan?
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ne de olsa ilkler, her vakit en iyisidir. **gülümser**
[YAYIN] Ryan Godrone: Programımda ilk konuk sensin. İlkler en iyisi midir bilmem ama ilkler unutulmazdır.
[YAYIN] Ryan Godrone: Sana bana sorduğun kadar basit sorular soracağımı sanma. Programa çıktığına pişman olabilirsin.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **güler** İnan bana sorduğum sorular "soru" değerini taşımıyor bile.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bunlar henüz hiç bir şey. Şahsi düşüncemi belirtmek istiyorum.
[YAYIN] Ryan Godrone: Hadi ama Julya! İnsanlar özel hayatım ile ilgili sorular sormanı bekliyor.t
[YAYIN] Ryan Godrone: Onlara istediklerini ver.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bizi; Vice News'i diğer firmalardan ayıran şey nedir biliyor musun? Her vakit doğal kalabilmeyi başarma.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Hiç bir zaman hayatımızın bir köşesinde kurgu olmadı, olmayacak da.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Vice News'de muhabirler özel bir eğitimden geçiyor, özel bir mülakata dahil oluyorlar.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Şu zamana kadar şehrin en iyi muhabirleri nereden çıktı diye araştırma yaparsan sana kısa bir cevap vereyim.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Hepsi Vice News'den çıktığına emin olabilirsin.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Basında tek önemli olan şey; gündeme ayak uydurabilmek ve kalemini de ona göre şekillendirmek denilebilir.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Şuanda televizyon programlarının arasında en iyi talkshow programı hem istatisliksel olarak hem de genel kitle olarak-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... en iyi program "Yüzde Yüz Vice" programı. Ve bu programa karşı olacak şuana kadar bir televizyon programı olmadı b
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... bile. Olmayacak da. Çünkü her programının kendine özgün bir konsepti var ve konsepti çalmak..
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... bir insanın hakkına girip, onun emeğini kendi emeğimiş gibi göstermek, karaktersizlikden başka bir şey değil.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Sir Randholp Mitchell ve Henry Dunkirk'den öğrendiğim tek bir şey var:
[YAYIN] Julya Yalenchka: Tek olmasına bakma; tek fakat öz. Beni şuanda burada olmamı sağlayan şey.
[YAYIN] Julya Yalenchka: "Her zaman ne yapıyorsan yap, en iyisini yapmak zorundasın. Her olaya spesifik bakmayı ve kendine özgün-
[YAYIN] Julya Yalenchka: .. yorumlarını insanlar ile buluşturmalı ve onlara bu işi severek yaptığını hissettirmelisin."
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bence bunu en iyi şekilde yaptığım için şuanda buradayım.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ve inanın, şuanda bu konumda yer almak hiç de kolay değil. Olmayacak da.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Pekala, Ryan. Son bir sorumuza geliyorum müsadenle.
[YAYIN] Ryan Godrone: Evet değerli Vice şehri sakinleri, gördüğünüz gibi Julya bana Vice News'u pazarlamaya çalışıyor.
[YAYIN] Ryan Godrone: Vice News'i satın aldığımı ve artık ismini Burnout FM olarak değiştirildiğini duyurmak isterdim ama böyle bir şey olmaya
[YAYIN] Ryan Godrone: ... olmayacak. Gelecek planlarımızda yok. Evet Julya, son bir sorunu dinliyorum.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bay Valachi'nin karşısına geçmek istiyorsan şansını deneyebilirsin, Ryan.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **gülümser** Biliyorsun ki Vice News şirketi Valachi Corporation altında bulunan bir departman.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ve Valachi Corportation'un altında bir sürü departman bulunuyor. Kısaca bir sürü şirket.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Onlara rakip olmak istiyorsan, şansını deneyebilirsin. **güler** Ki bu zamana inan hiç kimse olamadı.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Her neyse, her neyse. Konumuza dönelim.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Son sorumuza geliyoruz; Vice şehri sakinleri Burnout Garage'a katılmaları adına nasıl bir yol izlemeli?
[YAYIN] Ryan Godrone: Burnout garaj bu şehirde arabalara çılgınlık derecesinde bağlı insanların takıldıkları bir yer.
[YAYIN] Ryan Godrone: Eğer siz de arabalara çılgınlık derecesinde bağlıysanız aracınıza atlayın ve Burnout garajına sürün millet.
[YAYIN] Ryan Godrone: İşte bu kadar basit.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet millet. Bugün ki Yüzde Yüz Vice'ın da yavaş yavaş sonuna geliyoruz.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bugün ki sevgili ve değerli konuğum Ryan Godrone ile Yüzde Yüz Vice adı altında televizyon ekranlarındaydık.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Evet, yayın süremiz yaklaşık bir saat otuz dakikayı buldu. Bunun için ayrıca teşekkür ediyorum, Ryan.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Beni kırmayıp programıma konuk olduğun dolayısıyla sana ayrıca bir yemek sözü veriyorum.
[YAYIN] Ryan Godrone: Benim için zevkli geçen bir saat otuz dakikaydı. Sözlere bir bakalım; yıldızların altında sürüş...
[YAYIN] Ryan Godrone: ilk programıma konuk olma ve yemek. Bunları umarım sekreterim not alır.
[YAYIN] Julya Yalenchka: **güler** Bu arada kendisine de ayrıca saygılarımızı iletiyoruz. Pekala.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Bendeniz Julya Yalenchka, Yüzde Yüz Vice'ın 10.Bölümünde sevgili konuğum Ryan Godrone ile-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... ekranların karşısındaydık. Bu zamana kadar destek olan bütün Vice News kamera arkası ekbimi tebrik ediyor-
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... bir sonra ki yayınlarımızda görüşmek üzere diliyoruz.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Ryan. Son bir şey daha isteyeceğim, bu bir gelenektir.
[YAYIN] Julya Yalenchka: Yüzde Yüz Vice programında her bir yayın için gelenektir bu; yayına son vermeden konuğumuzdan bütün
[YAYIN] Julya Yalenchka: ... şehre bir mesaj bırakmasını isteriz. Lütfen ** sağ elini koltuklara doğru yöneltir** önden buyur.
[YAYIN] Ryan Godrone: Evet değerli Vice şehri, size şu sözlerimle veda etmek isterim.
[YAYIN] Ryan Godrone: Hayalleriniz sizi, siz yapan tek gerçektir. Bana bir iyilik yapın ve bu gece yatmadan önce hayal kurun.
[YAYIN] Ryan Godrone: Ve yarın sabah uyandığınızda bu hayali gerçekleştirmek için çabalayın.
[YAYIN] Ryan Godrone: Ben Ryan Godrone, hayatınızda ufak bir iz bırakan adam olmaktan gurur duyarım.
[YAYIN] Julya Yalenchka: İyi geceler, esenlikle kal Vice!
[YAYIN] Julya Yalenchka: * * Vice News - "Yüzde Yüz Vice" - Program Çıkış Jeneriği * *
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#297 - 15.07.2022 02:27
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar


Basketbolseverler, yeni bir Avrupa, hatta belki de NBA yıldızının doğuşunu sabırsızlıkla bekliyor: BASKETBOLUN ‘SULTAN’I”

Özetlemek gerekirse: İstanbul ekibi 2.41 boyundaki Kösen’i keşfediyor. Dizlerinden operasyon geçirdikten boyunun sonra 2.50’leri bulması bekleniyor. Güçlenen dizleriyle birlikte koşabilecek hale gelmesi bekleniyor. Sonra basketbol oynamayı öğrenecek ve NBA draftı için hazır olacak. Şansın da yardımıyla tarihin en iyi pivotu tartışmasında Bill Russell ve Wilt Chamberlain’i geride bırakacak. Hanımler ve beyler, BASKETBOLUN SULTAN’I!

NBA yöneticilerinin yabancı kökenli oyuncuları kadrosuna katmak için uğraştığı, Jason Kapono’nun eğer ismi Kaponovich olsa draftta daha yüksek sıralarda gösterileceğini düşündüğü zamanlarda bile Kösen’in hikayesi absürttü.

BasketballForum.com’daki tartışmalar genelde Shaq ile sırtı dönük oyunda ne kadar mücadele edebilirden çok ne zaman öleceğine yönelikti. Benim bildiğim kadarıyla Kösen, hayatı boyunca profesyonel bir basketbol maçında oynamadı ancak Guinness Rekorlar Kitabı tarafından 2011 yılında dünya üzerindeki en uzun insan olarak belirlenmişti.

Today’de elinde bir kutu kolanın ne kadar komik durduğunu görselleyen bir şekilde yer aldı. Aynı zamanda internet üzerinde araması yapıldıktan sonra en güzel görsellere sahip olan isimler arasında da iddialı konumda.

2000’li yıllarda NBA draftını takip etmekten bu yönleriyle keyif alıyordum. Beni geceleri ayakta tutan şey buydu. İnternet çağının henüz Vahşi Batı dönemleriydi. Teknoloji bize hayal edebileceğimizden fazla bilgiye ulaşma imkanı veriyordu ancak aynı zamanda YouTube ya da Synergy Sports gibi bu denli ham bilgiden mantıklı çıkarımlar yapmamızı sağlayan araçlar henüz ortada yoktu.

NBADraft.net ve DraftExpress sitelerinde beklentilerin yüksek olduğu Avrupalı potansiyellerin resimleri ve kaba bir tanımları bulunuyordu, gerisi hayal gücümüzdeydi. Rus devlerinin, Çek oyun kurucuların, Polonyalı uzunların zamanıydı. Peki ya bu üçlüden ikisi Pavel Podkolzin ve Jiri Welsch, öbürü Marcin Gortat’sa? Üçte bir kötü bir oran değil. O günler gerçekten de eğlenceliydi.

“Bu işe belli bir hedef ve iş modeliyle başladığımızı söyleyemem. Kesinlikle böyle değildi. Bu işin tam zamanlı işim haline geleceğine dair bir fikrim yoktu. Sadece internete birkaç bir şey yazalım diye düşünmüştük. Bu işi başlattığımda basketbol hakkında da hiçbir bilgim yoktu.”

Bu cümleleri kuran isim NBA draftı çevresindeki en seçkin, en etkili ve en güvenilir isimlerden biri olan, DrafExpress’in kurucusu ve başkanı Jonathan Givony.

“İyi olan şey ilk beş yıl boyunca neredeyse kimsenin dikkatini çekmememiz oldu.”

Givony bu siteyi Florida Üniversitesi’ndeki ilk senesinde kurdu. Başlangıçta adı NBA Draft Zone’du fakat iki gün sonra ligin kendisine ulaşıp isminin başlıktan alınmasını istemesiyle birlikte önce DraftCity, sonra da DraftExpress’e dönüştü.

Givony’nin site hakkındaki düşünceleri başlangıçta acımasız olabilir. Bunun sebebi muhtemelen kendisinin bir yetenek avcısı olarak gelişmesinin siteden sonra olduğunu düşünmesi.

NBADraft.net’in kurucusu Aran Smith de 2000’li yıllarda bir internet sitesi yönetmek hakkında benzer şeyler söylüyor: “NBA yöneticileri ve yetenek avcılarıyla bugün konuştuğum kadar konuşmuyordum. Duke’ın 30 maçına ulaşamıyordunuz, her gün televizyondan büyük takımları izleyemiyordunuz. Çok çok daha az bir görüntü ve istatistik havuzuyla hareket etmek zorundaydınız. Riskli bir işti.”

Bu risk özellikle de uluslararası oyuncular için geçerliydi. İnternet üzerinden değerlendirme yapan Smith ve Givony gibi isimler birkaç saatlik bulduğu kayıtlarla göz testi yaparak analizlerini yazmak zorundaydı. Givony’e Giannis Antetokounmpo gibi bir oyuncunun 2004 yılında nasıl değerlendirileceğini sordum.

“Belki mailimize birkaç video kaydı gelirdi. Peter John Ramos hakkında analizimi böyle yazmıştım. Harika bir oyuncu olacağını düşünüyordum. Porto Riko’da yaşayan Miami Heat görevlilerinden bu adam hakkında sadece iki-üç tane video kaydı bulabilmiştim. Yunanistan’dan neler alabilirdik bilmiyorum. Muhtemelen Giannis, draftta seçilemez ve sonradan kendini gösterirdi.”

Üyelik sistemiyle çalışan ve NBA ile çeşitli uluslararası turnuvalardan videolar toplayan online platform Synergy Sports Technology sağ olsun artık drafta girmesi beklenen potansiyelleri araştırmak uluslararası bir hazine avı gibi olmuyor.

Givony’nin dediklerine göre Hırvat oyuncu Dario Saric hakkında 10 yıl önce bilgi toplamak birkaç video kaydı izleyip neler çıkardığına bağlı olurdu. Bugün Synergy’nin veri tabanında Saric’in Cibona Zagreb’te geçirdiği geçtiğimiz sezon hakkında 1.200 hücum ve 571 savunma pozisyonunun kaydı bulunuyor. “Synergy olmasaydı şu anda olduğumuz konumun 10’da birinde olurduk.” diyor Givony.

Givony, DraftExpress ve NBADraft.net gibi sitelerin oyuncuların NBA’e yansımaları konusunda ne denli gelişim kaydettiği konusunda haklı.

Fakat draft tahmini yapmanın günümüzdeki seviyesinin %10’u kadar olduğu zamanlarda analizcilerin diğer %90’ı doldururken kullandığı, günümüzde alıştığımız raporlarda bulunmayan özel bir kabiliyetleri vardı.

Bu tutku, 2004’te eninde sonunda ilk turdan seçilecek Sergio Rodriguez’in “İspanyol Büyücü” başlığıyla yazılan DraftExpress yazısında da mevcuttu. Hamlet göndermesiyle başlayan ve 1.800 kelimeden oluşan Martynas Andriuskevicius ile Johan Petro’nun analiz edildiği yazıda da aynı şey vardı: “Petro mu Andriuskevicius mu? Andriuskevicius mu Petro mu? Avrupa Gençler Şampiyonası’nda izleyenlerin gündemini en çok meşgul eden konulardan biri buydu.”

Eğer son 12 yılda draft edilen ve beklentileri karşılayamayan pivotları yeterince hatırlamıyorsanız sizi hatırlatabilirim. Andriuskevicius, 2.20 boyunca Litvanya’dan gelen ve Avrupa’da sergilediği top sürme, pasörllük ve şut tehditi yetenekleriyle Arvydas Sabonis’e benzetilen bir oyuncuydu.

Orlando Magic, Andriuskevicius’u 2005 draftının 44. sırasında seçtikten sonra Cleveland’a takaslamıştı. NBA kariyeri boyunca altı maça çıktı, toplamda dokuz dakika sahada kaldı ve hiç sayı bulamadı. Ne yazık ki daha çok bilindiği hikaye 2006’da D League antrenmanları esnasında Awvee Storey’in attığı yumruk sonrası kafatasının çatlaması olmuştu.

Petro, 2005 yılında Seattle tarafından 25. sıradan seçildi. Supersonics’in üç sene üst üste yaptığı kötü uzun seçimlerinden ikincisiydi. Petro, NBA’de çok etki bırakamadığı sekiz sene geçirdi.

Başarısız geçen kariyerlerine rağmen eskiden DraftExpress’te yazan Luis Fernandez, 2004’te bu iki uzunu araştırdığında bardağın yarısından fazlası doluydu. Andriuskevicius hakkında yazdıkları işte böyle:

“Bu çocuğun sahaya yansıttığı fiziksel ve atletik oyun kimliğinin kombinasyonunu izlerken etkilenmemek imkansız. Sahadayken kendi kendimi rüyada olmadığıma ikna etmek için dürtmek zorunda kaldım.”

Petro için ise şu cümleleri kurmuştu:

“Martynas gibi o da eşsiz bir fiziğe sahip. 2 metre boyunda, aletik ve güçlü, yaşını da göze aldığımızda tam bir canavar.”

Bu yazıları okurken ben de kendimi dürtmek zorunda kaldım. NBADraft.net’in 28 Şubat 2005’te yayınladığı draft sıralaması tahminine baktığımda ise halüsinasyon seviyesine ulaşan rüyalar görüldüğünün farkına varmıştım.

Marty Andriuskevicius ikinci sıradaydı! Dördüncü sırada Tiago vardı. Eski New York’lu Chris Taft beşinci sıradaydı.

DraftExpress ve NBADraft.net’te absürt şekilde abartılan oyunculara geri dönüp bakarak yargılamak doğru olmayabilir ancak yıllar dolu tecrübesi olan NBA yetenek avcılarının da sık sık yanıldığı unutulmamalı. Nikoloz Tskitishvili, Qyntel Woods, Derrick Williams ve Jan Vesely gibi isimleri ilk 14 sıradan seçenler profesyonellerdi, internet yazarları değil.

Burada asıl nokta şu: Eğer bir NBA takımında çalışmıyorsanız draftı takip etmenin haklı çıkmak ya da geride kalan en iyi oyuncuyu seçmekten ibaret olmadığını anlamalısınız. 2004’teki draft analizlerine bakarak da, 2014’teki bir dolu veri ile hazırlanan raporlara bakarak da yanlış seçimler yapılabiliyor.

2000’lerde draftı takip etmenin günümüzden daha keyifli olduğu bile söylenebilir. Günümüzde birçok NBA taraftarı, ilk 10’dan gitmesi beklenen bütün oyuncuların oyunundaki büyük eksiklere hakim oluyor. Ayrıca Adrian Wojnarowski de artık gelenekselleşen ve sürpriz kaçıran işini yapmaya devam edecek: Her seçimi beş dakika önceden sıfır hata payıyla açıklamak.

Bu, daha iyi de değil, daha kötü de. Sadece artık işler böyle ilerliyor.

Yine de modern zamanların draft gurmelerinden Givony bile eskiden oluşan atmosferi özlememizi anlıyor:

“İnsanlar eskiden draft için daha heyecanlı olurdu. Oyuncular daha çok abartılırdı ve belirsizlikler çok daha fazla olurdu. Her bahsi geçen adam, bir sonraki yıldız olarak adlandırılıyordu.

Şimdilerde draft giren oyuncuları en ince detaylarına kadar inceliyoruz, bu da heyecanı bir faktör olmaktan çıkarıyor.”



Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#298 - 15.07.2022 02:31
Anasayfa                        Haberler                        İş Başvuruları                        Programlar                        Reklamlar


Tanıdık geliyordu. 1.90 boyunun yanında 14 yaşındaki bu çocuk hakkında dikkatimi çeken şey bacakları olmuştu. Parkeye adım attığı anda ayakları geniş açılarla sahayı kaplıyordu. Bu durum onun hiç çevik gözükmemesine sebep oluyordu. Maç başladığında onu savunma görevi bendeydi.

Bu olay, 1999 yılında Ohio’da düzenlenen Shooting Stars basketbol liginde gerçekleşiyordu. Organizasyonun içinde bulunan ben dahil birçok oyuncu, yaklaşan lise sezonuna hazırlanmak için oradaydık.

İlk yarının başlarında oyun kurucumuz forvetteyken bana pas attı. Pas verecek opsiyon bulamayınca topu geri ona yolladım. Nasıl oldu bilmiyorum, bu bahsettiğimiz adam uzun kolları ve büyük elleriyle topa uzandı ve parmağıyla çelmeyi başardı. Top yarı sahaya doğru sekmişti. Geri dönüp yakalamaya çalıştım ancak benden önce o, topun kontrolünü ele geçirip sürmeye başlamıştı bile.

Yanından koştum, bir sonraki sektirişinde müdahele yapmaya hazırlanıyordum ancak temposuna ayak uyduramadım. Üç kez daha topu yere vurduktan sonra tek bacağının üzerinde zıpladı, faul yapmak için kolunu tutmaya çalıştım ancak aldırış etmedi. Yükseldi. Sağ eliyle topu potanın içinden sert bir şekilde geçirdi. Yere seken top sert bir şekilde yükseldi, bu sırada ben yakaladım ve dışarı çıkıp tekrardan topu oyuna soktum. Topu benden alan oyun kurucumuzun dediği tek şey “S*ktir” olmuştu.

Smaçtan kısa bir süre sonra takım arkadaşlarının bu kişiye nasıl seslendiğini duydum: “Bron”. Neyin kısaltması olduğunu anlamıştım. Bu çocuk, iki yıl önce Western Reserve Academy’deki Shooting Stars kampında karşılaştığım çocuktu.

En az 10 santimetre uzamıştı ve omuzları, elleri, bütün vücudu genişlemişti. Bu yüzden onu tanıyamamıştım. Vücudu çok büyük, çok uzun ve çok genişti. Maçı domine ediyordu ve bunu sahayı hızının yarısını kullanarak, yüzünde sert ve ilgisiz bir ifade varmışçasına yapıyordu.

Sekizinci sınıfı yeni bitirmişti, benden bir yaş küçüktü. O kampta bütün ödülleri toplayan çocuktu bu. İstediği zaman skor üreten, gerektiğinde maça ağırlığını koyan çocuktu.

Bu isim LeBron James’ti. Kamp yöneticisi bir ödül için söylediğinden beri unutamadığım isim buydu. O zamanlar LeBron nasıl yazılır hiçbir fikrim yoktu. Birkaç hafta sonra St. Vincent-St. Mary için ilk oynamıştı ve yerel bir gazete, Cuyahoha Falls’a karşı 15 sayı bulan bu çocuğun ismini şöyle yazmıştı: LeBaron James.

Ona “Kral” denmesi ise çok zaman almayacaktı.



Birçok sporcu için artık kariyerlerine devam etmek için yeterince iyi olmadıklarına fark ettikleri anlar olur. Bazen bu bir sezon sürer, bazen tek bir maç, bazense tek bir pozisyon. Bazen de bir dahiye tanık olduklarında gerçekleşir bu.

O pazar günü LeBron’u savunurken fark ettim ki o, sadece takımı geriye düştüğünde -ki bu çok sık gerçekleşen bir şey değildi- sayı atıyordu. Maçın büyük bölümünde takım arkadaşlarını besliyordu. Belinin arkasından, bakmadan, tam sahadan… Bu pasların hepsi genelde bir takım arkadaşını bulur ve sayıya yol açardı. O zamanlarda bile basketbolu böyle oyanayan birini görmemiştim. Hiçbir ligde, hiçbir turnuvada, televizyonda bile.

Daha yeni dokuzuncu sınıf olacak olan LeBron, sadece Magic Johnson ve Pete Maravich ile kıyaslayabileceğim bir seviyede kontrol ediyordu oyunu.

Kuzey Ohio’da benim yaşımdaki çocuklar için LeBron tarafından posterlenmek haber değeri olan bir şey değildi. O civarlarda basketbol oynayan herkes muhtemelen Akron ya da Cleveland’ın yakınlarında bir yerde LeBron ile karşılaşmıştır. Benden topu çalıp titizlikle tek eliyle bastığı smaç, bana bilinçaltımda bir aydınlatma yaşatmıştı. İlköğretimde hayalim olan NBA’e gidemeyecektim.

Eğer o smaçla birlikte anlamasaydım bile sonradan anlamam uzun sürmezdi. Lise basketbol kariyerim genelde bençte oturup havlu sallayarak geçti. Lisenin ilk yıllarında Kral ve benim çok fazla ortak noktamız yoktu.

Beni orduya alan Çavuş Sampson, 2001 kışında evimize gelmişti. Yeşil savaş üniformalarıyla mutfağımıza girdiğinde botları parlamıştı. Annem oturma odasında asla kullanmadığımız uzun ahşaptan masa için ışıkları açtı. Bir uca ben, öbür uca Sampson oturdu.

Işığın altında Sampson’ın cildinin sadece hayatının büyük bölümünü dışarıda geçiren kişilerde olacak şekilde rüzgara yenik düşüp kızardığını gördüm.

Ordu konusunu açmadan önce ortamı hazırladı. Evi, dekorasyonunu övdü ve annemi güldürdü. Annem bir kase tuzlu yer fıstığı ikram etti. Bu kadar ordu tecrübesi yaşamış bir adamın fıstık getirilmesinden bu denli memnun kalmasını garipserken aynı zamanda büyülenmiştim.

“Teşekkürler hanımefendi.” dedi parmaklarında birkaç tanesini tutarken. “Fıstığa bayılıyorum.” Sonrasında da bana baktı.

“Sen şu an kaçıncı sınıfsın Hugh?”

“Gelecek mayıs ayında mezun olacağım.”

“Güzel. O zaman lise bitmeden önce bile zaman yaratabiliriz.”

Birkaç soru daha sordu, ben de antrenmanlarla alakalı belli başlı endişelerimi sordum. Konuşmamızın sonuna doğru neredeyse hepsini dinlemiş olan annem araya girdi ve “Başka bir yere gönderilme şansı var mı?” diye sordu.

Sampson güldü ve kafasını salladı: “Hayır, bunun hakkında endişelenmenize gerek yok.”

2001 Eylül’üne daha dokuz ay vardı.

Bugün bile bu kararımdan pişmanlık duymuyorum çünkü Sampson, benimle 2001’in baharında konuşmuştu. Annemin sorularına dürüst cevap verdiğine inanıyorum. Ohio Askerlik Şubesi’nin Kore’den beri en büyük sınırdışı operasyonuyla karşılaşacağını kim bilebilirdi ki?

Donanmaya katılmıyordum. Aktif bir ordu görevim de olmayacaktı. Askerlik hayatının tadını almayı istesem de savaş tecrübesi edinmek gibi bir arzum hiç yoktu. En fazla Kentucky’de bir tank süreceğim için heyecanlıydım.

İnsanlar neden katıldığımı sorduğunda genelde kolej parası için olduğunu ya da tecrübe edinmek istediğimi söylüyorum fakat bu, olayı çok fazla basite indirgemek oluyor. Birçok insan gibi benim de katılmak için düzinelerce sebebim vardı.

Liseden sonra sporculuk kariyerimin biteceğini biliyordum. Lise bittikten sonra Akron ya da Kent State gibi bir yerel üniversiteye gitme fikri de beni heyecanlandırmıyordu çünkü berbat bir öğrenciydim. Kendime bir şeyler katmak istiyordum ve ordunun buna yardımcı olabileceğini düşünmüştüm.

Kızları etkilemek istiyordum. Daha güçlü bir vücudum olsun istiyordum. Arkadaşlarımı ve ailemi memnun etmek istiyordum. Para kazanmak istiyordum. Dünya görüşümü genişletmek istiyordum. Sebepler listesi böyle uzayıp gidiyor.

Muskingum Üniversitesi’nde 2003’ün güz döneminin başlamasından üç hafta sonra bizim bölüğümüzün Irak’a gideceğini öğrendim. Ondan sonraki günlerimi derslerimden çekilerek ve eşyalarımı toplayarak geçirirken aklımdan bir dolu düşünce geçiyordu. Savaş, evini terk etme, ölüm gibi büyük çaplı şeyleri düşünürken aynı zamanda kendimi daha ufak şeyleri düşünürken bulmuştum.

Bir sonraki kimya sınavına girmek zorunda değildim, “Beowulf” şiiri hakkında bir makale yazmama gerek kalmamıştı, zorluk yaşadığım matematik dersinin artık bir önemi yoktu. Savaşa gitmenin yanına koyulunca absürd kalan daha küçük hayal kırıklıklarım da vardı: Aldığım test kitaplarını iade edemeyecektim, LeBron’un çocukluğumdan beri desteklediğim Cleveland Cavaliers formasıyla ilk maçını kaçıracaktım…

Lisedeyken LeBron’un St. Vincent-St. Mary takımıyla birlikte rakiplerine kurduğu üstünlüğün sıkı bir taraftarı olmuştum. Ülkenin en iyi lise takımlarıyla mücadele ettiği neredeyse 20 maçı tribünden izlemiştim. O zamanlar Akron ve Cleveland’da yaşayan herkes LeBron ve takım arkadaşlarının etrafında oluşan havayı hatırlıyordur. Maçlar hep yok satıyordu. Bazı maçlar televizyonda yayınlandı. Genellikle LeBron tarafından gerçekleştirilen pasları, top çalmaları ve smaçları izlemek birçok profesyonel takımı izlemekten daha çok keyif veriyordu.

Fort Bragg ve Kuveyt’te antrenman yaparken, sonra da Irak’taki üssümüze doğru yol alırken Cavs’i düzenli takip etmeyi sürdürdüm. Maçları izleyemiyordum fakat internet olduğu zaman takım hakkında yazılanları okuyor, LeBron’un istatistiklerini kontrol ediyordum.

Ailemin ve arkadaşlarımın gönderdiği emailler, bu süreçten sağ salim çıkma umutlarımı sıcak tutuyordu. Savaş bölgesindeyken evim hakkındaki şeylerin aklımı başında tutması beni çok şaşırtıyordu. LeBron ve Cavs, dönmek istediğim hayatı temsil ediyorlardı.

Sadece zeki bir basketbolcu olduğu için değildi bu. 20 yaşında Irak’ta bulunan bir genç olarak aralıksız düşündüğüm gençlik, spor, toplum, Akron, Cleveland, Ohio gibi düşüncelerin hepsini temsil ediyordu LeBron.

Irak’ın kuzeydoğusu, kilometrelerce çölü içinde barındırıyor. Orada geçirdiğimiz zaman boyunca sık sık el yapımı patlayıcılara, havan atışlarına ve rastgele kurşunlara maruz kaldık. O ortamda geçen ayların ardından birçok asker gibi ben de “ev”in ifade ettiklerini romantize etmeye başladım. Benim için ev, diğer şeylerle birlikte Ohio’ydu.

Oradayken genelde vaktimizin çoğu devriyelerde, ülkemize geri dönmenin hayallerini kurarak geçiyordu. Bir arkadaşım yemek yemeye gideceği yerlerin listesini yapmıştı. Diğerleri almayı umdukları araba veya motorları konuşuyordu. Benim aklımda olan ise televizyon karşısındaki kanepede oturup LeBron’un NBA maçlarını izlemekti.

Bu hayal, sadece basketbol izlemekten daha fazlasıydı. Bu, eve dönüş fikrini oluşturuyor; Amerika’daki yerel hayatın konforlarını temsil eediyordu: Kanepe, televizyon, spor… Geri dönüşümün hayal ettiğimden çok daha karmaşık olacağının farkındaydım ancak böylesine basit bir hedef belirlemek beni avutuyor, elle tutulabilir bir hayal kurmamı sağlıyordu. Irak’ta geçici süreliğine bir asker hayatı yaşarken LeBron’u takip etmek, kendi benliğimin parçalarını koruyabilmemi sağladı: Sporculuk, sivil hayat, Ohio’lu olmak…

Bir gece yarısı alacakaranlıkta Jalawla’daki ana yolda giderken aklıma roketler gelmişti. Radyoda iki roketin üssümüzün birkaç kilometre yakınına düştüğünü (Bu, şaşırılacak bir şey değildi) duyduğumda olmuştu bu. Pedala bastıkça Humvee’nin motorundan gelen düzenli, yüksek sesli gürültüyü duyuyordum. Sağımızda üç dört katlı kapalı mağazaların olduğu binalar, solumuzda ise yanık çöpler ile kanalizasyon suyunun böldüğü çöl vardı. Bunun arkasında ise düzinelerce ev, pencere, meydan ve kerpiçten duvar bulunuyordu.

İlk olarak sağdan gelen kuvvetli bir rüzgar hissettim. Bunu hemen toprak, küçük taşlar ve molozlar takip etti. Hepsi yüzüme gelmişti. Hala direksiyonu iki elimle tutarken dirseklerimin altına eğildim. Duyduğum tek şey büyük bir balon patlamışçasına gelen büyük patlama sesiydi.

Birkaç saniye sonrasında hala tozlar düştüğü için gözlerimi yarım yamalak açabildim. Aklıma direkt olarak el yapımı patlayıcılar geldi. Hemen pedala bastım ve yolun merkezinden ilerledim. Bu tarz durumlarda sürmeye devam etmemiz emredilmişti çünkü direnişçilerin hedefi aracı çalışamaz hale getirdikten sonra RPG’ler ile saldırmak oluyordu.

Direksiyonun üstündeki açıklıktan yolu izlerken dişlerimi sıkarak “S*ktir” dediğimi hatırlıyorum. Bir tane daha el yapımı patlayıcının patlamasını bekliyordum. Bir RPG’nin isabet etmesini bekliyordum.

Yolcu koltuğundaki birlik takımının çavuşu Kent, bana durmamı söyledi. Hiçbir çöpün, beton yığınının yani bir başka patlamaya sebebiyet verecek herhangi bir şeyin olmadığı bir kaldırım kenarına çektim. Yine de neden durmamızı istediğini anlamamıştım. Sağ ön lastiğin patladığını anlamış olabilirdi (Ben anlamamıştım). Panikleyip sadece ne olduğunu anlamaya çalışmak istemiş olabilirdi.

Orada dururken telaş içinde ateş edilmesini beklediğim pencerelere, kerpiçten duvarlara ve meydanlara bakıyordum. Kent, telsizden devriyemizdeki dört Humvee’nin ilkinde bulunan teğmenimizle konuşuyordu. Kapıyı açtım ve olabilecek en hızlı şekilde aracın önüne koştum. Siperimi aldım ve 200 metre ötedeki evlere doğru tüfeğimi doğrulttum.

Önümüzdeki araçtaki Çavuş Strom, patlamayı duyup arkasına baktığında ve kara bir dumanın içinde kaybolan Humvee’yi gördüğünde neredeyse kustuğunu, öldüğümüzü sandığını söyledi.

Kent’in tarafındaki cam, dışarıdan parçalara ayrılmıştı. O taraftaki dikiz aynası, kapı, Humvee’nin bütün sağ tarafı şarapnellerle birlikte delik deşik olmuştu. Bizim nişancımız Kellerman, patlamanın ardından bombayı saklayan tuğla yığınıyla birlikte bayılmıştı.

Eğilerek namlumu evlere doğru uzatırken kırılan cam parçalarının Kent’in boynu ve yanağından itibaren kısa kısa kan izleri bıraktığını fark ettim. Yüzü alışılagelmedik şekilde beyazdı. Öldürüleceğime dair sık sık hissetiğim yoğun bir korkunun yanında o an orada ne kadar çaresiz olduğumu hissettim. Ailemi, evimi düşündüm ve kimsenin beni kurtarmak için bir şey yapamayacağı kafamda dönüp durdu.

Bağdat’ın yaklaşık 130 kilometre kuzeydoğusunda, kimsenin bizi canlı görmek istemediği bir kasabada 4 Humvee ve bir dolu mühimmat ile bulunan 15 kişiydik orada. Çoğumuz Akron, Barberton, Canton, Medina ya da Kent’tendik. Bu patlayıcı bomba görevinde başarısız olsa da kendimi öleceğime ikna etmiştim. O gün olmasa bile orada bulunmamız gereken gelecek yedi ayın herhangi bir gününde ölecektim.

Patlamadan sonra bizi camlardan uzak tutması için hafif silah atışları gelmesini bekliyordum. O zamanlar el yapımı patlayıcılarla çok uğraşırdık, bir turun sonunda 150’den fazlasını temizlerdik. Bu, sadece bir geceydi.

Tüfeğimi yanağımı yerleştirdiğimde sağ bacağımın nasıl titrediğini fark ettim. Hemen çöl renginde sıkı bağlanmış botlarıma, bileğimi çevreyeleyen pantolonuma baktım. Ayağım öyle titriyordu ki üzerine basamıyordum. Tüfeğimin dürbününden bakarken ayağımı kaldırdım ve tekrar tekrar havaya doğru savurdum. Titremeyi geçirmek istiyordum. Hiçbir etkisi olmadı.

Oscar Wilde, “Hayattaki ilk görev bir duruşu benimsemektir. İkincisinin ne olduğunu ise henüz kimse bulamamıştır.” diyor. 2005 kışında evime döndüm ve Ohio’daki evimizde televizyon karşısındaki kanepede çok fazla vakit geçirdim.

İlk kez Cavs maçı izlediğim zamanı hatırlamıyorum ancak o kış neredeyse her maçı seyrettim. Oturup basketbol maçı izlemek, beni sakinleştiren bir rutin haline gelmişti. Cavs kaybettiğinde bile -ki bu sık sık yaşanıyordu- sadece izlemekten keyif alıyordum.

1999’daki Shooting Star Ligi’nin son günlerinden birinde benim takımım, şampiyonluk maçında LeBron’un takımıyla karşılaşmıştı. Takımlarımız ligdeki en iyi iki dereceye sahipti ancak toplamda altı takım bulunduğu için bu, pek de övünülecek bir şey değildi.

O maçta LeBron’un sadece bir kez smaç bastığını hatırlıyorum. Üç kişinin arasından hücum ribaundunu aldıktan sonra zıplayıp çift elle smaçlamıştı. Beklenildiği gibi maçı kaybettik. Ben dahil birçok takım arkadaşım hayal kırıklığına uğramıştık, kızgındık.

Kampın yöneticisi Chris Marciniak, kupayı LeBron’un takımına takdim etti. LeBron’un ellerinde yükselen o kupayı kıskançlık içinde izlemek şu an garip geliyor. Eninde sonunda bu adam dört kere Larry O’Brien Şampiyonluk Kupası’nı da kaldırmış olacaktı.

Irak’tan döneli artık 10 yıl oluyor. LeBron ve savaşın hayatımın merkez noktaları olmasına çok şaşırıyorum. Eski bir basketbolcu olarak LeBron’u sahada izlemek, çok derin etkiler bırakıyor. Fiziksel olarak insan vücudunun son noktalarından biri ve sporda yapabildikleri çeviklik, güç ve zarifliği temsil ediyor. Smaç bastığında ya da bakmadan bir asist yaptığında o anın mükemmelliği karşısında mest oluyorduk.

Belki de bunun sebebi LeBron’u destekliyor olmam, mükemmel olmasını istiyor olmamdır. Sizin üzerinizden smaç basan kişi eninde sonunda spor tarihinin en iyilerinden biri olarak anılınca bunun hakkında daha iyi hissediyorsunuz doğal olarak.

Belki de arkadaşlarımın dediği üzere LeBron’un smaç yeteneklerini benim üzerimde mükemmeleştirmesinden dolayıdır. Belki de onu lisedeyken izlerken hissettiğim o keyfin bir benzerini hissetmek istediğim içindir. Belki de kime Akron’da büyüdüğümü söylesem bana LeBron’u sorduğu, benim de o smacı anlatmamdır sebep.

Irak’tan döndüğümden beri arkadaşlarım beni tanıtmak için iki olayı kullanıyor: Irak’a gitti, LeBron tarafından posterlendi.

LeBron ve benim küçük bir ortak noktamız var: Basketbol. Belki nostaljiye fazla takıldığımdandır ancak 1999’da yaşanan o smaç anını sürekli hatırlıyorum. O sahadayken LeBron henüz “Kral” değildi. Sadece bir arkadaşımdı. Ben bir asker değildim, veteran değildim, savaş tecrübesi edinmiş biri değildim. 11 Eylül olayları yaşanmamıştı. Gelecekte asker olacak olan birçok genç çocukluğunu yaşıyordu ve tarih derslerinde gördükleri Mezopotamya’da öleceklerinden haberdar değillerdi. Savaşta hayatlarını kaybeden siviller hala hayattaydı. Bazıları doğmamıştı bile…

O anı sürekli düşünüyorum çünkü o zamanlar LeBron’un ne kadar muhteşem bir basketbolcu olacağını hayal edemiyordum. O anı sürekli düşünüyorum çünkü tıpkı diğerleri gibi kendimi yıllar süren bir savaşın ortasında bulacağımı bilmiyordum. Şu anda LeBron’u gördüğümde bana hatırlattığı şey Irak’tan önceki benliğim oluyor.

Şampiyonluk maçından sonra salondan ayrıldım. Dışarı çıktığımda salondaki pis kokunun aksine eylül rüzgarı taze bir etki yarattı üzerimde. Babam hala içerideydi, ya bir ebeveynle ya da bir koçla konuşmaya devam ediyordu. Yakındaki bir taşa oturdum, pencereden içeri baktım ve beni evi götürmesini bekledim.

LeBron ve takım arkadaşı Dru Joyce, spor çantaları omuzlardan sarkık şekilde spor salonundan çıktılar. Plastik kupalarını ellerinde taşıyorlardı. Yavaşça benim olduğum yere yaklaştılar. Halihazırda maçın ardından yapılması zorunlu olan el sıkışma işini yapmış olsak da tekrardan tebrik edip ellerini sıkmak istediğimi hatırlıyorum. Nerede oynadıklarını sormalıydım çünkü eğer daha iyi olmak istiyorsam onlarla oynamam gerekiyordu. Yanımdan yürüdüler ve gittiler.

Hiçbir şey söylemedim.

LeBron kaldırıma doğru yürümüştü.

Eğer zamanı geri alabilseydim belki de ona aptalca bir şey söylerdim: “Miami’ye gitme” gibi.

Ve ikimiz de buna kahkaha atardık.
Tüm Hakları Saklıdır ©? Vice News, 2021
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok


BiA

*
v2 Oyuncusu 2022 Yılbaşında OyundaydıSelf Control Güncellemesinde Oyundaydı
#299 - 15.07.2022 02:31
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok
Tepki yok